pavel

5 0 0
                                    

Nöbetleşe uyumalarına rağmen hiç uyumamış gibiydi kız. Yatağa geçiyordu ama Haruki kıpırdasa bile uyanıyordu. Böyle tetikte olmayı azıcık özlemiş gibiydi ancak bu çok çok hoşuna giden bir şey asla olmamıştı aksine bu türden şeyler onun ruhunu yorardı çünkü kız her şeyi etraflıca düşünüp tüm olanakları kafasında tartıp, alacağı yanıtlardan karşılacağı zorluklardan emin olduktan sonra bir konu üzerinde karara varmaktan hoşlanırdı ve böyle yaşadığı demlerde etraflıca düşünecek vakti olmaz olay anında saniyeler içinde her şeyi düşünüp karar verirdi, saniyeler içinde her şeyi düşünmek ruhunu yorardı.
Kahvaltıya aşağı inmeyip odaya istediler. Haruki kaldıkları otelin güzelliklerinden yararlanmak için masaja gittiğinde Nastya beyninin bir köşesinde düşüncelerini fare gibi kemiren Pavel'i aramayı düşündü.
Hiçbir şey kaybetmezdi ama kazanacakları hoşuna gider miydi, ondan emin olmadığı için aramak istemiyordu.
Derin bir nefes alıp telefonu eline aldı. Iki gün önce telefonda Ariana'nın söylediği numarayı tuşladı.
"Nastya!" diyerek açtı telefonu. "Kaç gündür aramanı bekliyorum. Niçin aramıyorsun?"
"Neden?" dedi Nastya hiçbir sorusuna cevap vermeden. Telefonu bu şekilde açması da dikkatinden kaçmamıştı. Ya bu numarayı o arar diye almıştı ya da Nastya ile birlikte vakit geçirdikleri zamanlarda bir türlü vazgeçemediği arkadaşları onu aramaktan vazgeçmişti. Ilki daha akla yatkındı.
"Keşke seninle Isviçre'ye gelseydim."
"Ne diyecektin bana?"
"Belki biraz konuşuruz diye çabalıyorum. Seni özlediğimi görmüyor musun?" yine şaşkınlığa uğradı Nastya. Neden birileri onu özlüyordu? Ya da nesini özlüyordu? Insanların bu tavırları ona yapmacık ve samimiyetsiz geliyordu. Ariana'nın ses tonu kalbine işlese bile, düşününce aslında eve dönmesi için yaptığı çağrı sırf özlemden de olmayabilirdi. Her neyse.
Bunları düşünürken Nastya, Pavel tekrar konuşmaya başladı.
"Peki, yardımcı olmayacaksın. Sadede geliyorum. Geçen günlerde iri kıyım üç beş adam yolumu kesti. Bara gidip sigara içtiğimiz yerlerdeki korumalar gibi adamlar. Onlardan sandım zaten çünkü bi orospuyu saksosu yüzünden tokatlamıştım, eheh," diye güldü. Nastya onun elini ensesine atıp dudaklarını hafif kıvırarak güldüğünü tahmin edebiliyor, gözlerinin önünde canlandırabiliyordu. Fotoğrafik hafızanın en kötü yanlarından biri insanları hemen ezberliyordunuz.
"Ama adamlar beni çok şaşırtarak seni sordu. Buradaki iki kelimeyi bir araya geitrdiğin tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Söylememekte ısrar edince patlak verdi," tekrardan güldü. Kaşından ya da dudağından bahsediyordu büyük ihtimalle.
"Isviçre'ye kaçtığını söylemek zorunda kaldım. Neden peşinde olduklarını sorunca cevap alamadım. Nastya ne boklara karıştın?"
Bu adamlar daha Rusya'dayken mi vardı? O zaman bunların peşinde olmasının sebebi internette yaptığı dolandırıcılık olamazdı. Sonuçta Isviçre'de tanışmıştı bilgisayarla. Beyni durdu Nastya'nın. Aklındaki tek geçerli sebep de elenmişti.
Gerçekten ne bok yemişti?
"Aslında pek sallamazdım ama sorduklarından beridir peşimdeler, telefonlarımı dinliyorlardır diye yeni hat aldım artık ne kadar habersizlerse işte."
"Yeni hat almakla mükemmel bir şekilde beni korudun tebrikler."
Pavel bir iğnelemenin peşinden geleceğini biliyordu.
"Ve beni tekrar mükemmel bir şekilde koruyup evime gidip evimi mimletttin," oraya 'evim' demesi ikisinin de dikkatinden kaçmadı ama farketmemiş gibi yaptılar.
"O kadar dayaktan sonra aklım durmuş demek ki ne yapayım?"
"Peki. Kapatıyorum."
"Seni özlüyorum... Neredeysen geleyim lütfen. Şu boktan kurtulmana yardım da ederim ha olmaz mı?"
Aslında Isviçre'de olduğunu söylediği için ona kızgındı. Sonuçta binbir takla atıp domates kasalarının arkasında onbeş saat sarsılarak yolculuk geçirdikten sonra Isviçre'ye varabilmişti. O bu kadar cereme çekip oraya kaçmışken, Pavel'in birkaç dayakla kendisini ele vermesi onun açısından hoş olmamıştı.Aslında aklına şu Leopezevenklardo piçi gelmiyor değildi. Onunla tanışalı ne kadar olmuştu ki? Ondan sonra başına bu saçmalıklar gelmişti. Acaba şu tehdit gibi 'görüşeceğiz' lafının altında bu mu vardı? Ama bilgisayara girmek Nastya için bir seçenekti. Girmeyebilirdi de nasıl bunu denk getirebilmiş olabilirlerdi ki? Yani eğer peşindeki adamlardan biri oysa.
Tekrardan derin bir nefes aldı. Kimseye kızgın falan değildi. Şu an sadece sakindi. Çok sakindi hem de...
"Kapatıyorum," dedi tekrardan.
"Nerede olduğunu söyle bari."
"Japonya," deyip kapattı.
Bunu da atlatmıştı.
Oradaki yatağın üstüne çöktü. Telefon konuşması onu germişti.
Haruki odaya döndüğünde yüzü aydınlanmıştı, bu tatil ona iyi gelmişti anlaşılan. Nastya onu umursamayıp odada bulduğu kitabı okumaya devam etti. Aslında saçma sapan bir şeydi ama zaman geçmiyordu.
Nastya neredeyse derin bir nefes alıp kurtulmak üzere olduklarına inanacaktı. Ama Nastya çok pinpirikliydi, uyuşturucu çetesinden sonra üç ay boyunca evden dışarıya adım dahi atmamıştı. Bir günde hemencecik kurtulmuş olduğuna inanmayacaktı ama Japonya'ya geldiğinden beri biraz olsun gevşediğini hissetti.
Belki de peşini bırakmışlardı gerçekten. Kim bilebilirdi?
"Peşindekilerin kim olduğu hakkında bir fikrin var mı?" dedi Lanet Çekik. Onu ilk gördüğünde bu ismi takmıştı hala öyle olduğunu düşünüyordu ama ona yardımı dokunmuştu sonuçta. Aslında ilk karşısına çıktığında durdurmasaydı da işini hallederdi ancak şu an ihtimaller umrunda değildi. Özellikle de geçmişle ilgili olan.
"Hiçbir fikrim yok. Yaptığım iş ile ilgili olduğunu düşünüyordum ama bugün yaptığım telefon görüşmesiyle çok uzun süredir zaten peşimde olduklarını gösterdi. Bilemiyorum," diyerek tanıştıklarından beri en uzun cümlesini kurdu.
"Kurtulduk mu sence?"
"Kurtuldun mu sence, diye soracaktın sanırım."
"Yanında olacağımı biliyorsun."
"Canın burnunu boka sokmak istiyorsa kumar falan oyna yanımda gebermeni istemiyorum."
Haruki cevap vermedi.
Içleri biraz rahat olmasına rağmen gece yine nöbetleşe uyudular.
Haruki'nin nöbeti sırasında telefon çaldı.
Nastya sıçrayarak kalktı yataktan Haruki'de korkmuş görünüyordu. Telefonu açtılar.
"Egonu öyle değil böyle zedeleceğim küçük orospu."
Nastya telefonu kapatmadan hızla çantasını aldı. Haruki'nin elinden tuttuğu sırada elektrikler gitti. Kapı mıknatısla çalışıyordu, kilitsiz sayılırdı. Nastya sinirle oflayıp kapıyı açıp koşmaya başladı.
"Hiç çimde kaydın mı?" dedi Haruki'ye.
"Evet."
"Kay."
Karanlıkta, kaygan koridorda kaydılar el ele. Nastya kapıyı eliyle yoklayarak buldu. Yanlış saymadıysa her katı inmek için 25 merdiven inmesi gerekiyordu. Üçüncü katta olduklarına göre 75 merdiven sonra resepsiyonda olurlardı. Resepsiyondan sola sapıp iki kere sağa gidince personel çıkışı vardı. Tüm bunları on dakika içinde yaparsa, kurtulmuşlardı.
Nastya sayıyı kaçıracağı bir hızla merdivenleri koşarak indi. Otelin bodrumu olmadığı için merdivenin son katı resepsiyondu zaten.
Nastya kapıya yaklaştılarında elini Haruki'nin dudağına koydu, hala elektrikler gelmemişti. Ona sessiz olmasını söylüyordu.
Sırt çantasını kapıya vurup kapıyı hızla açtı. Kapı zaten açıktı. Kapının önünde bekleyen adam çantaya yumruk attı, çantanın kolu hala kızın elinde olduğu için hissedebilmişti. Kapının sağ tarafında bir kişiydi.
Kapıdan hafifçe çıkıp adamın olduğunu düşündüğü yere yumruğunu savurdu. Kenara çekildiyse Nastya elini duvara vurup muhtemelen kemiklerini çatlatacaktı. Yaptığı şey riskliydi ama oradakısılı kalmak daha riskliydi.
Ve adamın çenesi kütürdedi. Nastya'nın maksimum on dakikada binadan çıkması gerekmeseydi birkaç saniyeliğine sevinebilirdi.
"Çabuk."
Resepsiyondaki adamın talimat vermesi aslında adamı geriletmişti. Nastya nerede olduklarını kestirebiliyordu. Yaklaşık beş on adım sonra tuvaletlerin olduğu kısıma girecekti. Oradan sağa ve kurtuluş onların elindeydi.
Zifiri karanlık olduğu için elini duvara sürterek ilerledi. Sola döndü, kötü kokuyu bastırmak için sıkılmış spreyden tuvaletlere geldiğini anladı.
Elini duvara sürterek sağa döndüler. Haruki hiç ses çıkarmadan Nastya'nın peşinden geliyordu. Nastya bu süre içinde adamın elini bırakmış olsaydı onun el değiştirdiğini düşünecekti. Elini sürttüğü yer duvar değil bir beden olunca neredeyse çığlık atıyordu. Açtığı ağzını kapatıp çığlığını yuttu.
Adamın karnına yumruk attı, öldürmezdi ancak yavaşlatırdı. Karanlık olmasına rağmen karnı olduğunu biliyordu çünkü elinin değdiği yer göğüs gibi sert değil karın gibi yumuşaktı. Adam "Ah," diyerek muhtemelen eğilince Nastya dirseğiyle adamın ensesine vurdu ve artık koşmaya başladılar.
Kapıya ulaşınca sert bir rüzgar esti. Koşarak uzaklaştılar, karanlıkta görmeden.
Ve o anda elektrik geldi. Nastya etrafında baktığında birkaç arabanın olduğunu gördü. Kaçtığını düşünmesine rağmen kendi isteğiyle kucaklarına atlamıştı. Nastya bir hareket bekledi. Yalnızca iki kişi. Ve biri avazı çıktığında bağırdı. Nastya gözlerini kocaman açtı, o anda anladı oteldekilere haber veriyordu. "Tabanları yağla," dedi Haruki'ye.
Son hız koşmaya başladılar. Yarı karanlık yarı aydınlık sokaklarda el ele özgürlüklerine doğru...
Nastya koşmaktan ciğerleri yandığı sırada adama baktı. Saçları yüzüne düşmüş, terlemişti. Ağzı açıktı nefes nefeseydi. Saatler geçmişti muhtemelen peşlerinde kimse yoktu. Iki binanın arasına bırakılmış tentelerin arkasına sığındılar.
Kötü kokuyordu ama adamların peşlerinden gelmesinin verdiği korku kokudan söylenme isteği bile bırakmıyordu. Hala nefes nefeseydiler ve Nastya hala adamın elini tutuyordu.

internet faresiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin