13; "Söz"

2.9K 168 2
                                    

Brianna’yı, odasındaki pencerelere oyuncaklarını fırlatıp kırmaya çalışırken bulduğumda, alevlerle ve dumanla çektiğim kırmızı noktalı filmi tam da yarılamak üzereydim.

Tamam, bu kızın pek de öyle oyuncak bebeğini kucaklayıp odasının bir köşesine sinecek bir tip olmadığını biliyordum ama nedense bu halini gördükten sonra kendimi Spiderman’in ilk filminde ya da Woman In Black’te falan hissetmeye başlamıştım. Eh, karakterlerin başına pek hoş şeyler gelmeyen filmlerdi doğrusu.

“Brianna!” diye bağırmaya çalıştım. Sesim öksürükler tarafından kesildiğinde lanetler savurarak ona doğru ilerlemeye başladım. Bu arada biraz önce biz çıkana kadar fazla karşılaşmayacağımı düşündüğüm alevler beni takip ediyordu.

İçeri girdiğimden beri aldığım beşinci derin nefesi küçük kızın yanında verdiğimde, beklemeden kollarımı etrafıma doladım. Bu küçücük an, vasat gerilim filmlerinde, kahramanın neden kurtardığı kişiyi biz hadi ne bekliyorsun çıkar onu! Diye bağırırken yatıştırmaya çalıştığını açıklıyordu. Brianna titriyordu. Gördüğüm en güçlü küçük kız, korkudan bir tür şoktaydı ve bir şekilde bana kendimi hatırlatıyordu. Yangından kaçmayı bırakın, sabaha kadar onu sarmış halde burada durup, kulağına her şeyin iyi olacağını fısıldamak istiyordum.

Bilim ne tür bir isim takar bilmiyorum ama ben buna dumanın yaptığı kafa diyorum.

Geri çekildiğim an kızın gözümün önünde kül yığınına dönüşeceği gibi bir fikre kapıldığım için, odanın kapısına doğru ilerlerken kollarım ona dolanmış haldeydi. Bir anlığına uzanıp kızın henüz alevlerle karşılaşmamış yatağından çekip aldığım yorganla onu mu sarsam, yoksa önümüzü açmak için alevlere mi bastırsam bilememiştim. Bu da dumanın bir etkisi olduğundan, yorganı Brianna’ya sardım ve biraz önce Niall’ın girmesine karşın sıkıştırdığım kapıya ilerlemeye başladık.

Normalde böyle bir durumda Niall’ı hatırlamak acı çekmeme ya da vicdan azabına falan sebep olabilirdi. Yani bu iki duyguyu pek tanımasam da olabilirdi ama tek sorun sizin aksinize benim burada öleceğime falan inanmamamdı. Nedense düşüncesi bile çok komik geliyordu.

Kapıya ulaştığımızda, Brianna’ya eğildim. “Şimdi orayı kıracağım, anladın mı?” dedim. Ses tonum sevmek ve sevilmekle ilgili bir ders verir gibi çıkmıştı. Kız irice açılmış gözlerini kırpmadan başını onaylarcasına salladı. “Sonra da koşarak dışarı çıkacaksın, koşarak, tamam mı?”

Dudaklarını büzdü. Ah, hadi ama bu kız bana benzemenin sorumluluğunu kaldıramazdı. “Kural 1, ufaklık, ölmeden önce ağlamayacaksın.” Dedim kapıya ayağımdaki pijama terlikle tekme atarken. Kızın arkamda hıçkırdığını duydum. Tamam, biliyorum çocuklarla harika iletişim kuruyordum.

Kapıyı ne tür bir kuvvetle sıkıştırmıştım acaba? Zira birazdan terlikle birlikte derim de sıyrılıp gidecekti ama hala açılmıyordu.

Derin bir nefes alıp, öksürük beni bulmadan hemen önce Brianna’nın yorganını aldım ve kapıya tüm vücudumla yüklendim. İğrenç bir pof sesinin ardından neredeyse üzerimize yıkılacaktı. Yani, son anda Brianna’yı sırtından dışarı itmeseydim ve üzerime devrilen kolonla baş başa kalmasaydım muhtemelen kapının altında yamyassı olurdum.

Kolonla birlikte popomun üstüne düştüğümde, yalnızca bir anlığına kulübenin etrafını saran kurtarma ekiplerini ve kameraları görebilmiştim. Biraz önce Brianna’ya hatırlattığım ölmeden önce ağlamama kuralı zihnimde dönüp dururken, kolayını yapıp  bana acı veren her şeye, öncelikle dizimden bileğime kadar boylu boyunca bacağımı çizmiş kolona lanetler savurdum. Burada böyle kalıp, sarhoş bir deliyi oynayabilir, aklıma gelen her halta küfür edebilirdim ama tek sorun ızgaraya dönmek istemememdi. Bu yüzden, Brianna’dan kalan yorganı etrafımdaki alevlerin üstüne örttüm ve avuçlarımdan destek alarak ayağa kalktım. Sekerek de olsa, arka taraftaki diğer kapıya ulaşmak pek zor olmamıştı. Tek sorun burasının daha çok yanmasıydı. Yani yangın her ne yüzünden çıkmışsa, bu şey kulübenin arkasında bir halt etmişti.

Everything About YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin