9.BÖLÜM
“Ne!” diye bağırdı Julia. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı ve kusacak gibi görünüyordu. Dudağımı ısırıp kendimi yatağın üzerine bıraktım. “Bu defa sanırım fena battım.” Diye mırıldandım sıkıntıyla. Julia çalışma masamın önünde ki dönen sandalyeye oturdu ve yarım daireler çizmeye başladı. Bir yandan da söyleniyordu. “Eğer soran olursa kardeş olduğumuzu söyleme sakın. Başıma bela almak istemiyorum. Çünkü Harry Styles hayranları seni büyük ihtimalle öldürecekler. Eğer Scott’la çıkmıyor olsaydım bu işi onlara bırakmaz kendim hallederdim.”
Ellerimi başımın altına koyup gözlerimi devirdim. “Onlar umurumda değil. Babam kesin bana ceza verecek. Sen daha iyi bilirsin tabi. Sürekli sorumsuzca davranan sensin. Bana ne yapar?” diye sordum ve yüzümü buruşturdum. Babamın Julia’ya karşı çok sert olduğunu biliyordum ama şimdiye kadar bana pek karışmamıştı. Gerçi bende şimdiye kadar böyle bir şey yapmamıştım.
Kardeşim bir anda ayaklanıp odanın içinde dolanmaya başladı. “Biliyor musun? Bu benim Jack’le öpüşürken yakalanmamı bile unutturacak sanırım. Senin benden daha sorumsuz davranacağını hiç düşünmemiştim. Demek ki kimse mükemmel değilmiş.” Kendi kendine gülümsedi. Yanımda duran yastığı alıp yüzüne fırlattım. “Kes sesini!” diye bağırdım. Ah, ağlamak üzereydim.
Harry bir şeyler yapabileceğini söylemişti ama fotoğrafımızı kimin çektiğini bile bilmiyorduk. Yayınlanmadan önce bulabilmemiz de pek mümkün görünmüyordu. Üstelik neredeyse 4 saat olmuştu ve Harry’den haber almamıştım. Büyük ihtimalle bir gelişme yoktu. O an her ne kadar hemen arabaya binip oradan uzaklaşmışta olsak sanırım iş işten geçmişti. Şuan ise elimden gelen tek şey Tanrı’ya dua etmekti.
Ben gözlerimi tavana dikmiş düşünürken Julia telefonunu karıştırmaya başladı. Ah, bu kız ne kadar da vurdumduymazdı böyle? Kız kardeşinin hayatı kararmak üzereydi ve o hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya devam ediyordu. Oflayarak dikkatini çekmeye çalıştım. Cevap olarak tiz bir çığlık attı. “Aman Tanrım! Clarie!”
Hızlıca doğruldum. “Ne?” diye sordum zorlukla yutkunurken. Telefonun ekranına öyle dikkatli bakıyordu ki ödümü koparmıştı. Yataktan kalkıp yanına gittim ve telefonu elinden çekip aldım. Ah, hayır! Hayır! “Bu kadar çabuk mu?” en azından yarına kadar vaktim olur diye umut etmiştim oysa. Gözlerimi kırpıştırıp fotoğrafı inceledim. Harry’nin eli belimdeydi. Ben ise belini tutumuştum. Tam olarak öpüşüyor sayılmazdık. Yani dudaklarımız arasında birkaç santim vardı. Ama lanet olsun ki yüzüm çok net görünüyordu. Zaten hiçbir zaman şanslı bir insan olmamıştım.
Julia elimde ki telefonu aldı. “Tam 34 tane mesajım var. Şaka mı bu? Niye sana değil de bana mesaj atıyorlar ki?” diye söylenerek telefonuyla uğraşmaya başladı. Ellerimi saçlarımın arasından geçirip başımı geriye attım. Tanrı aşkına! Ben ne yapacaktım? Harry umarım resmi babam görmeden kaldırtmanın bir yolunu bulurdu. Yoksa başıma neler geleceğini düşünmek bile istemiyordum. Dudağımı ısırıp ağlamaklı bir ses çıkardım. Bu işten kurtulmanın bir yolu olmalıydı. Yani hadi ama. Her şeyin bir yolu vardır değil mi? Bu kadar da çaresiz olmamalıydım!
“Ne? Bu insanlar ne kadar da düşüncesizler böyle!” diye bağıran Julia beni düşüncelerden çekip çıkardı. “Efendim?” diyerek ona döndüm. Bir anda durup gözlerime baktı. “Şey… Önemli değil.” Geçiştirmeye çalıştığını fark edince yanına yaklaştım. “Neler oluyor?” diye sordum. Julia yutkundu ve telefonun ekranını bana çevirdi.
‘Kız kardeşinden nefret ediyorum! Bunca yıl lezbiyen olduğuna inandık ve o gizli gizli Harry Styles’la mı yatıyor? Tanrım! Tam bir sürtük!’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Cheeky Prince (Harry Styles Fanfiction)
FanfictionTanıştığımız andan itibaren emin olduğum bir şey vardı. Harry Styles karşıkoyulmaz bir erkekti. Benim gibi tek ve gerçek aşkını bekleyen bir kız için bile.. Kitap tamamlanmıştır.