~Emsal-i Sevi 14. Bölüm~

27 2 0
                                    

Ömer, Tarık'ın sözlerinin ardından kaşlarını çatmış Sevi'ye bakıyordu. Reddetmesi gerektiğinin farkında olması lazımdı. Daha fazlası da kabullenecek bir durum değildi. Herşeyden önce kendisi müdehale ermek durumunda kalmayı hiç dilemiyordu. Sevi'nin gözleri kendini bulduğunda gözlerini hiç ayırmadan boş bir ifadeyle Sevi'nin suratına baktı. Vereceği tepki tüm yolu çizecekti bugün. Eğer onla giderse -ki Ömer bundan fazlasıyla korkuyordu- dahası olmayacaktı. En münasip şekilde gidilmesi en doğru karar olurdu. Ama hiç bir ifade belirtmeyen suratıyla Sevi'ye baktı. Aklından kendine onun özgür olduğu ve dilediği gibi seçeceğine dair kendine telkinler veriyordu. Sevi tedirgince kendisini süzmeye devam ederken o da gözlerini bir an olsun çekmiyordu. Daha sonra Sevi'nin gözleri Tarık'a kaydı ve konuşmadan önce Ömer'e son kez bakıp dudaklarını ısladı.

"Burada diyebilirsin Ömer'den gizlim yok zaten." Ömer hala inatla Sevi'ye bakarken Tarık da bu manzaraya iyice sinir olmuştu. Sadece boş bir bakışından bile böyle tedirgin olup kendisini başından savması saçma geliyordu. Üstelik Sevi'ye hiç bir şey de yapmamıştı. Seslice nefesini verip konuştu.

"Lakin bu benim özelim Sevi. Ömer'in duymasına gerek yok. Kısa sürecek zaten." Sevi seslice yutkunarak yeniden Ömer'e baktı. Yine ifadesizce kendisine bakıyordu. Keşke Tarık ısrar etmeseydi. Tedirgince süzüyordu Ömer'i de. Lakin ondan beklediği tepkiyi de alamamıştı. Normal koşullar altında da Tarık'la gidip konuşması hoş olmazdı zaten. Uygun bir davranış değildi ki şuan sevdiği adamın karşısında idi. Avuçlarının içi terlemiş, sıkıntı basmaya başlamıştı. O esnada Beyza içeri girip herkesi teker teker süzdükten sonra gözlerini Sevi'de kilitleyip konuştu.

"Bilal seni çağırıyor Sevi. Ben hallederim geri kalan işi." Sevi minnetle Beyza'ya bakarken ellerini elbisesinin eteklerine sürdü ve sıkıca kavrayarak mutfaktan çıktı. Tarık sertçe gözlerini Ömer'e dikmiş süzüyordu. Ömer de geri çekilmeden kaşları çatık bir şekilde Tarık'ın gözlerine dikti. Gözleri arasında bir soğuk savaş yaşanıyormuşcasına kırpma dahi kırpmıyorlardı. Sanki gözlerini kapatan, bakışlarını çeviren kaybedecekmiş gibi diklenmiş birbirlerine bakıyorlardı. Tarık en sonunda kafasını başka bir yere çevirip nefesini verdi ve mutfaktan çıktı. Ömer ise mutfakta kalmayı tercih etmişti. Ellerini sıkmış, avuçlarının terlemesine izin vermişti. Öte yandan dişlerini de birbirlerine kilitlemiş çene kaslarını şişirmişti. Dayanamadığı anlam veremediği bir iticilik vardı bu adamda. Öte yandan da iyice bunalmıştı. Kimseye bir şey demeden yavaşça yerinden kalktı ve içeriye son bir gözüküp başıyla selam verdikten sonra kapıya ilerledi. Sevi arkasından burukça bakarken Beyza yerinden kalkmıştı ve Ömer'e doğru ilerlemişti. Yetişmeye çalışırken konuşmaya başladı.

"Ömer dur nereye gidiyorsun?" Ömer başını bile çevirmeye gerek duymadan hızla ilerleyip evden dışarı çıktı. Cevap vermeyi bile aklından geçirmemişti. Ne olursa olsun bu kadarı istemsizce yüreğine dokunuyordu. Kabullenmesi bu kadar zaman almışken başka bir adamın onunla özel konuşma düşüncesi kendisini bir hayli germişti. Fakat annesinin haklılığını derinlerde hissetti. Kaçarak devam edemezdi. Hem kaçsa bile istediğine ulaşamazdı ki. Ondan vazgeçmemişti, ya da tamamen sindirememişti aklına ayrılığı. Asıl maksat ona yanlışını sezdirmekti. Ama onu başkalarına bırakmak gram geçmemişti düşüncesinden ve artık üzülmenin vakti geçeli baya olmuştu. Ki Sevi baya pişman gözüküyordu zaten. Söylene söylene evine girdi Ömer. Hızla Sevi'yi çizmiş olduğu kağıtları çıkardı. Odasının tamamına asabildiği kadar asarken duvarları resimleriyle doldurmuştu. Her ne kadar şuan kendisini bir deli gibi hissetse de inadı yüzünden onu kaybedecek kadar ahmak değildi. Kendini böle avuturken ne yapacağını düşünmeyi akşama bırakarak evden çıktı ve İbrahim Efendinin yanına doğru yol aldı. Hızla gördüğü bir faytonu durdururken bir yandan da başını ovalıyordu. Kasabanın merkezini tarif ederken sürecek olan 15 dakikasını da düşünmekle değerlendirecekti. Ne yaptığı yada yapacağı hakkında en ufak bir fikri bile olmasa da İbrahim Efendi'den yardım alabileceğini adı kadar iyi biliyordu. Tarık'la da konuşup niyetini öğrenmesi gerekiyordu ya da her ne gerekiyorsa. Çünkü Sevi ile kendisi arasındaki münasebeti bildiğini umuyordu. En azından Beyza biliyordu mutlaka birinden duymuş olmalıydı. Eğer ona rağmen bu şekilde davranıyorsa onunla sıkı bir şekilde konuşmalı ve gerekirse bunu Bilal'le de konuşup bir çözüme ulaştırmalıydı. Biraz vaktin sonunda İbrahim Efendinin dükkanına vardığında onu yine işinin başında gözlüğünü takmış oturduğunu gördü. Kapıdan girerken elini havaya kaldırarak selam verdi ve İbrahim Efendinin yanına ilerledi. Sıkıntıyla nefesini verirken konuştu.

EMSAL-İ SEVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin