Önceki bölümde...
- Ne kadar zamanım kaldı
- Sadece 21 gün...
Güçlerimi kullanmayı öğrenmek ya da ölmek için son 21 gün...
~
Geriye 21 günüm kaldığını öğrendiğimde nasıl çalıştığımı görseniz gözleriniz dolardı.
Her gün normal dersler bittiğinde özel ders için koşarak salona gidiyorum. Aegeus beni her gün daha çok zorluyor. Benim iyiliğim için yaptığını bildiğimden bir şey demiyorum ama tam anlamıyla yorgunluktan ölüyorum. Şuan yine bir özel dersteyiz. İlk kullandığım güç bana adımı veren kişiden geliyor. Zeus. Hava gücü ilk gücüm oldu. Son 3 gündür bu gücü geliştirmek için çalıştık. Afrodit'in güzellik kutsaması ve Athena'nın zeka kutsaması dışında aktif kullanabilmem gereken 4 elementim daha var. Birini artık kolaylıkla aktif edebiliyorum. Geriye kaldı 3. Ares'ten Ateş, Hades'ten Toprak, Poseidon'dan Su. Bugün sıradaki element için çalışmaya başlayacağız ve bu yüzden içimde deli bir heyecan var.
- Hadi Z. Hazır mısın artık? Başlayalım.İşte Aegeus. Benim yakışıklı kalkanım. Hey! Yakışıklı dediğimi sakın duymasın. Tam bir egoist olur da kendileri. Eh benim babamda Zeus olsa bende egoist olurdum galiba.
- Hazırım. Hemde feci hazırım.
Güldü. Adeta bir dikkat dağıtıcı edasıyla. Ama ben ne yaptım? Saldırıya geçtim. Artık kılıç kullanabiliyorum. Evet doğru duydunuz kılıç kullanıyorum. Savaşta sadece güçlerimi kullanırsam bunun beni fazla yoracağını düşündük ve o yüzden savaş aletlerine gücümü aktarmayı öğreniyorum. Böylece fiziksel gücüm bana bir denge sağlıyor.
- Kılıcını daha sağlam tutuyorsun artık. Ama sadece kılıcı hissediyorum sanki.
Bunu dedikten sonra bana kılıcının ucuyla ufak bir elektrik akımı gönderdi. Şimşeği o kadar ustaca kullanıyordu ki asla onun gibi olamam diye düşünüyorum. Bende ona artık ikinci elemente hazır olduğunu göstermek için bir hamle yaptım ama biraz fazla kaçırmış olabilirim. Belki biraz da isteyerek.- Sadece kılıcımı hissettiğine emin misin? Sıkı dur.
Bunu dememle birlikte ona kılıçlarımız çarparken güçlü bir hava yolladım. Ama düşündüğümden güçlü olmalı ki gözlerimi kapatıp açtığımda Aegeus duvarla bütünleşmiş durumdaydı. Kahkahalarıma engel olamadım.
- Gülme, dedi ciddi bir sesle. Gerçekten çok kızdığını düşündüm bir an. Sonra o da gülmeye başladı.
- Gerçekten harikaydı. En son ne zaman böyle uçtuğumu hatırlamıyorum.
- Teşekkür ederim efendim, diyerek önünde olmayan eteklerimi tutar gibi yapıp eğildim.
- Eh artık ikinci elemente geçmenin zamanı geldi. Zaten vaktimiz gittikçe azalıyor. 18 günümüz kaldı. Ve bu 18 günde üç elementi aktifleştirip, kullanmayı öğrenmen lazım. Hava için şansımız iyi gitti. Diğerleri için aynı olur mu bilemiyorum. O yüzden sakın gevşeme.
Haklıydı. Hava gerçekten biraz şans eseri olmuştu. Daha ne yaptığımı bile bilmiyordum yani. Şimdi sırada ne vardı acaba?
- Tamam patron, dedim ve ona bir asker selamı verdim. Yine güldü. Gülme sen adam gülme. Zaten dengesizim. İyice dengemi bozuyorsun.
- Peki sırada ne var, diye sordum. Maksat dikkatimi toplamak.
- Eh onu da sen anla bakalım. Arkanı dön.
Bunu dedikten sonra kendisi gidip duvar dibinde yere oturdu. Ve beni izlemeye başladı. Arkamı döndüğümde karşımda yine yüzlerce mum vardı. Ve hayır abartmıyorum. Burda kesin 200 küsur mum vardır. Ama bu sefer geçen sefer olduğu gibi yanmıyorlardı. Hepsi sönük bir şekilde öylece karşımda duruyordu.
- Ateş, diye fısıldadım. Savaş tanrısının muhteşem hediyesi. Peki nasıl kullanacağım? Havayı aktif eden içimdeki öfkeydi. Öfke. Benim tetikleyici duygum. Düşün Zena düşün.Mumlara odaklandım. Ve öfke içimde kabarmaya başladı. Hiç zor değildi bunu yapmak. Çünkü hayatın bana savaşın tüm yükünü vermesi adil değildi ve bu beni acayip sinir ediyordu. Gözlerimi açtım ama hala mumlar yanmamış öylece duruyordu. Aegeus hiç ses çıkarmadan beni izliyor sanki ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yavaş yavaş yürüyerek yanıma geldi. Elini koluma koydu. Gülümsüyordu.
- Hey iyi misin? İstersen seni tekrar sinir edebilirim.
Ona nasıl sinirlenebilirim ki? Şuan o kadar güzel bakıyorken tek düşündüğüm ya bir gün yanımda olmazsa? Ya savaşta ona bir şey olursa?
- Ama sanırım gerek kalmadı.
Ne dediğini ilk başta anlamadım. Hala ona bakıyor ve yokluğunun beni korkutan boşluğunu düşünüyordum. Sonra tekrar ona arkamı döndüm ve gördüğüm manzara gerçekten paha biçilemezdi. Bütün mumlar cayır cayır yanıyor, bulunduğumuz ortamı daha sıcak bir hale getiriyordu. Eli hala kolumdaydı. Arkamda olduğunu hissediyordum ama ona dönmeye korkuyordum. Korku... Ateşi bu defa öfke değil korku aktifleştirdi. Hemde bu korku o sırada normal değildi. Ona söyleyebileceğim bir korku türü değildi.
- Nasıl yaptın? Bu sefer öfke değildi biliyorum. Gözlerindeki çok başka bir duyguydu.
İşte o soru.
- Ben, ee, şey... Korktum.
Aferin kızım sana aferin. Şimdi sormayacak mı bu adam neden korktun diye. Ne diyeceğim ben?
- Demek korku. Anlıyorum. Her elementin farklı bir duygusu var anlaşılan. Peki ama neden korktun ki?
Ve işte o mükemmel soru. Hadi kızım uydur bir şeyler.
- Sen öyle gelip birden kolumu tuttun ya ondan korktum.
Bravo! Alkış! Güzel salladım gerçekten aferin bana.
- Ah anladım. Eh o zaman seni korkuttuğum için özür dilemiyorum.
- Aynen kesinlikle dileme. Yine senin sayende başardım.
Hemde tam senin sayende.
- O zaman ben şimdi gidiyorum. Bugünlük bu kadar yeter. Yarın ateş üzerinde pratik yapmaya başlarız.
- Tamamdır. Anlaşıldı patron.
- İyi akşamlar Z. Gitmeden mumları söndürmeyi unutma.
- İyi akşamlar.
Mumları söndürmeyi unutmaymış. Hah. Tabiki bir el hareketiyle mumları söndürdüm. Ne sandınız? O kadar çalışma boşuna değildi. Ayak sesleri yankılanırken arkamı döndüm ve ona baktım.
Aegeus salondan çıkarken arkasından fısıldadım.
- Sana yalan söylediğim için affet. Ama seni kaybetmekten korktum diyemezdim ki...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİTAE:Son Umut
FantasyHayatımın bir daha asla eskisi gibi olmayacağını kehaneti duyunca anladım. İşte hayatımı alt üst eden kehanet: 500 yıl sonra bugün Yapılan büyü bozulacak Lanet geri dönecek ...