19. "I Love You"

2.3K 111 6
                                    

19.BÖLÜM

“Bana bunu yapamazsın!” diye bağırdım babamın arkasından çoktan gitmiş bile olsa. Hayatımdan gerçekten nefret etmeye başlıyordum. Hızlıca çantamdan telefonumu çıkarıp Harry’i aradım. Belki onu ikna edebilirdim. Çünkü görünüşe göre babamı ikna edemeyecektim. Telefon birkaç kez çaldı ama açan olmadı. Sonunda telesekreter karşıma çıkınca sinirle kapattım. Ah! Her şey ters gitmek zorunda mıydı? Harry’nin yanına gitmek istiyordum ama babamı bir kez daha hayal kırıklığına uğratacak olmakta beni tedirgin ediyordu. Sonuçta o… Babamdı.

Lanet olsun! Lanet olsun! Hiç bu kadar zor bir duruma düşmemiştim sanırım. Ve bunu bu aralar ne kadar çok söylüyordum böyle? Tanrım sen bana yardım et.

“Bu sefer kötü kavga ettiniz sanırım.” Diyen kız kardeşimi duyunca başımı kaldırıp ona baktım ve omuz silktim. Onunla konuşmuyor olabilirdim ama şuan yardım edebilse hiç fena olmazdı. Dudağımı ısırıp derin bir nefes aldım. “Harry’nin çağırdığı partiye gidemiyorum ve gitmem onun için önemliydi. Babam beni seçim yapmak zorunda bıraktı. Kalbimden Harry’i seçmek geçse bile vicdanım rahat etmiyor. Kısacası berbat hissediyorum.” Sırtımı kapıya yaslayıp sinirle iç çektim. Gözlerim yaşarmaya başlamıştı. Yine.

Julia yanıma gelip elini omzuma koydu. “Pekâlâ, eminim Harry seni anlayacaktır. Ah, hadi ama. Seni seviyor. O iğrenç kot pantolonlarını bile seviyor –ki bu bence çok şeyin ispatı- bu yüzden bunu sorun etmeyecektir.” Dedi sevecen bir ifadeyle. Her şeye rağmen beni yatıştırmayı başarıyordu. Gerçi içim hiç rahat değildi. En azından onu arayıp haber verebilseydim daha mutlu olacaktım ama denemiştim değil mi? Telefonunu açmıyordu. Bu benim suçum değildi. Ah, ne saçmalıyorum. Ona daha yeni kavuşmuştum ve şimdi onu ikinci kez kıracaktım. Kahretsin!

“Benden bu sefer gerçekten nefret edecek.” Diye homurdandım ağlamaklı bir sesle. Başını yana yatırıp uyarıcı bir tavır takındı. “Senden nefret falan etmeyecek. Hem madem öyle gidip babamı ikna etmeye çalışalım. Niye burada duruyoruz?”

Kaşlarımı çatıp ona baktım. Şaka yaptığını düşünüyordum ama bir süre sonra ciddi olduğunu anladım. Evet. Mesela gidip ayaklarına kapanabilirdim. Ağlardım. Gözyaşlarıma dayanamaz ve izin verirdi. O partiye gitmek zorundaydım!

“Hadi o zaman.” Dedim ve kız kardeşimi kolundan tutup çekiştirmeye başladım. Merdivenleri hızlıca tırmanıp kapıyı dahi çalmadan içeri girdim. Babam telefonuyla uğraşıyordu. Bizi karşısında görünce gözleri şaşkınlıkla açıldı. “Ne oluyor kızlar?” diye sordu. Keşke gelmeden önce ne söyleyeceğime karar verseydim diye geçirdim içimden ama ne yazık ki artık çok geçti. Dudağım ısırdım. “Beni nasıl bir ikileme soktuğunun farkında mısın?” suçlayıcı bir tonlama kullanmıştım. Kaşlarını hafifçe yukarı kaldırıp bana döndü. “Senin için iyi olanı yapmaya çalışıyorum. Çünkü sen benim kızımsın ve iyiliğin düşünmek zorundayım.” Dedi. Şu otoriter sesi olmasa her şeyi çok daha kolay halledebilirdim ama böyle konuştuğunda içimi ürpertiyordu.

Ben bir şey söyleyemeyince Julia araya girdi. “Clarie Harry’le buluşmak istiyor. Onu seviyor baba. Yani senin annemi sevdiğin gibi. Ona âşık.” Vay canına. En iyisi bu işi kız kardeşime bırakmaktı. Babam kollarını bağladı. “2 ay önce tanıştığı birini bununla kıyaslayamazsın hayatım.” Bakışları benimkilerle çakıştığında özür diler gibi bir hali vardı. Pekâlâ, onunda haklı olduğu yönler yok değildi. 2 yıldır Julia’nın evde konuştuğu tek şey One Dİrection’du. Onlarla ilgili magazin haberlerini izliyordu ve babam bu haberlere dayanarak Harry’nin kadın avcısı olduğundan başka bir şey bilmiyordu. Üstüne bir de televizyon programında beni sevdiğin söylemesini beklerken aramızda duygusal hiçbir şey yok demişti. Beni yeniden kandıracağına inanıyordu ve düşünülünce bu mantıklıydı. Yine de bir şans vermeyi denemeliydi.

The Cheeky Prince (Harry Styles Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin