Bizler bir Müzeyyen değiliz.
Ve ne yazık ki bizler Piraye de degiliz.
Hiç birine yetmedi gücümüz.
Ne baş döndürdüp yazdırdık adımızı romanlara ne de gurur diyip durulduk.
Kan revanız ve bu hallerdeyken bile,Keşke iki çay söylesek o ince belli bardağına şekerini ben eklesem de karıştırsam,
Keşke sigaranı ellerim de çakmakla ben yaksam da dumanında kaybolsam diyorum.
Ama olmuyor.
Olmuyor biliyor musun?
Anla işte yetişemiyorsun bazen otobüslere,
yetişemiyorsun mevsimlere ya da hazırlıksız yakalanıyorsun düşündüren yağmurlara.
Titreye titreye ağlarken her gece o yorucu düşüncelerle boğuşurken uyuyakalıyorsun da duymuyorsun saati.
Sabah kahvenin suyunu ocağa koyuyorsun da, dalgınlığından unutup üst üste sigara yakıyorsun.Bazı manzaraların öyle zor ki tarifi, keşke burda olsa da yorulmasam o anlasa bir de başım omuzuna düşse yeter diyorsun.
Bazı eller gözlerini kapattığında o gördüğün siyah perde üzerinde izlerini barındırırken, bazı eller öyle yabancı ki öpemiyorsun.
Bazen..bazen işte ölüyorsun da görmüyorlar.
Piraye ya da Müzeyyen olamadım ben senin hikayende.
Piraye aşkından öldü dönmedi sözünden
Müzeyyen gitmelere doyamazdı terk edildi de bir dur bile diyemedi.İste en acısı da bu.
Ben, sözlerimi de yuttum.
Saçlarımı yola yola "dur" da dedim.Ve ben, umrumda değil de dedim
ve ben kalkıp gitmesini de bildim.Ben bi ben olabildim, onla da seni ezber ettim, bir mezar taşım yok ama çok öldüm de cennete giremedim.
Ben bi ben olabildim, sana avuçlarımda aş taşırken acıya doydum.
İşte ben bi ben olabildim, onla da
figurandan öteye gidemedim.