Yaptığım acımasızlık biliyorum ama sizi biraz da olsa merakla yarını beklemeye itmek istiyorum :) Ben yazarken zorlanmıyorum, ama onlar beni bırakmamak için direniyorlar resmen. Ellerim durmak istemiyor. Daha fazla, daha fazla diyorlar. Fakat artık sona yaklaşmışken finalin de finaline az kalmışken sizinle bir alıntı daha paylaşmak istedim ^_^ Barışın hatırına, upuzun bir alıntı ekliyorum buraya. Yarın görüşmek üzere :)
"Kaçma artık. Neden yapıyorsun bunu? Neden benim duygularımı görmezden geliyorsun? Oysa sana ulaşabilmek için ben kendimle savaştım. Bildiğim, tanıdığım bütün kuralları yıktım."
Ne de çok inanmak istiyordu genç kadın karşısındaki adamın sözlerine. Ama onunla özellikle de burada yüzleşmek kendisine hatırlamaması gereken anılarını hatırlatıyordu.
Adrian'ın yüzünü tutan ellerine dokunup genç adamın dokunuşundan sıyrıldı.
"İstesem de sana güvenemem ki Adrian," dedi. "Sen de bana güvenmemiştin. Şimdi bana güvendiğini söylesen bile yine aynı çelişkilere düşmeyeceğini nereden bileceğim? Bana bakan her erkekle, acaba onlara nasıl bir mesaj verdiğimi düşünmeyeceğini nereden bileceğim söylesene? Ben seni affedecek olsam, senin güven problemlerinin üstesinden gelemeyeceğiz."
Genç kadının kaygılarını çok iyi anlıyordu Adrian. Fakat Heaven'ın duygularından emindi. En az kendi duygularından emin olduğu kadar. Heaven'ın uzaklaşmasına izin vermedi. Heaven'ın ellerini sıkı sıkı tutarak kendisine yaklaştırdı.
"Beni seviyor musun?" diye sordu cevabını bildiği halde.
Heaven Adrian'ın nereye varmak istediğini bilmediğinden kaşlarını çattı.
"Bunun konumuzla ne alakası var?"
Adrian genç kadının ellerini sıkıp sorusunu yineledi.
"Lütfen sadece cevap ver Heaven. Beni seviyor musun, sevmiyor musun?"
Heaven dudaklarını ısırdı. Aynı yerde aşkının Adrian tarafından reddedildiği güne gitmemek adına gözlerini kapatıp başını iki yana salladı.
"Ne değişti? Ben seni sevdiğimi kabul etsem ne değişecek söylesene?"
"İnan bana çok şey değişecek sevgilim. Sadece cevap ver."
Heaven için bunun cevabını vermek gerçekten de zordu. Kendisinin bile kabul etmek istemediği duyguları gün yüzüne çıkmış, gerçeklikle buluşmak için saniyeleri sayıyordu.
Fısıltı gibi bir sesle "Evet," dedi. Adrian duyduğu bu minik itirafla dünya üzerindeki en mutlu adam olurken genç kadının ellerini bırakıp bedenini sımsıkı sardı.
"Tanrım, teşekkür ederim," diye mırıldanıyordu. Adrian'ın kıskacından kurtulmaya çalışan Heaven, genç adamı kendisinden biraz da olsa uzaklaştırabildiğinde yüzünü kaldırdı. Gözleri araştırırcasına sevdiği adamın yüzünde gezindi. Adrian Heaven'ın beklentisini karşılamak istercesine konuşmaya başladı.
"Sen beni sevmeye devam ettiğin sürece her şeyin üstesinden gelebiliriz."
Heaven inkar etmek istercesine başını iki yana salladı.
"Hayır, gelemeyiz. Daha sen beni sevdiğini bile söyleyemiyorken..." derken sözleri Adrian'ın aceleci sözcükleriyle yarıda kesildi.
"Seni seviyorum. Hayır, sana aşığım. Sana sırılsıklam aşığım. Seni daha çiftlik evinizde gördüğüm ilk anda kendi benliğime kattım ben. Korkak bir çocuk gibi kaçmaya çalışsam da kaçamadım. Gözlerinde hapsoldum ben. Ve sen beni sevginle beslemezsen gözlerinin esaretinde ölüp gideceğim."
İtirafların en büyüğüyle karşı karşıyaydı işte. Gerçekten mutluluktan ölünüyorsa Heaven tam da bu anda can verebilirdi. Fakat yine de kendisini kolayca teslim etmeye niyetli değildi. Adrian'ı geçmişte yaşananlardan dolayı süründürmek istiyordu.
"Unuttunuz mu Lordum? Basit bir hizmetçiye duyulan arzudan başka bir şey değildi sizinkisi? Sen arzuyla aşkı birbirine karıştırıyorsun Adrian!"
Adrian kendi sözleriyle köşeye sıkıştırılmaktan dolayı üzgündü. Heaven'ın bugün buna gücü yetebiliyorsa, hepsi kendi hatalarının sonucuydu.
"Yok öyle bir şey Heaven. Ben seni sadece arzulamıyorum. Ben senin varlığına ihtiyaç duyuyorum. Sesine, kokuna, huzur veren dokunuşlarına... Utandığında kızaran yanaklarına, kaçırdığın gözlerine... Sinirlendiğinde ne yapacağını bilmemene... Korkusuzluğuna, aptal cesaretine... İyilik dolu kalbine, şefkatine... Ben tümüyle sana ihtiyaç duyuyorum. Sana bir daha dokunamayacak olsam bile seni yanımda istiyorum."
Daha fazla mutluluk... Çok fazla mutluluktan sarhoş olabilirdi Heaven. Yüzündeki gülümsemeyi saklamaya çalışırken "Peki ya seni hemen affedemezsem?" diye sordu.
Adrian omuz silkti.
"Eğer evlenme teklifimi kabul edersen, kendimi affettirebilmek için bir ömür boyu vaktimiz olacak. Ve sana yemin ederim, her yeni günde seni biraz daha çok seveceğim."
Heaven'ın ağzı aralandı. Ancak ne söyleyeceğini, ne düşüneceğini şaşırmıştı.
"Ev-ev-evlenme teklifi mi?" derken de kekelemesi bu yüzdendi. Adrian gülümsedi.
"Evlenme teklifi," diyerek Heaven'ı onayladı. "Bunu çok daha düzgün bir şekilde yapabilmeyi dilerdim ancak olaylar böyle gelişti işte."
Sonra omuz silkti. Yüzündeki mahcup ifadeye dayanamayan Heaven, adamın yüzünü avuçları arasına aldı. Gözleri birbirine takılıp kalırken fısıldadı.
"Bir daha söyler misin?"
Adrian da genç kadının yüzünü avuçları arasına aldı. Gözlerinden taşan aşkla Heaven'ın isteğini yerine getirdi.
"Benimle evlenir misin? Benim gibi işe yaramaz, peşin hükümlü, berbat herifin tekini dünya üzerindeki en şanslı adam yapar mısın? Her daim yanımda olur musun? Çocuklarıma anne, Westcliff'e muhteşem bir Kontes olur musun?"
Genç kadın cevap veremedi. Bunun yerine Adrian'ın dudaklarına yumuşacık bir öpücük bıraktı. Uzaklaşmaya kalktığında genç adam tarafından durduruldu.
Heaven'ın başlattığı yangını Adrian genişletti. Yaşananlar iki bedenin salt birleşmesinden ibaret değildi. Birleşen kalplerdi, birleşen ruhlardı. Alınan her nefes ortaktı. Kalbin her hareketi birdi. Tutkunun yüzlerce farklı tonunu birbirlerinin vücutlarında işlerken farkına bile varmadan kalplerine de birbirlerinin isimlerini işliyorlardı. Gökyüzü aşklarının şiddetiyle sarsılıyor, birleşen bedenlerinden çıkan şimşekler, havayı süslüyordu. Onlar damla damla birbirlerine akarken, melekler onların aşkını kutsamak için yeryüzüne iniyorlardı.
Aşk buysa kaçmak aptallık, diye düşündü genç adam. Buna çok önceden teslim olabilmeyi diledi. Hiç zaman kaybetmemiş olmayı istedi. Geçen zamana hayıflanmak yerine, kaybettikleri zamanı telafi etmeye yemin etti.
Yokluğunda hasret kaldığı kadın sarhoş eden kokusu ve bedeni ile yanında aşk sarhoşu uzanırken, onu kendi bedeni ile sıkıca sardı. Yanlış anlaşılmalar, gereksiz ayrılıklar bitmişti artık. Kendisine sunulan hediyenin değerini bilerek onu ömrü boyunca el üstünde tutacaktı.
"Bu bir evetti sanırım?" dedi eli genç kadının kolunda tüy hafifliğinde dokunuşlarla dolanırken. Yüzünde Heaven'ın göremediği bir gülümseme hakimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMURA KARŞI
Historical FictionAşka erişebilmek için engelleri aşmak gerekir. Adrian Joseph Byron hiç hesapta yokken kendisini Westcliff Kontu olarak buluverir. Titizliği ve disiplini emri altında bulunan tüm çalışanlarını bezdirse de, çevresinde her zaman takdirle karşılanır. He...