İyi okumalaaaaar!
:*
Bu ne abi, gelen geçen bana 'ay çoh datlusuuğn' diyordu!
Tamam, biliyorum tatlı olduğumu ama bunu bu şekilde bir başkasından duymak... ne bileyim bi göğsüm kabarmıyor değil şimdi. Boşu boşuna yalan söyleyip çarpılmayalım, ağzımız yüzümüz bir tarafa kaymasın ama değil mi?
''Ay sen de verry Şekersin!'' Demedim tabi taa Amerikalardan yeni gelmiş çocuğu ingilizceden soğutmamak için, bizim kızların imalı bakışlarını yok sayarak teşekkür ettim.
Tanışma faslı bitince ani bir kararla sinemaya gitmeye karar verdik ve apar topar ayaklandık. Anlatmam da yarım kalmıştı ama sonra da anlatabilirdim .
Sinemaya gittiğimizde, Tahmin edin bakalım ne oldu?
Korku filmi seçtiler!
Ve ben şu an tırnaklarımı kemiriyorum korkudan. Bir dahaki sefere hatırlatın da şu Dabbe'yi RTÜK e filan şikayet edeyim, bu ne biçim filmdir ya? Daha 1. Araya gelmedik, ödüm bokuma karıştı. Katil bebek Çaki'ye bile daha sıcak bakıyorum şu an. Tabii ki de Chucky diye yazıldığını biliyorum, o kadar da cahıl değiliz yani ama benim için onun adı, Çaki. Kısa ve öz. Bu kadar. Sorun var mı? Bence yok. Tamam, devam edelim.
İlk mola verildiğinde kendimi Salondan bir dışarı atışım vardı ki, çoğu insan bana uzaylı görmüş Köylü bakışı atıyordu.
Diğerleri benim aksime filmden en ufak tırsmamışlardı bile. Ama şu sinemadan bir çıkalım, benim adım da Eylül ise, bunu onlara ödetecektim. Nasıl mı? Orası da bende kalsın.
Aranın bitmesine daha 5 dakika vardı. Yakındaki kafelerden birine gidip oturalım dedik.
İşte biz hep beraber sohbet muhabbet ediyoruz, ama illaki bir şey olacaktı değil mi?
Sorun şuydu ki, Berkant yavaş adımlarla buraya doğru geliyordu bana bakarak. Allahım, ne olur başka tarafa gitsin, buraya gelmesin lütfen...
Masanın yanında durunca herkesin dikkati ona döndü. Koyu Mavi pantolonuyla ve beyaz tişörtüyle gözlerinin maviliğini daha dikkat çekici bir hale getirmişti. Gözlerinde olan tuhaf ifade ile kafam karışmıştı doğrusu. Yıllardır gözlerinde görmeye alıştığım o alaycı parıltılar şimdi yerlerinde değillerdi.
''Biraz konuşabilir miyiz lütfen?''
Kaşlarım ister istemez şüpheyle çatılırken Berkant'ın ne yapmaya çalıştığını düşünüyordum. Ne konuşabilirdi ki benimle?
*** **** *** *** *** **** *** **** ***
Bu sabah, Utku'nun evi. Vazo kırma olayının devamı...
Ah Eylül, salak Eylül! Nasıl geçirirsin çocuğun kafasına abajuru öyle ha?! Nasıl? Ne yapacaktım şimdi ben? Çocuk boylu boyunca yerde yatıyor kafasını tutarak ve bana ölümcül bakışlar atıyor! Ayıkla şimdi pirincin taşını.
Beynimi kemiren iç sesimin kafasına da abajuru geçirerek susturdum onu. Hem benim suçum yoktu, kaçırıldığımı sanmıştım bir kere. Yani yaptığım, kendimi savunma güdüsü şeysiydi... Ama yine de taş gibi çocuk gittigidiyor.com olacaktı az kalsın benim yüzümden. TAMAM, telaştan ne dediğimi bilmiyordum.
Şimdi ne yapabilirdim ki ben? Elimi uzatsam yerden kaldırmak için , tutarmıydı? Ya da, ilk yardım olarak suni teneffüs-
SAÇMALAMA EYLÜL! !!
Kendi kendime 'o düşünceyi aklından uzaklaştır hemen!!!' diye böğürdüm.
Bu durumdan nasıl kurtulacağımı hesaplarken , bir de baktım ki Utku çoktan ayağa kalkmış, karşımda dikilmiş bile. E normal olarak da kötu bakışlarının odağı benim.