~Emsal-i Sevi 2. Bölüm~

91 11 1
                                    

Ömer'in bu sözlerinin ardından Ahmet Efendi kadar dışarıdaki Sevi de şaşırmıştı. Kendisini Ömer'e satmasını ister miydi peki? Muhakkak. Merakla Ahmet Efendinin lafını bekledi. Öte yandan Ahmet Efendi kaşlarını çatarak düşünür gibi yaptı. Sonrasında cevabı netti.

"Hayır, katiyen olmaz. O bana ağabeyimin emanetidir. Sana satamam."

"Emaneti köle etmek doğru da bana satmak mı yanlış? Ağabeyinizin emanetini sadece hizmetliniz olarak tutuyorsunuz. Ona türlü işler buyurup gençliğini çalıyorsunuz. Bu şekilde sorun olmuyor da, bana satınca mı emanete ihanet ediyorsunuz?"

"Kalk git evimden! Sen benim evimde bana ne hakla böyle konuşursun?" Ömer sinirle soluyarak evden çıkarken Sevi'yle gözgöze geldi. Sevi üzgünce ona bakarken kasılan çenesiyle hızla evden çıktı. Ardından Sevi de çıktı ve gıcırdayarak açılan ahşap kapı bir kere daha çarparak kapandı. Sevi, Ömerin peşinden koşarken usulca düşündü. Sadece suçluluk hissediyordu. Ardından seslendi.

"Ömer, dur!" Ömer adının söylenilmesiyle arkasını döndü.

"Sevi? Hayırdır neden geldin peşimden?"

"Ben özür dilerim Ömer. Benim yüzümden laf etti Ahmet Efendi sana. Hiç istemezdim ki böyle olsun."

"Saçmalama Sevi. Nasıl kelam o öyle. Kendim bizzat istedim de geldim sizin eve. Ki peşini bırakmayacağım. Gerekirse iki yakam bir araya gelmesin, and ettim uğraşacağım da yine de seni kurtaracağım."

"Sus Ömer. Başını belaya sokarsın iyice. Ahmet Efendiye hiç laf edilmez. Hem şükran doluyum zaten sana benim için geldin konuştun. Ama dahasını istemem Ömer."

"Olmaz Sevi. Bu adil bir iş değil. Zaten yeterince göz yumuldu bence. Seni kurtarmak için uğraşacağım artık."

"Neden ki Ömer? Bir köle için uğraşmaya değer mi?"

"Bir köle için değil, bir insan, bir kalp için değer. Kimse köle olmak zorunda değil. Hele ki kimse okumaktan, öğrenmekten mahrum bırakılamaz."

"Ömer..."

"Şimdi git Sevi. Sonra konuşuruz. Hadi ben neyse de sana laf ederler. İstemem üzerine gelmelerini hadi doğruca eve git."

"Peki Ömer. Görüşürüz." Usulca başını sallayıp tekrar evine doğru koşturdu Sevi. Nasıl sevmezdi ki bu adamı? Herşeyden öte onu bir köle olarak görmemiş, ona sırf insan olduğu için değer vermiş ve Ahmet Efendi'ye karşı durmuştu. Tüm etkileyici fiziksel özelliklerinden öte o kalp insanı sevgiyle beslerdi zaten. Ama madem ki biricik paşası onun için mücadele edecekti. Sevi'ye arkada kalmak düşmezdi. Eve vardığında konuşan Makbule Hanım'ın sesine kulak kabarttı.

"Sen ne yaptın Ahmet Efendi dellendin mi? Hiç Ömer evden kovulur mu? Hatice'yi verecektik ona. Ondan daha âlâsını şimdi bul bulabilirsen."

"Hanım, lafımı iyi işit. Bundan sonra o Ömer'e Hatice'yi vermem. Varsın evde kalacağını bileyim yine de vermem. Ben işime laf eden adama kızımın yüzünü dahi göstermem."

"Göstermeyip de ne yapacaksın? Fırıncının çırağı Mustafayla mı evlendireceksin?"

"Hay aklınla bin yaşa. O deliye bile veririm de yine vermem Ömer'e." Sevi bu konuşmaların üzerine daha fazla dinlemeden odasına çıktı. Ne düşünse şaşırmıştı. Ömer'e mahcup olduğuna mı üzülse yoksa Hatice'yi aradan çıkardığına mı sevinse bilemedi. Sonra döşeğinin altından Ömer'in yazdığı gazete sayfalarını çıkardı. Bir kağıt çıkardı ve Hatice'nin mektep yıllarından kalma donmuş mürekkebi çıkardı. Gaz lambasının üzerinde ısınmasını ve açılmasını bekledi. Bir dolma kalemi olmadığından oya yaptığı iğneyi eline aldı. Mürekkep yavaştan açılmıştı. İlk önce okuduğu harflerin şeklini teker teker kağıda çizdi. Tüm harfleri çıkardığında başka bir kağıda kendisine ait olan şu cümleleri yazdı.

EMSAL-İ SEVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin