Ve söz verdiğim gibi son bir bölümle karşınızdayım :) Bir kitap serüvenini tam anlamıyla sonlandırmış bulunmaktayım. Şimdi kitabın düzenlemelerine girişeceğim. Fark ettim ki verdiğim uzun aralardan dolayı kimi zaman isimleri karıştırmışım, kimi zaman da olayların ilerleyişinde bir takım hatalar yapmışım. Kusursuzu ararken bu denli kusurlu bir eser ortaya koymanın bana uymayan bir yanı var.
İlk kitabımın basılmasında öyle aceleci davranmışken bunda da aynı hatayı tekrarlamamak için dikkatli davranacağım. Bu sebeple daha iyi bir hale gelene kadar kitabımı özenle düzenleyeceğim.
Bu zamana kadar benim yanımda olan, aramıza sonradan katılan ve katılacak olan herkese şimdiden çok teşekkür ederim. Bıkmadan, usanmadan sonunu getirdiğiniz için size minnettarım. Dilerim daha pek çok kitapta bir araya gelebiliriz. Ben hayallerime ulaşıp, iyi bir yazar olduğumda sizinle bu sayfalardan taşıp fuarlara sıçrayan bir macerada buluşabiliriz.
Bu bölümü okuyan herkese ithaf ediyorum. Keyifli okumalar :)
"Melissandra, lütfen yeter! Senin peşinden koşacak gücüm kalmadı!"
Yaşlı Betty küçük kızın arkasından koşmaya çalışırken eğilip dizlerini tuttu. Aldığı nefesler yetersiz geliyor, ciğerleri buna isyan ediyordu. Fakat küçük kız bunu umursuyor gibi durmuyordu. Merdivenlere yönelirken arkasına dönüp bir zamanlar annesine dadılık yapan ve şimdi kendi dadısı olan bu yaşlı kadına baktı. Zavallı kadının iki büklüm halini komik bulmuş olacak ki ellerini ağzına kapatıp kıkırdadı ve hiç düşünmeden koşarak merdivenleri inmeye başladı.
Son birkaç basamak kalmışken dadısının kendisine seslendiğini duyup arkasına döndü. Böylece önündeki basamağı atlayıp bir kuş gibi havada süzüldü. Ancak korkuyla attığı çığlığı güçlü kolların arasına düştüğünde son buldu.
Melissandra yüzünü kolların sahibine çevirip gülümsedi. Kollarını genç adamın boynuna doladı ve yanağına sulu bir öpücük bıraktı.
"İşte benim kahramanım," dedi.
Adrian arazi gezisinden eve yeni dönmüştü. Bütün bir sabahını bu işe ayırmaktan dolayı yorgundu. Karısını ve cadılıkta sınırları zorlayan kızını özlemişti. Onlara bir an önce kavuşmaktan başka bir isteği yoktu. Ancak dileğinin bu kadar kısa sürede gerçekleşeceğini bilse, hakkını başka bir taneden yana kullanırdı. Böylesi hem daha eğlenceli hem de korkusuz olurdu. Kızını havada uçarken görmek pek de eğlendirici değildi doğrusu. Hele bir de kendisine kızmaması için söyledikleri yok mu? Fakat Adrian bu sefer ona kanmayacaktı. Daha kaç kere yürekleri ağızlarına gelecekti böyle?
Melissandra'yı kollarından indirip kaşlarını çattı.
"Melissandra?" derken sesi sertti.
Küçük kız ellerini arkasına saklarken bir melek kadar masum ve güzeldi. Yüzüne hakim olan gülüş annesininkinin aynısıydı. Fakat huylarının kime çektiği tartışılırdı.
"Babacığım?" diyen Melissandra'nın sesi de ifadesi gibi melekleri kıskandıracak kadar masumdu. Ancak babasının bu oyunlara kanacak gözü yoktu.
"Yine ne yaramazlık peşindesin?"
Melissandra gözlerini büyütüp başını iki yana salladı.
"Ben ne zaman yaramazlık yaptım ki?" diye sordu. Bu sırada Adrian içinden bu sorunun cevaplarını düşünüyordu.
Henüz üç yaşındayken bir anda ortadan kaybolan kızı malikanenin çatı katında karanlıkta bir fareyle konuşmaya çalışırken yakaladıkları geldi önce aklına. Hemen ardından dört yaşında bir ahır bölmesinde atın bacakları altındaki hali. Yakın bir zamanda meyve yemek istediği için ağaca çıkması ve tehlikeli bir inişten babasının kolları arasına düşmesiyle son anda kurtulması...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMURA KARŞI
Ficción históricaAşka erişebilmek için engelleri aşmak gerekir. Adrian Joseph Byron hiç hesapta yokken kendisini Westcliff Kontu olarak buluverir. Titizliği ve disiplini emri altında bulunan tüm çalışanlarını bezdirse de, çevresinde her zaman takdirle karşılanır. He...