Bir hafta sonra...
Sabah erken kalktım. Banyoya gidip rutin işlerimi halledip banyodan çıktım. Yatağıma oturdum. Hiçbir şey yapmak istemiyorum. Elimde ki yüzüğe baktım. 1 haftadır alıştım yüzüğe ve hep onunla oynuyorum. Bugün kına gecem var!
Ne kadar mutluyum!
"Bugün benim en mutlu günlerimden birisi. O kadar mutluyum ki anlatamam. Hemen hazırlanmam lazım. Daha kuaföre gidicem ama ilk önce kahvaltı yapmam lazım" gibi şeyler düşünmem gerekiyor demi. Hayır benim düşünmem gereken şey artık tek başıma olmadığım. Her şey yalan gibiydi. Sanki şakaydı her şey. Birisi gelip oyun oynadık sana diyecek gibiydi. Ama kimse çıkmadı. Kimse gelip oyun oynadık demedi. Her şey gerçekti şu parmağımdaki yüzük kadar gerçek. Bir yüzük bir insana ait olduğunu mu gösterir. Önceden olsa buna evet derdim ama şimdi hayır yüzük sadece göstermelik bir sembol. Olsa da olur olmasa da. Peki bundan sonra ne olacak? Hiçbir şey. Ben hayalimdeki gibi ilk evliliğimi sevdiğim kişiyle yapmıyorum. Kına gecemde arkadaşlarımla eğlenmiyorum. Çünkü ben bunları başından beri istemiyorum. O gün dördümüz arasında sır kalacak olsa da ben onu kabul etmemeliydim. Kaçıp gitmeliydim. Bir yolunu belki bulabilirdim. Peki şimdi ne yapabilirim. Elimden ne gelecek. Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmedim. Bir boşluktan düşüyormuşum gibi. Kimse tutmak için çabalamıyor. Kimse bana bir çıkış yolu göstermiyor. Filmlerde dizilerde hep kurtuluyor kızlar sevdikleriyle evleniyor. Anlaşmalı evelenenlerde ise olan hep kıza oluyor. Erkek bir sekilde katlanır peki ya kendini güçsüz sanan bir kız ne yapabilir. Diziler filmler hep mutlu sonla biter ama şu an ne bir dizi ne de bir masal. Şu an gerçekliğin ortasındayım.Sevmediğim biriyle evlenmem diye büyük konuşan ben değil miydim. Şimdi ceza mıydı bu bana.
Parmağımda yüzüğü çevirirken gözümden istemsiz olarak yaşlar süzüldü. Çok dolmuştum artık. Bir hafta da neler olmuştu. Tuğçe hala bir şey hatırlamıyor. Kerem'in ailesi beni istemeye geldiler. Tuzlu kahve meselesi tabi ki olmadı. Tuzlu kahve aşkın sıvı halidir. Bu da aşık olduğum kişiden başkasının olmayacak. O tuzlu kahveyi gerçekten evleneceğim kişi içecek.
Tabi büyük teyze her gün yanımızdaydı. En son dün geldi ve giderken "ne yaptın bilmiyorum ama bu evliliğin olmasına izin vermeyeceğim" dedi. Onu bile anlamak istemedim. Çünkü artık sona yaklaşıyorum. Yavaş yavaş sondaki ışığı görüyorum. Peki ya bu ışık benim kurtuluşum mu sonum mu?Ağlamak istemiyorum. Alışkın değilim ki hem ben ağlamaya. Hemen ellerimi gözlerime götürdüm ve gözlerimdeki yaşı sildim. Zorlukla yatağımdan kalktım. Ailemle doğru dürüst bile konuşmuyorum. Nasılsın deseler bile iyi diyip geçiyorum. Onların halini hatrını bile sormuyorum. Onlar beni bu uçuruma itenler. Cezaları da bensizlik. Bir daha benimle doğru dürüst konuşamayacaklar.
..
Kendime engel olamıyorum ve sürekli gözlerimden yaşlar akıyor. Ben sildikçe yenisi geliyor. Yataktan hala kalkmadım. Oturmuş yüzükle oynayarak ağlıyordum. Ağlamak da istemiyorum artık. Üzülmek yok. Herşey güzel olacak. Yapabilirim. Kerem hem kötü birisi değil. Sadece biraz fazla atışıyoruz o kadar. Zaten evlenince ben okula kerem işe gidecek ayrı evde yaşayacağımız için ayrı odalarda da kalacağız. Ne gibi sorunlar olabilir ki. Mutlu ol beren. Üzülmek yok. Şimdi gözyaşlarını sil ve bir daha ağlama. Kendine söz ver. Ağlamak istediğin zamanlarda hep kendine mutlu olmalıyım diye hatırlat. Kendi kendime konuşmaya devam ederken içeriye tuğce girdi. Beni kalkmamış görünce ilk başta kızmaya başladı "oturmuş bir de ya hemen kalk üzerine bir şey giyin kuaför aşağıda hadi acele et" dedi. Ne kadar da sakin görünüyor. Sanki gerçek bir şey gibi. "Sakın ol yaa gerçek bir düğün değil bu" dedim. Tuğçe "her ne kadar öyle olsa da bunu herkes gerçek düğün olarak bilecek. Bunun oyun olduğunu bizden başka kim biliyor. Aileler bile gerçek zannediyor" dedi. Haklıydı. Tuğçeye haklı olduğunu belirttim ve giyinmek için dolabımı açtım. Bir tişört ve bir şort aldım elime. Hemen üzerime geçirdim ve aşağıya indim. Ağladığım da belli olmuyordu. Aşağıya inince annemin ve Tuğçe'nin kahvaltılık bir şeyler hazırladığını gördüm. Saat 12 yi geçmişti. Kahvaltı yapmış olmaları gerekiyor. Tuğçe'ye ne yaptıklarını sordum. Tuğçe "sana kahvaltı hazırlıyoruz" dedi. Annem devam etti "doğru dürüst bir şey yemiyorsun kızım hadi gel kahvaltı yap" dedi. İştahım yoktu ve o masaya asla artık oturmam. Yemiyecegimi söyleyip salona geçtim. Kuaför gelmişti. Saçlarıma düz fön çekmelerini söyledim abartıya gerek yoktu.
...
Saç makyaj her şey tamamdı. Kırmızı mini bir elbise giydim. Kına gecesi sadece kız arkadaşlarımla olacaktı. Kızlar gecesi gibi. Bütün herkes gelince eğlenmeye başladılar. Bir şeyler anlatıyorlardı. herkes kahkaha falan atıyordu o an anladım ki üzülmeye gerek yok. Mutlu olmaya bak. Sürekli kendime bunu hatırlattım. Bir kadeh içki içince biraz daha eğlenmeye başlamıştım. Sibel bir anısını anlatmayı bitirince hepimiz kahkaha atarken bir kız masamıza doğru gelmeye başladı. Tam masanın yanına gelip durunca hepimiz başımızı o yöne çevirdik.
Adını bilmediğim kız beni işaret ederek konuşmaya başladı """merhaba tatlım sen Beren olmalısın. Kambersiz düğün olmaz dediler geldim. Ben kendimi tanıtmayı unuttum. Ben AZRA KARAHAN""""
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTULMAZ
HumorLiseyi Londra'da okuyan bir genç kız. Beren SEZİN. Ailesi tarafından bir kere dahi üzülmemiş bir kız. Yurt dışından dönünce ailesi tarafından hayal kırıklığına uğruyor. Onu bu kadar yaralayan ne? Hayatı nasıl tepetaklak olacak? Gerçek aşkı bulabile...