დ4დ ↑ PARAGRAF SONU ↓

139K 5.1K 481
                                    


4. BÖLÜM: "PARAGRAF SONU. "


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


'Yaralar her zaman açık kalmazdı; biri gelir tırnaklarıyla etini kazırken, bir sonraki yara bandı dahi kullanmadan kendi merhem olup canına değerdi. Yaşadığın onca zorluktan sonra sadece yaralarına değil, gönlüne de şifa olacak gönül elbet bir gün gelecekti...'

Düz bir asfaltta hızla kayan tekerlek gibi yuvarlanıyordu düşüncelerim. Bir yere çarpma korkusu duymadan her an daha fazla hızlanıyor, ilerlediği her saniye daha fazla kirlenerek devam ediyordu yoluna.

Gözü dönmüş bir katil gibiydi; önüne gelene zarar vermeye meyil duyuyordu ve ben tüm bunların yalnızca kendime değil etrafımdakilere de zarar vereceğini biliyordum.

Verilen arada arka bahçeye, çimenlerle kaplı olan köşesine geçip süs havuzunun tam karşısında dikilirken öylece akan suyun yoluna daldı gözlerim. Sadece birkaç dakika sonra önüme uzatılan paketle bakışlarımı daldığım yerden çekip farkına varmadığım adamın yüzüne diktim. İfadesiz, dümdüz bir şekilde bakıyordu suratıma. Başımı onaylamazcasına salladığımda kendine bir dal çıkarıp montunun cebine yerleştirdi paketi.

Güneş'in altında daha fazla belirginleşen altın sarısı saçları gözlerine dökülmüş, kısmasına rağmen varlığını bas bas bağıran okyanus mavisi gözleri hastanenin havuzuna odaklanmıştı. Yüzünün o sert ifadesiyle uyumlu olan gayet düzgün bir burnu vardı. Bir biriyle orantılı dolgun dudakları, şeftalinin olgunlaştığı dönemdeki tonunu taşıyordu üzerinde. Gözünün ucuyla bana baktığında, dakikalardır onu incelediğimin farkına yeni varmış, dudağımın kenarını ısırarak önüme dönmüştüm. Katı mimiklerine rağmen, yüz hatları daha yumuşaktı.

"O gece." dedi düz bir sesle. Az önce zorla aldığım bakışlarımı tekrar yüzüne çevirdiğimde, dikkatli bakışlarını üzerimde yakalamıştım. "Aramızda kalmak zorunda." Kaşlarını yukarı kaldırdı. "Anlıyorsun değil mi?"

Alt dudağımı dişlerimin arasına alırken munzurca gülümsedim. "Neden ki?" dedim saf ayağına yatarak. "Burada," deyip göz ucuyla hastaneyi gösterdim. "Birilerinden sakladığın önemli şeyler mi var?"

Gözlerini devirirken küçük bir tebessüm etmiş, elindekinin son yudumunu da ağır bir şekilde içine çektikten hemen sonra izmaritini iki parmağının ucuyla kavrayıp yanımızda duran çöp kovasına doğru atmıştı.

İrisleri keskin bir metal gibi yavaşça gözlerime denk geldiğinde, birkaç yerimden yara almış gibi tenimin ürperdiğini hissettim. "Canın oyun istiyor anlaşılan." Kurduğu cümlenin arkasından bir adım atarak dibime kadar girdi. Evet, kısa bir kız değildim. Yani bir yetmiş boy bana göre asla kısa değildi. Fakat bu adam olması gerekenden çok daha fazlası olduğu için yanında küçücük kalmış bedenim onun devasa bir büyüklükte olduğu gerçeğini sunuyordu gözler önüne. O an yakından daha güzel görünen gözlerinin en içine bakmaktan alı koyamadım kendimi. "Fakat bunu yapabileceğin kişi ben değilim küçük." dedi fısıldarcasına yüzüme nefesini üflerken. "Bir gece vakti benimle ziyaret ettiğin o ıssız dağları tekrar ziyaret etmek istemezsin diye düşünüyorum."

KARANLIK OKYANUS "KİTAP OLDU"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin