Herkese merhaba :) Bölümü geciktirdim, biliyorum. Kontrol de edemeden atıyorum. Umarım kusurlarımı affedersiniz, iyi okumalar :)
"Bana hemen Bayan Brown'u çağır!"
Genç uşak Adrian'ın karşısında aceleyle bir reverans yaptıktan sonra koşarak yemek salonundan ayrıldı. Yeni aşçı ilk gününden nasıl bir yanlışta bulunmuşsa, Kont önüne konulan meyve suyundan aldığı tek bir yudumun ardından ağzındakileri püskürtmüş ve alev saçan gözleri ile uşağa dönmüştü. Bu sinirden nasibini almak istemeyen uşak ise içinden yeni aşçıya lanet ederken, kuyruğunu kıstırmış kedi gibi mutfağa yollanmıştı.
Heaven ise büyük mutfakta elindeki elmayı ısırırken, yukarıdan çağırılmayı bekliyordu. Yaptığı şeyden sonra Adrian'ın kendisini kovacağına emindi. Karabiberi o meyve suyuna karıştırması da bundandı. Düşündükçe sırıtmasına engel olamıyordu. O anda orada olmayı ve genç Westcliff Kontu'nun ne tepki verdiğini görmeyi çok isterdi. Ama bunun yerine, mutfakta sıkışıp kalmıştı. Acaba değerli Lord Hazretleri pes edeceğini mi düşünmüştü?
"Kont seni istiyor!" diyen sinirli bir ses duyduğunda düşüncelerinden sıyrıldı. Yüzündeki gülümsemeden kurtulup kapıda dikilen uşağa döndü. Sabahki uşağın yerini başka bir suratsız almıştı.
"Neden?" derken, elindeki elmayı da tezgahın üzerine bıraktı.
"O kısmını sana sormalı! İlk günden nasıl bir hata yaptıysan, adamın sinirlerini ayağa kaldırmayı başardın."
Heaven uşağın sinirli bakışları eşliğinde mutfaktan çıkarken gözlerini devirmeden edemedi. Yemeğin başından beri beklediği buyken, şu anda içinde kımıldayan heyecana anlam veremiyordu.
Yemek salonuna girdiğinde Adrian'ın sessizliği ile karşılaştı. Çenesini birleştirdiği ellerinin üzerine yaslamış ve önündeki meyve suyu bardağına dalıp gitmişti. Heaven'ın içeri girdiğini bile fark edemeyecek kadar uzaklarda gibiydi. Heaven varlığını hatırlatmak istercesine boğazını temizlediğinde, Adrian gözlerini yavaş hareketlerle ona çevirdi.
"Beni çağırmışsınız?"
Adrian derin bir nefes alıp, ellerini indirdi. Oturduğu yerden kalkıp, tam Heaven'ın önünde durduğunda, Heaven bir adım geri gitme ihtiyacı duysa da, olduğu yerden kımıldamadı.
"Sizi çağırdım Bayan Brown. Bu nefis meyve suyunuz için sizi tebrik etmek istedim. Bugüne kadar içtiğim en güzel içecekti. Gizli tarifinizi istemek, aşçılık sırlarınızı ifşa etmenize mi sebep olur acaba?"
Heaven genç adamın sakinlik içerisinde söylediklerinden sonra içindeki huzursuzluğun dalgalandığını hissetti. Lord Westcliff'in içtiği meyve suyunun, kendi hazırladığı meyve suyu olup olmadığı konusunda kısa bir an şüpheye düştü, ancak adamın bu ucuz numarayı yemeyecek kadar tecrübeli olduğu gerçeği ağır bastı.
"Mutfağa giren herkesin yaptığından farklı bir şey yapmadım, Lordum. Şimdi müsaadenizle," diyerek ayrılmaya kalktığında, bir gece önce olduğu gibi Adrian bileğinden tutup uzaklaşmasına engel oldu. Adamın güçlü tutuşu eşliğinde ona doğru yalpalarken gözlerini yumup, genç adamın kulağına yakın bir yerde hissettiği sıcak nefesini yok saymaya çalıştı. O uzaklaşmaya çalıştıkça, tenine değen dudakların baskısı artıyor gibiydi.
"Ne yapmaya çalıştığını biliyorum cadı," diye mırıldandı Adrian, Heaven'ın saçlarının kokusuyla mest olurken.
Heaven başını arkaya yatırıp, aralarındaki yakınlığı azaltırken, dudaklarını aç bakışların seyrine açtığının farkında değildi. Rahatsızlığını gizlemeye çalıştığı bir gülümsemenin arkasına saklanarak, "Ne yapıyormuşum ki?" diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMURA KARŞI
Fiction HistoriqueAşka erişebilmek için engelleri aşmak gerekir. Adrian Joseph Byron hiç hesapta yokken kendisini Westcliff Kontu olarak buluverir. Titizliği ve disiplini emri altında bulunan tüm çalışanlarını bezdirse de, çevresinde her zaman takdirle karşılanır. He...