8; "Dağılmış"

3.8K 232 10
                                    

“Tamam,” dedim yanaklarımı kurulayıp kendime gelmeye çalışırken. “Planı açıklıyorum. Dövüşeceğiz!”

“Harika. Bir saniyeni alabilir miyim?” dedi dikkatle bana bakarak. Dediklerimi önemsemiyor olması sinirime dokunmuştu. Ölmek üzere olduğumuzu düşünen tek taraf ben olmalıydım.

“Elbette,” dedim. “Bak ne diyeceğim, sen bir erkek olduğundan muhtemelen şiddete bolca başvurmuşsundur. Güçlü olduğuna eminim ama şey, muhtemelen teknik sahibi değilsin. İzin ver, öğreteyim.”

Olması gerektiği hale getirmeye çalıştığım yumruğunu avucumun içinden çekti. “Çok düşüncelisin, ama genelde dövüşmek için kızlara ihtiyaç duymam. Şimdi, beni dinler misin? Eğer öleceksek bile-”

“Bana değil, eğitime ihtiyacın var. Seni bulan adamları hatırlıyor musun? Kaç tanelerdi? Daha önce hiç altıdan fazlasını dövmedim. Onları döverken de yanımda çantasıyla destek olan Allysa vardı yani-”

“Grace! Sana beni dinle dedim!” diye bağırdı.

Kollarımı göğsümde birleştirirken gözlerimi kısmıştım. Dudağını hafifçe ısırıp boğazını temizledikten sonra yumuşamış sesiyle konuşmaya başladı. “Sana patikada söylediklerimi düşündüm ve-”

“Zaman kaybediyoruz, Niall.” Diye kestim zorlukla. Onunla bir daha bu konuda konuşamazdım. Arkamızı kurtardıktan sonra, onunla bir daha herhangi bir konuda konuşabileceğimi de sanmıyordum.

“Dinle ben aptalın-”

Arkasına geçip sağ kolunu aparkat pozisyonuna getirdim.  “Bunu yaparken, dizlerini de kırıp, öyle eğilmelisin ki, ani hamleleri savuşturabilesin.” Diye tembih ettim yumruğu yukarı savurmasını işaret ederek.

“Grace, dövüşmek ya da ölmek umurumda-”

“Eğer karşındakinden uzunsan aparkat değil; kroşe denemelisin. Ve yumruğunu öyle tut-”

“Lanet olsun, Grace!” düzeltmekle uğraştığım yumruğu hızla arkamdaki duvara savurdu. Tuttuğum nefesi bıraktım ve zorlukla yutkunup konuşmaya devam ettim. “Öfkeliysen sakin yaklaşmalısın. Yoksa ne kadar uğraşırsan uğraş kendine zarar-”

Birkaç dakikadır her anını konuşarak geçirmiş dudaklarımı kendininkilere hapsedip, devam etmeme engel olmuştu. İlk defa öpücüğüne karşılık vermek yerine, ellerimi göğsüne yerleştirip, onu kendimden uzaklaştırdım. “Be-beni bir daha böyle öpersen,” dedim gözlerimi onunkilerden ayırmadan. “Yemin ederim, bildiğim tüm teknikleri üstünde denerim, Niall Horan.”

Gözleri irice açılmıştı. “Sen..”

“Ben, çok ciddiyim. Seni de, öpücüklerini de istemiyorum. Şimdi, burada oturup tanrının seni sevgili Sandy’ne bağışlamasını mı bekleyeceksin yoksa dövüşecek misin?”

Yüzünden geçen hayal kırıklığına karşın kayıtsız kalabilmek için tırnaklarımı sertçe avuçlarıma bastırmam gerekmişti. Harika, bu gidişle kendime zarar verip dövüşte pasif kalacak ben olacaktım.

Yanımdan geçip, üstümüze kilitli kapının sol yanına sindi. Onu izlediğimde, ne yapmaya çalıştığını anlamam zor olmamıştı. Başımla onaylayıp kapının sağ tarafına geçtim. Bu halimizle, sahiden de Mr&Mrs. Smith’i andırıyorduk. Bunu düşündüğümde, kendime milyon defa asla aynı soyada sahip olamayacağımı hatırlatmam gerekmişti. Hayallerim istedikleri kadar zırvalayabilirdi, Niall Horan ile asla gerçek bir şeye sahip olamayacaktım. Gerçek bir öpücüğe, gerçek bir ilişkiye, gerçek bir..

Aşka? Sorusu zihnimde yankılandı. Yüzümü buruşturdum. Bunu düşünmemiştim. Hayır, yani sahiden, tüm bu bir yıl boyunca fiziksel çekimimizi ve ona olan saplantımı hesaba katmıştım ama aşk? Bu kelimenin anlamını bile bilmiyordum.

Everything About YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin