Sehun, Luhan'ın sesini duymanın verdiği şaşkınlıkla birkaç dakika konuşamadı. Sesini duymanın verdiği rahatlamayla ona cevap verdi.
"Luhan! Sen iyi misin? Neredesin şu an?"
"Şey... Ben iyiyim, asıl sen iyi misin? Yaralanmış olduğunu gördüm. Yanına gelemedim çünkü polisler etrafı sarmıştı. Dikkat çekmek istemedim."
"İyiyim, beni bilirsin sızlanacak biri değilimdir."
"Evet, biliyorum."
"Neredesin peki? Senin için o kadar endişelendim ki... Yerini söyle gelip seni alayım."
"Bir arkadaşımın yanındayım."
"Hangi arkadaşın?"
"Luhan seni koruyamayacağımdan mı endişeleniyorsun?"
"Hayır, konu bu değil biliyorsun."
"Ne o zaman?"
"Sana daha fazla zarar gelmesini istemiyorum. Bu yolculuğa çıkarken, ne kadar tehlikeli olabileceğini hesap edememiştim. Seni o halde görmek benim için inan bana çok zordu."
"Ben iyiyim bebeğim. Sadece senin için endişeleniyorum."
"Beni gelip almana gerek yok Sehun. Yaralı halinle yorulmanı istemiyorum."
"Bana nerede olduğunu söyle lütfen Luhan. Böyle yaparak beni daha çok endişelendirmiş olmuyor musun?"
Luhan, Sehun'un endişe dolu sorusunu duyunca içini çekti. O ne kadar Sehun hakkında endişeleniyor ve kaybetme korkusu tüm benliğini alt üst ediyorsa, aynı şekilde Sehun'da onun için endişe ediyor ve korkuyordu.
"**Miyazaki de buluşalım mı? Plaj çok ortada bir yerde olduğundan sıkıntı yaratmayacaktır. Adamların hala peşimizde olup olmadığını bilmiyorum."
"Tamam, bebeğim bana uyar. Birkaç saat sonra Miyazaki de görüşürüz o zaman."
"Peki, görüşürüz ve Sehun lütfen kendine dikkat et."
"Sende öyle."
*-*-*-*-*-*-*-*-*- *-*-*
(**Miyazaki)
Plajdaki kayalıkların üzerine oturmuş, birkaç adım ötesinde durmuş denize bakan adamı inceliyordu. Nedenini hiçbir şekilde açıklayamasa da Wallace'ın çok farklı bir enerjisi vardı.
"Beni daha ne kadar izlemeyi düşünüyorsun?"
"Yakaladın beni..."
Birbirlerine bakıp yumuşak bir tebessüm ettiler. Wallace yavaş adımlarla yanına gelerek diğer kayanın üzerine oturdu.
"Eğer başka bir yere gitmek istiyorsan, seni hemen buradan götürebilirim Luhan. Sadece söylemen yeter."
"Kaçmam bir şeyleri çözümlemek yerine daha da karıştırabilecekken bunu yapamam. Üstelik Sehun'u bırakmak isteyeceğim en son şey bile değil. Ayrıca sanki bana ait ama bir türlü tam anlamıyla hatırlayamadığım anılar ve görüntüler dolaşıp duruyor son zamanlarda kafamın içinde. Ben delirmeden önce tüm bunun sebebini öğrenmek istiyorum."
"Çok yakın iki arkadaş sayılmasak da, her zaman yanında olduğumu bil lütfen."
"Teşekkür ederim."
Tam o sırada plajın diğer ucundan onların olduğu tarafa doğru gelen bir takım insanlar olduğunu gördü. Güneş ışınları tam olarak kim olduklarını görmesine izin vermediği için elini alnına siper yaparak, daha dikkatli bakmaya çalıştı.
Sehun'un mavi gözlerini direkt olarak kendisine yönelttiğini görünce, kalbi neredeyse yerinden çıkacaktı. Gelenler Sehun ve ekibin geri kalanıydı.
İlk önce Sehun yanlarına ulaştı. Yaralanmış ve ufak bir operasyon geçirmiş birine göre oldukça iyi görünüyordu. Luhan ile göz göze geldikleri o anda, Luhan daha fazla dayanamayarak Sehun'un beline sarıldı. Sehun'da onu kollarının arasına iyice çekerek, başına küçük bir öpücük bıraktı.
Luhan'ın arkası Wallace'a dönük olduğundan, Sehun'un ona öldürecekmiş gibi baktığını göremiyordu.
"Sen gerçekten de iyi misin bebeğim?"
Luhan başını Sehun'un omzundan kaldırarak gözlerinin içine baktı. Tüm yüzüne yayılan bir tebessümle başını salladı.
"Şey... Sehun, bize saldıran adamların Jongin'i götürdüklerini gördüm."
"Biliyorum bebeğim."
Sehun, diğerlerinin duymasını istemediği için Luhan'ın kulağına fısıldadı.
"Seninle biraz yalnız konuşabilir miyiz bebeğim?"
Luhan uysal bir şekilde kafasını sallayarak Sehun'un elini tutarak kendisini yönlendirmesine izin verdi.
Arabaların park edilmesi için ayrılan kısma gelip de, yabancı bir arabanın yanında durduklarında, Luhan neler olduğunu anlamaya çalışmakla meşguldü.
Sehun onun için yolcu kapısını açarak, kendi de şoför tarafına geçerek arabayı çalıştırmıştı.
"Nereye gidiyoruz Sehun? Diğerleri ne olacak?"
Sehun onun elini sağ elinin içine alarak öptü ve gözlerini Luhan'ın konyak rengi gözlerinin içine dikti.
"Artık Ruh kitabına ulaşmak için çok küçük bir engelimiz var. Onu da geçince her şey yoluna girecek ve evimize geri dönebileceğiz bebeğim."
"Ruh kitabı Miyazaki de mi?"
"Evet, eğer benimle gelirsen orijinal ruh kitabını alabiliriz."
Luhan sadece kısa bir anlığına tereddüt etse de, onca yaşanan şeyden sonra böyle bir teklife sırtını dönecek değildi. Üstelik şayet ortada tehlikeli bir durum oluşacaksa da Sehun'u yalnız bırakamazdı. Bu hatayı bir kere yapmıştı. Tekrar yaralandığını görmek istemiyordu.
"Tamam, gidelim ama diğerleri ne olacak? Bizi merak etmezler mi?"
"Sen onları bana bırak, ben hallederim."
Sehun, Luhan'ın başka bir şey söylemesini istemediğinden onu tutku ve özlemle öpmeye başladı. Luhan içinde yeşeren karmaşık duygulara ne ad vermesi gerektiğini bilmiyordu.
Onunla ne zaman öpüşmeye başlasalar, yine zihnine doluşan görüntüler yüzünden zor zamanlar geçiyordu. Sehun'un yanlış anlamasından korktuğu için de o anlarda geri çekilemiyordu.
Zihnini temizlemek için Sehun'un dudaklarının ve dilinin izin verdiği ölçüde derin bir nefes aldı. Sadece o an, dudaklarını kendi dudaklarına hapseden, âşık olduğu adamın akışına bıraktı kendisini.
Görüntüler bir anda bulanıklaşıp silikleşince, geri çekilmeye hazırlanan Sehun'u bu sefer o öptü.
Nefes nefese ayrılarak birbirlerine baktılar. Sehun onu kendisine çekerek sıkıca sarıldı ve başına sayısız öpücük kondurdu.
"Seni seviyorum Luhan. Ne olursa olsun bunu sakın unutma olur mu?"
"Unutmam..."
"Hazırsan yola çıkalım mı?"
"Hazırım..."
Sehun aldığı cevapla birlikte arabayı çalıştırarak, oradan Luhan'la birlikte ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MYTH
AdventureAğır adımlar ile odanın içinde ilerlerken, karanlığın bütün nimetlerinden yararlanmak oldukça hoşuna gidiyordu. O ana kadar hiç yapmadığı bir şey yapıp duvara yaslandı ve uyuyan kişiyi uzun bir süre seyretti. Onun yatakta dönüp duruşunu izledi. uya...