9. Bölüm: Özür Meselesi

117 15 40
                                    

Gülsüm otoparka el ele gelen Burak ve Sibel'i gördüğünde alkış yaparak "işte efsane çiftimiz sahalara geri döndü" diye haykırdı. Sibel ve Burak, Gülsüm'ün bu haline gülerken bir yandan da arabalarına biniyorlardı. Kararlaştırdıkları gibi Gülsüm arabasını fakültede bırakıyordu. Sibel arabasını çalıştırıp Burak'a yol verdiğinden Burak selektör yaparak yok hakkını Sibel'e verdi. Sibel arabanın vitesini bire alıp yola çıktığında gülerek, "bu adamında bir ayarı yok. Ya tam odun ya da tam bir Don Juan" dedi. Sibel tam sağ sinyalini yakmış fakülteden çıkıyordu ki Gülsüm "ayakkabılarım!" diye feryat edince ani bir frenle durdular. Arkadan gelen Burak ise son dakika frene basarak olası bir kazayı kıl payı engellemiş oldu. Hızlıca arabadan inip kendi arabasına doğru koşan Gülsüm'e şaşkınlıkla bakan Burak arabasından inip Sibel'in yanına doğru yürüdü. Burak'ın geldiğini aynadan gören Sibel arabasının camını açarak durumu anlattı. Burak ellerini iki yana açarak onlara doğru koşan Gülsüm'e "şaşkın mısın kızım sen?" diye takıldı.

"Kusura bakma enişte bey hocacığım. Ayakkabılar önemli" diyerek arabaya bindi.

Bu telaşlı sahnenin ardından iki araba arka arkaya yola çıkarak Sibellerin evine geldiler. Arabaları park edip eve doğru yürürken Burak arkadan yetişip Sibel'in elini tuttuğunda Sibel kendisine sıcacık gülümsemesini hediye etti. Ayşe Hanım çalan kapıyı açtığında kızını mutlu ve Burak'la el ele gördüğünde içinden gelen coşkuya engel olamayarak "hoş geldiniz evlatlarım" diye şakıdı. Ayşe Hanımın bu coşkulu karşılamasına Gülsüm; "Ayşe Teyzemmmm çok özledimmmm" diye sıkıca sarılarak karşılık verdi. Herkes teker teker selamlaştıktan sonra hep birlikte salona geçtiler. Ayşe Hanım ve Selin yemek masasını hazırlamış olduğu için Toprak'ın hastaneden gelmesi bekleniyordu.

Sibel heyecanla babasına dönerek "baba biz yarın hep birlikte İstanbul'a gidiyoruz, yani sizin içinde uygunsa?" dedi.

Metin Bey ise gayet sakin bir ses tonuyla "biliyorum babam Burak oğlum geçen gün arayıp bizden izin istedi."

Bu sırada Selin söze girerek "evet ablacım Burak Abi! İkinizin de çok yorulduğunu hep beraber bir kaçamak yapmamızın çok iyi olacağını düşünmüş" dedi gözlerini Burak'a dikerek. Gözlerinde ise 'sen ablamı bir daha üz bak ben sana neler yapıyorum!'  bakışı vardı. Tam bu sırada kapı çaldı Toprak'ta ekibe dâhil olmuş ve gergin havada dağılmış oldu. Ailecek bir süre daha sohbet edildikten sonra Ayşe Hanım herkesi sofraya davet etti. Herkes sofraya oturunca Burak, Metin Bey'e dönerek konuşmak üzere izin istedi. Metin Bey eliyle onay verince Burak oturduğu yerde doğrularak konuşmaya başladı.

"Son zamanlarda istemeden de olsa başta Sibel olmak üzere hepinizi çok kırdım, üzdüm. Bunun farkındayım. Fakültedeki durumlardan dolayı çok gerildim bunu da istemeden de olsa size de yansıttım. Hepinizden özür dilerim. Böyle bir durum bir daha asla tekrarlanmayacak."

Burak konuşmasını bitirince Metin Bey memnun bir şekilde başını sallayarak "aile içinde bu tarz durumlar mutlaka yaşanır. Önemli olan yaşananları tatlıya bağlayabilmek, gönül almak ve bir daha tekrarlamamaktır oğlum. Ben kendi adıma böyle bir olayın bir daha yaşanmayacağından eminim. Bu konuyu burada kapatıp bir daha açmıyoruz. Hadi bakalım afiyet olsun" dedi.

Burak ve Metin Bey'in konuşmasının sayesinde aile içindeki tüm buzlar erimiş, her şey eski güzelliğine kavuşmuş oldu. Keyifle yenen yemeğin ardından beyler koltuklara geçerken hanımlarda masayı toplamaya başladı. Ayşe Hanım masayı toplarken, Gülsüm bulaşıkları arındırıyor, Sibel'de makineye yerleştiriyordu. Selin ise kahveleri pişirmeye başlamıştı. Hanımlar işlerini bitirince Selin'de kahveleri yapmış tepsiyi almış salona doğru ilerliyorlardı. Metin Bey damatlarıyla futbol muhabbetindeydi. Selin herkesin kahvelerini dağıtıp oturunca "enişte organizasyon tamam mı?" diyerek göz kırptı. Burak Selin'le eski samimiyetini kazanmış olmanın verdiği mutlulukla "ayıpsın baldız" dediğinde Sibel kısık sesle "hay sizin organizasyonunuza, söylemiyorsunuz da adamı çatlatıyorsunuz" dedi.

Selin; "Efendim abla? Duyamadım."

"Yok bir şey ablacım. Konuşuyorum öyle kendi kendime"

Toprak; "Organizasyonu merak ediyordur ondan söyleniyordur."

Ayşe Hanım; "Gitme çocukların üzerine kaç gündür canları çıktı. Uslu uslu bekle yarın görürüsün ne olduğunu."

"Ay tamam tamam devlet meselesine döndü organizasyon. Demedim bir şey. Yapsınlar bakalım organizasyonlarını!" diyerek gülüştüler.

Bütün aile keyifli bir akşamı paylaştıktan sonra Burak ve Toprak yarın sabah erkenden havaalanında olmaları gerektiğini hatırlatarak ayaklandılar. Kapıya geldiklerinde Toprak; "Abi senin ev uzak. Sen sabah direk havaalanına gel. Ben kızları alıp gelirim" dedi. Havaalanına gidiş planı da yapıldıktan sonra damatları yolcu eden ev halkı salona geçerek beraber oturmaya devam etti. Yaklaşık bir saat sonra kızlar Ayşe Hanım ve Metin Bey'den izin isteyerek koşar adımlarla Sibel'in odasına çıktılar. Gülsüm ve Selin plandan önceden haberdar oldukları için çantalarını hazırlamışlardı. Şimdi sıra Sibel'i hazırlamaktaydı. Selin ablasının dolabını açarak kıyafet seçmeye başladı. Gülsüm'de arkadaşını zorla banyoya doğru ittiriyordu. Sibel banyoya girince Selin ve Gülsüm Sibel için küçük bir bavul yapıp kapının kenarına koydu. Selin yatağın üzerine ayrıca koyduğu siyah dantel detaylı elbiseyi, siyah yüksek topuklu ayakkabı ve siyah el çantasını alarak Gülsüm'ün kulağına eğildi.

"Gülsüm abla ben bunları kendi bavuluma koyayım ki bavulda görüp çıkartmaya kalkmasın" diyerek odadan çıktı. İki dakika sonra Sibel banyodan çıkmış ve pijamalarını giymişti. Sibel elindeki havluyla saçlarını kurularken bir yandan da bavula bakarak "zaman kazanmak diye buna derim" dedi. Saçlarını kurulayınca bavulu yatağın üzerine koyarak fermuarını açtı. Bavulun içindekileri kontrol etmeye başladı.

"Pantolon, gömlek, hırka, çoraplar, eşofman, t-shirt falan filan. Tamamdır kızlar, harikasınız! Takıları tokaları da koyduk mu bu bavul tamamdır" diyerek eksikleri de bavula yerleştirip bavulu tekrar yerine koydu.

Selin elinde tepsiyle odaya girdiğinde "sıcak çikolatalar geldiiiiiiii" diyerek yatağa doğru ilerledi. Üç kız sıcak çikolataları bitene kadar sohbet ettiler. Saatlerinin alarmını sabah 05.00 olarak ayarlayıp uyudular.

Çınar, Selim, Buse ve Özge ise İstanbul havaalanından Çınar'ın kiraladığı arabayla otele doğru yola çıkmışlardı. Mutluluktan havalara uçan Buse ise internetten araştırarak yapmış olduğu listeyi sayıyordu. Listenin sonuna geldiğinde "evet abilerim tüm bu güzellikleri gezmek istiyorum" dedi cıvıltıyla. Selim arka koltukta oturan Buse'ye dönerek "abicim saydığın tüm bu yerleri gezebilmemiz için bir ömür burada yaşamamız lazım. Ama gezebildiğimiz kadar gezeriz söz" dedi göz kırparak. Bu sırada Büyük Beşiktaş Oteline varan dörtlü arabayı valeye teslim ederek bavullarını aldılar ve resepsiyona doğru ilerlediler. Çınar ve Selim oda işlemleriyle ilgilenirken Buse ve Özge çoktan fotoğraf çekmeye başlamıştı. Gelen otel görevlisinin bavulları almasıyla asansöre doğru ilerlemeye başladılar. 9. Katta duran asansörden inip odalarına doğru yürüdüler. Görevli önce kızların kalacağı 904 numaralı odayı ardından erkelerin kalacağı 905 numaralı odayı açarak iyi geceler dileyip yanlarından ayrıldı. Herkes çok yorgun olduğu için sabah erken uyanmak üzere sözleşip dinlenmeye çekildiler. Buse ve Özge bavullarını yerleştirip balkona çıktılar. Bir süre deniz manzarasını izleyip sohbet ettiler. Daha sonra yataklarına uzanıp beyaz çarşafların arasında kendilerini uykunun kollarına teslim ettiler. Erkekler ise hala ayaktaydı. Çınar ve Selim'de üzerlerini değiştirmiş odaya söyledikleri çayın gelmesini bekliyorlardı. Çaylar gelince ikili balkona çıkıp manzaraya karşı birer sigara yaktılar. Gezi planını belirledikten sonra Selim "abi ben yatıyorum sende oyalanma, sabah erken kalkacağız" diyerek yatağına gitti. Balkonda yalnız kalan Çınar bavulundan aldığı kulaklığı telefonuna takıp Karmate'den Kara Duman'ı açıp bir sigara daha yaktı. Sigarasından içli bir duman çekerek türküye eşlik etmeye başladı.

"Gözden yaş akmaz ama kalbum otirmiş ağlar" diyerek sigaranın dumanını üfledi. Türküyle eş zamanda biten sigarasını söndürürken sanki kalbinde yanan ateşi söndürüyor gibiydi.

KELEBEĞİN ÖYKÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin