8. "Unexpected"

3.1K 143 8
                                    

8.BÖLÜM

Şaşkınlık içinde orada kalakalmıştım. Az önce Harry Styles beni reddetmişti. Doğruldum ve nefes nefese birkaç adım atıp kenara geçtim. Harry başını çevirip dikkatlice yüzüme baktı. “Bin.” Dedi anlamlandıramadığım bir ses tonuyla. Pekala, işte bu cidden garipti. Kaşlarım çatık bir halde arabadaki yerimi alırken az önce hissettiklerimin yerini endişe aldı. Bir hata mı yaptım sorusu beynimi kemirip duruyordu. Onunla birlikte olmak istediğimi ima etmiştim ve o da böyle mi karşılık veriyordu?

Şoför koltuğuna oturdu ve derin bir nefes alarak kontağı çevirdi. Onu göz ucuyla incelemeye koyuldum. İfadesinden ya da bakışlarından bir şeyler çıkarmaya çalıştım ama başarısız oldum. Harry Styles üç bin parçalık bir yapboz gibiydi. Hangi parçadan başlayacağımı bile bilmiyordum ve kendimi çaresiz hissediyordum. Ruh halim bir anda değişmiş ve karamsarlığa gömülmüştüm.

Gözünde elde ettiği bütün kızlar gibi miydim? İstediğini kolayca alabileceğinden emin olmuş ve artık ona sıradan mı görünmeye başlamıştım? Belki de gerçekten berbat öpüşüyordum ve Harry bunu ne kadar görmezden gelmeye çalışsa da sonunda dayanamamıştı. Beynimde dolaşan binlerce sorunun birine bile gerçek bir yanıt bulamadım. Dönüp dolaşıp yine aynı noktada takılmıştım.

Birden bire ne değişmişti?

10 dakikalık bir yolculuktan sonra beni evime getirdi. Ağlamamak için zor dayandığımı fark edip birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım. Dik durmak zorundaydım. Reddedilmiş olduğumu unutmak zorundaydım. Birazdan eve girecek ve deli gibi ağlayacaktım ama şimdi kendimi bırakamazdım. Kapıyı açıp inmek için hamle yaptığım sırada Harry kolumdan tutup beni durdurdu.

“Özür dilerim.” Diye mırıldandı güçlükle. Şaşkın bakışlar eşliğinde başımı ona çevirdim. “Ne?” dedim istemeden. Hafifçe gülümsedi. “Bir daha yapabileceğimi sanmıyorum Watson. Şansını zorlama.” En başından beri görmeye alışık olduğum ukala surat ifadesi neredeyse geri gelmişti. Ruh halini hiç mi hiç anlayamıyordum.

“Demek istediğim… Ne için?” diye sordum. Dudaklarını yaladı ve bu hareketi bile kalbimi yerinden oynatmaya yetti. O dudaklarla kim bilir başka neler yapabilirdi? Hoş. Yapmış sayılırdı. Tekrar yapmasını istemem çok mu çaresizceydi?

“Sokak ortasında seni baştan çıkardığım için.” Gülümsemesi bu sefer tüm yüzüne yayıldı. İşte bu hiç mantıklı gelmemişti. Bildiği kadarıyla Harry Styles birini baştan çıkardığı için özür dileyecek türden bir erkek değildi. Gerçi şimdiye kadar onunla ilgili düşündüğüm çoğu şeyin tersi çıkmıştı. “Kendimi bırakmamı söyleyen sendin.” Ona meydan okuma girişimim beni baştan çıkarmış olduğunu da kabul etmek gibiydi.

Gözlerini gözlerime dikti ve hala tuttuğu bileğimi yavaşça bıraktı. “Evet. Bendim. Ama daha sonra istediğimin bu olmadığına karar verdim.” Ağzından çıkan kelimeler göğsümün ortasına bir yumru misali çökmüştü. Yutkunmaya çalıştım. “B-beni istemiyor musun?” diye sorarken bunun kalbimi paramparça etmeye yetebileceğini fark ettim. Harry bakışlarını gözlerimden çekti ve üzerimde gezdirdi. “Seni ne kadar istediğimi bilsen aklın durur.” Derken daha çok kendi kendine konuşur gibiydi. Kafam karışmıştı ve bunu çözmek zorundaydım. “O zaman sorun ne?”

Öne doğru eğilince nefesinin yüzüme çarptığını hissettim. Bir çiçek koklar gibi iç çekti ve gözlerini yumdu. “Sen bunu hak etmiyorsun.” Sanki zorlukla konuşabiliyordu. Kelimeleri özenle seçiyor ve her biri ağzından inci taneleri gibi teker teker dökülüyordu. “Bekâretini bu şekilde kaybetmeyi…” duraksadı ve sevecen bir tebessüm takındı. “Bunun senin için özel olması gerekiyor Watson.” Ondan beklediğim şey kesinlikle bu değildi ve bir an dilimin tutulduğunu zannettim. “Harry…” diye fısıldadım ama devamını getiremedim.

The Cheeky Prince (Harry Styles Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin