Bazen konuşamıyorsun, büğümleniyor kelimeler boğazında.
Zamanında o kadar konuşmuş, çabalamış oluyorsun ki 'bu sefer izin vermiyorum dağılmana' diyor içinde ki ses.
Hıçkırıkların arasında bari nefes alayım diye umut ediyorsun.
Kendi kendine sövmen, saçlarını yolup, dizlerini dövmen bir işe yaramıyor.Konuşamıyorsun. Bir başlasan duramazsın biliyorsun.
Mesela bir yerden sonra çıkış yolu aramaktan vazgeçiyorsun.
Ne olucaksa oldu zaten daha ne kadar öldürebilirler diyorsun.
Ve.. Ve her mutlu hissettiğinde kendini dizginliyorsun çünkü biliyorsun ki mutlu olursan acısı çıkıcak gram gram.Kör bir bıçağın ucunda yürümekten yoruldum ben.
Her aynaya baktığımda vücudumdaki yaraları görmekten yoruldum.
Yansımama bakarken kendimden gözlerimi kaçırmaktan yoruldum.
Ve bıraktım yaşamayı, cabalamayı.Herkes hakkımda bir sürü şey düşünebilir, bunları dile de getirebilir. Ama yaşadıklarımı ve sarsıntılarımı hissedemez.
Kalıplardan çıkartın tahminlere dayanarak belirttiğiniz acılarımı.Sanılan kadar kolay bir şekilde gelmedim bu noktaya.
Depremler gördüm, enkazlar altında kaldım.
O' büyüttü beni.
Bugün 20 Mart ve inanın.. bugün ölüm korkusu yok içimde.
Sustum ve bu benim tercihimdi.
Suçlanması gereken tek kişi benim ve asla şikayetçi değilim. Her söylenen şeye boyun eğip eyvallah der geçerim ama tek bir hata var ortada "benim acımı ölçmeyin." Bu işte en büyük hata. Kabullenilemez olanlardan.
Ben görmediğim sadece hissettiğim ve sebebini bilmediğim yaralar için tüm kabuklarımı yoldum, eşit bir savaş olsun istedim.
Sen ayaklanmış yürürken ben 'artık kalkmaya çabalama manzara burdan bakıncada güzel aslında' diye avutuyordum kendimi, ben kendi gözyaşımı kendim siliyordum. Sıçrayarak uyandığım gecelerde yine kendim alıyordum suyumu ve kendim örtüyordum üstümü.
Burda korkudan kelimelere dökemediğim onlarca acı biriktirdim bu geçen aylarda.
Bazen kendime nasıl diyorum, neden diyorum, geber diyorum.
Cevapsız onlarca soru arasında boğulmaya mahkumuz. Belki bir gün o uçurumları tekrar görürüz, kim bilir belki bir gün tekrar ölürüz.