Biliyorum, biliyorum bölümü çok (hem de çok) geciktirdim ama vaktim olmadı, rahatsızlandım ve sanırım biraz psikolojim bozuldu, geceleri uyuyamıyorum falan derken bu güne nasıl gelebildim bilemiyorum. Bu bölümü sırf sizler için zorlansam da yazmaya çalıştım. Ama bundan sonraki bölümler için bir gün sözü veremeyeceğim. Biraz kafamı toplamam gerek. O yüzden yeni bölüm gecikirse bana kızmayın, tamam mı? Bi de hikayeyi kütüphanenizden silmeyin, dursun bir köşecikte. Çünkü ne zaman bölüm gelir belli olmaz. Lütfen bana biraz anlayış gösterin, gerçekten çok sevinirim.
Öpüldünüz,
Sizleri çok seven Depresif Anormal Yazar 👻
Utancımdan kendimi yeri kazıp içine gömesim vardı. Bu yüzden acaba kazma kürek var mıdır diye etrafıma bakmam kadar normal birşey olamazdı. Şu anda bulunduğum durumu kurtaracak hiç bir şey aklıma gelmiyordu. Hem Utku'ya, hem de Furkan ve Ilgın a rezil olmuştum. Hani bi aralar patavatsız insanlar gibi aklıma her geleni söylemek isterdim diye düşünürdüm ya! Biz o kısmın üstünü tamamen silelim. Ayrıca buradan bir zamanlar benim gibi düşünenlere sesleniyorum: eski halinizde kalın. Alooo! Burada tecrübe konuşuyor.
Furkan ve Ilgın'dan ''Ooo yenge ooo! '' nidaları yükselmeye başlarken Utku'ya çevirdim bakışlarımı. Gözlerindeki alaydan uzak , anlamlandıramadığım bakışlarla, gözlerini gözlerime kenetlemişti. Dudaklarındaki varla yok arası bir gülümsemeyle. Bu görüntüden sonra kalp krizi geçirmemek için fayansları izlemeye başladım. Tuhaf bir hisle tüm vücudum karıncalanıyor, başım dönüyor, midem sancılanıyor ve bulanıyordu.
Neler oluyordu ya bana? (Bu soruyu bir yerlerden hatırlayanlarınız var mı ? :D)
Allahım, ölmek için daha çok gencim. Daha yapamadığım bir ton eşşek şakası, yaşayacağım 1 nisanlar, aşık olup evleneceğim bir adam, doğacak küçük haylaz çocuklarımız, kuracağım aile, torunlarıma vermemek için inatlaşacağım bayram harçlıkları var daha. Anlayacağın listem bayağı uzun, Allah'ım lütfen...
Tam ben dualarımı sıralamaya devam edecekken...Zil çaldı.
Ve Furkan, ''Sabah sabah kim bu acep?'' diye mırıldanarak kapıyı açmaya gitti. Ilgın da arkasından ''Acep nedir abi ya... Allah'ın köylüsü işte nolacak?'' dediğinde Furkanın, ''Seni duydum! '' diye Bağırdığını duyduk hepimiz.
Ben gülmemek için kendimi zor tutarken Utku, ikisinin atışmasına gözlerini devirerek karşılık verdi ve ocakta onu bekleyen kreplerine geri döndü.
Utku'yu izlemeye dalmışken birden mutfağa koşarak dalan kız ile yerimden sıçramıştım. Şaşkınlıkla mankenlik ajansından kaçmış kadar güzel kızı izlerken ağzım bir karış açık kaldı, kapatamadım. O kadar güzeldi. Sapsarı saçları beline kadar inen kızın gözleri neredeyse sarı diyebileceğim açık bir kahveydi.
Kız birden koşarak Utku'nun beline arkadan sarılıp omzuna öpücük kondururken, nefes almayı unutmuştum resmen. Sahi, nasıl nefes alınıyordu? Aynı zamanda birisi boğazımı sıkıyordu sanki. Bu hissettiğim, kıskançlık mıydı? Ama bu o kadar anlamsızdı ki. Ben neden Utku'yu kıskanayım? Banane onun sevgilisinden?''Aşkııım, aradım aradım açmadın, ben dee merak ettiiiim, bebeğim napıyooo diye bi bakayım dediiiiiim. Nası demişiiim?''
Güzelliğiyle tezat oluşturan kızın ağzını yayarak konuşma stilini duyduğumda, Utku'ya gerçekten ama gerçekten AMA GERÇEKTEN acıyordum. Bula bula bu kızı mı bulmuştu sevgili edinecek allasen? Daha doğru dürüst kelimeleri bile çıkartamıyordu.
Dudaklarındaki 1 kilo silikondandır, diyen iç sesime hak veriyordum. Balonla şişirilmiş gibi dolgun dudakları vardı kızın. Ama yakışıyordu şıllığa.