Şaşkınlıktan konuşamazken, etrafımızdaki insanların rahatsızca bize bakıp, kovulmamızı bekledikleri açıktı. Eh, muhtemelen bu tanrının belası yerde iki kişi birbirini tutkuyla bulmuşsa, onların kendileri olması gerektiğini düşünüyor olmalıydılar. Haklı sayılırlardı, zira aralarında öpücüğün sahibi Niall Horan’ın kız arkadaşı Sandy Mcain de vardı.
Niall benim aksime, gayet de yüzüme bakabiliyordu. Bakmayı bırakın, ne bileyim süzüyordu işte. Daha önce hiç bakmadığı gibi. Sevgilisinin bizi izlediğini farkında değil miydi acaba?
Anlayamıyordum. Neden sesini ve aksanını değiştirip öyle konuşma ihtiyacı duymuştu? Ve tanrı aşkına, neden beni sarhoşken öptüğü gibi.. sarhoşvari öpmemişti? Neden bu kadar harika ve bir şekilde baştan çıkarıcı, tüm o aptal bakışlar altında bile yeniden almam için beni ayartmaya çalışan bir öpücük vermişti bana? Bu halimle onun için ölmeyeceğimi mi düşünüyordu?
Ölmek? Pekâlâ, dil sürçmesi. Ben Niall Horan’ı aştım, hatırladınız değil mi?
Canın cehenneme, Niall Horan. Bu kadar iyi öpüşemezsin!
Oyunu yöneten gay adam gelip bize rahatsızlıkla işaret etmeye başladığında Niall’ı beklemeden dışarı çıktım. O peşimden gelirken kendime ondan neden vazgeçtiğimi yeniden hatırlatmaya çalışıyordum.
Onun bir sevgilisi var.
Ve o sen değilsin, aptal.
Sandy, seni paralel evrene uçurup geri getiren öpücüklerden kaç milyon tane alıyordur?
Yüzümü buruşturup, düşüncelerim dağılacakmış gibi başımı iki yana salladım. Ondan uzak durmalıydım. O yasak meyveydi. Hayır, bir sevgilisi olduğundan demiyorum bunu –o sürtük beni il-gi-len-dir-mi-yor-. Sadece.. bana iyi gelmiyordu işte.
Sadece sinirini bozmak için en gıcık halimi takınıp ona döndüm. “Vay canına, Niall Horan,” dedim göğsümde birleşmiş kollarımı ayırıp alkış tutarak. “Harika bir İngiliz aksanı taklidi. Harika bir düşünce yapısı taklidi. Harika bir öpü-” kırmak üzere olduğum yüzü dudağımı ısırırken merakla beni izliyordu. “Harika bir, eee, randevu konuşmasıydı.”
Kaşlarını hevesle sorarcasına kaldırdı. “Sence sahiden İngiliz aksanını harika mı taklit ediyorum?”
Ciddi olup olmadığını anlamaya çalışmadan, bunun azıcık yalan olduğunu bilsem de gülümseyerek cevap verdim. “Evet. Sanırım..”
Etrafımızı saran sokak arasına bakındı. “Bak ne diyeceğim,” dedi bana dönerken. “Sandy’nin hızlı randevu macerası bitene kadar seni evine bırakabilir miyim?”
Dost gibi görünüyordu. Dostlar birbirlerini öper miydi? Yani şey Natalie Portman&Ashton Kutcher ya da Mila Kunis&Justin Timberlake dışındaki dostlar?
Pekala, diye düşündüm onun taktiğini anladığımda. Demek ki öpücük yalnızca birimiz için baştan çıkarıcıydı. Yaşanmamış gibi davranacağız. Tamam, tamam. Kolay olay.
Gülümsemeye çalıştım. “Elbette.”
Yürümeye başladığımızda ona döndüm. “Sevgilinle hızlı randevuya mı geldin yani?”
Elleri ceplerindeyken omuz silkti. “Sanırım fena fikir değildi. En azından başlarda.. Karanlıkta birbirimizi bulmamızın eğlenceli olacağını düşünmüş.”
“Aksanlarınızı ve ses tonlarınızı değiştirerek? İlginç görünüyor.” Dedim alayla.
“Sadece.. benimle dışarıda fazla vakit geçiremiyor. Ve karanlıkta bizi görüntüleyecek paparazzi olmadığından böyle dahiyane fikirlere başvuruyor.”

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Everything About You
Fiksi Penggemarİlk defa nerede, ne zaman tam bir karşılaşma-tanışma yaşayacağımızı çoktan belirledim. İkincisini. Ve üçüncüsünü. İlk randevumuzu binlerce defa prova ettim, elbette aylar önce satın aldığım kıyafetlerle. Onun ilk sevgililer günü hediyesini çoktan al...