zincirleme akraba boklaması

5 0 0
                                    

Arabanın peşinden hızla giden Hector, önce kendine, sonra patronuna sonra taksiciye sonra da o küçük orospuya küfür ediyordu.
Patronun neden onu görevlendirdiğini anlamıştı. Bu küçük fare herkesin arasında kaybolup duruyordu!
Kenar mahalleye gelince bilmişçe gülümsedi. Burada kaybolacağını düşünüyordu, hah! Kendini zeki sanıyordu herhalde.
Araba bir evin önünde durdu. Arabadan sadece şöför inince şaşırdı Hector. Bu orospuyu arabada mı bırakmıştı? Arabadan sadece şöför niye inmişti ki?
Arabadan inip adamın girdiği evin kapısını tekmeyle açtı. Bir masanın etrafında toplanmış ailenin oturduğu sofrada baş köşede oturan, az önce inen şöförün üzerine yürüdü. "Az önceki otelden aldığın kız nerde?" Diye gürledi.
Adam korkarak titremeye başladı. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra, tekrar bağırdı. "Nerde dedim sana?"
Şaşkınlıktan kurtulan şöför, "Az önceki otelden kimseyi almadım," dedi korkarak. Hector gözlerini adamın üzerinde gezdiriyordu. Korkunun altında yatan sinir vardı sadece. Yalan söylemenin verdiği korku yoktu. "Kimseyi almayacaksan neden gittin?"
"Oraya gitmem söylendi ama kimde gelmeyince döndüm bende."
"Kim söyledi?"
Hector hala adamın üzerine eğilmiş, bağırarak konuşuyordu. Masanın etrafındaki aileden kimsenin sesi çıkmıyordu, korkudan.
Mutfakta saklanacağı yer yoktu o küçük orospunun. Her yere baktırmıştı. Görüntüleri tekrar aklından geçirdi. Çekik gözlü adam sütü çıkarıyordu... Sarı saçlarını görür gibi olmuştu, belki de beyninin bir oyunuydu bu.
Adam, ona haber veren arkadaşının adresini, telefon numarasını, adını soyadını söyledi.
Hector bir şey bulacağını düşünmüyordu, çünkü bir arkadaşı olsaydı otelde oda tutmazdı. Tabii ki onun diğer taksiyle gönderdiği arabayı takip etmişlerdi. Nereye gidecekleri hakkında zaten bir fikri vardı Hector'ın. Ancak onu endişelendiren şey, bir şaşırtmanın olabileceğiydi. Gürleyerek girdiği evden sert adımlarla çıkıp otele döndü. Bu kızı yakaladığında öyle bir sikecekti ki iki hafta kıçının üzerine oturamayacaktı.

Nastya, sıkıştığı dolaptan çıktı. Şimdi ne yapacaktı? Taksi gitmişti muhtemelen adam da onun peşinden gitmişti, sonuçta tekrar mutfağa dönmemişti. Otele dönemezdi, orada olabilirlerdi. Üstelik işin en iğrenç yanı onların kim olduğunu, neden onu takip ettiklerini bile bilmiyordu.
Onu oraya saklayan çekik göz, "Onlar kimlerdi?" diye sordu.
"Noel baba ile ren geyikleri, bana hediye vermeye gelmişler," dedi duygusuz bir sesle.
Adam kız ciddi mi, dalga mı geçiyor çözememiş gibiydi.
Içinden omuz silkti Nastya. Yapması gereken çok şey vardı ama yapacak hiçbir şeyi yoktu. Ne yapacağı, nereden başlaması gerektiğine karar vermiyordu. Bu adamlarla nasıl başa çıkacaktı?
Derin bir nefes verip adama son bir bakış atıp arkasını döndü.
Haruki kızı kolundan yakaladı. "Nereye?"
"Noel babayı yakalamaya çalışacağım. Ondan saçlarımın pembe yapmasını istemiştim, bunu kaçıramam."
Gözlerini devirdi adam. Elini tutup onunla ilerledi. Ne yapıyordu bu?
"Aksiyona susayan ergen misin? Ne yapıyorsun?"
"Seni tutmasaydım, kaçacaktın. Sana yardımcı olacağım."
Bir de bunun vicdanı çıktı başımıza, diye geçirdi içinden.
Adam kafasındaki aşçı şapkasını çıkarıp birkaç talimat verip önündeki önlüğü de atıp çıktı. Binanın arkasından dolanıp girişe geldiler, valeden arabasını istedi adam.
Adını bilmediğini farketti Nastya.
"Nastya," dedi hiçbir şey ifade etmeyen kuru bir sesle.
Adam ona dönüp birkaç saniye baktı. Ardından anladı.
"Haruki."
Nastya'nın bir şey demesine kalmadan araba geldi ve bindiler. Adam rahatça sürerken Nastya zorlukla cebine sıkıştırdıklarına baktı. Burası için aldığı içinde bir miktar para olan banka kartı. Ona aitmiş gibi duran sahte Isviçre kimliği ve arka cebindeki pasaportu.
Son anda aklına gelen düşünceyle Haruki'ye seslendi. "Resmi olarak ikamet ettiğin bir yere falan gitme."
Aslında ondan şüphelenmeleri için bir neden yoktu ama Nastya ilk defa böyle bir şeyle karşı karşıyaydı ve bu adamlardan korkuyordu.
Kafasını salladı adam.
"Eşimin kardeşinin evi var, oraya götüreceğim seni.Şehir dışında okuduğu için ev boş."
Eşinin kardeşi mi vardı? Akrabalardan nefret ederdi.
Üstelik, adam evliyse... Nasıl, Nastya'nın avlamaya çalıştığı adamlardan biri olabilir miydi? Kahretsin nadıl böyle bir şeyi yapmıştı? Nasıl güvenip binmişti arabasına?
Adamın parmaklarına baktı. Yüzük falan yoktu. Eşi gevşek miydi? O zaman gece onunla mı kalacaktı? Koca bir siktir. Adamı inceledi. Siyah saçları, çekik gözleri ve çıkık elmacık kemikleriyle tatlı sayılabilirdi.
"Evli misin?" dedi Nastya. Bunu sormak zorundaydı çünkü aklından binlerce soru geçiyordu.
"Evliydim."
"Boşandınız ve onun kardeşi evinin anahtarını sana bırakacak kadar aranız iyi?" dedi Nastya. Tanıştıklarından beri ilk defa ses tonu bir duygu barındırıyordu. Merak.
"Öldü."
Bir an için kendini tutamasa, sesli bir oh çekecekti. Bir hemcinsinin ölmesine ilk defa bu kadar sevinmişti.
Bir evin önünde durdular. Dubleks, bahçeli küçük bir ev.
Adam arabayı bahçeye parketti. Nastya arabadan inip etrafı gözetledi. Her şeyden şüpheleniyor ve her şeyi zihninde tutmaya çalışıyordu.
Eve girdiklerinde, ev uzun süre kullanılmamışlığın toz kokusunu barındırıyordu. Adam pencereleri açarken, Nastya koltuklardan birine düşünmeden oturdu.
Başını ellerinin arasına alıp düşünmemeye zorladı kendini. Bugün çok yorulmuştu. Uçak yolcuğu, kaçıştırmalar. Güneş batmak üzereydi. Derin bir nefes aldı Nastya. Pencerelerden esen hafif rüzgar onu serinletip biraz kendine getirmişti. Arkasına yaslanıp tavanı izlemeye başladı.
Ne yapacaktı?
Tokyo'dan Kyoto'ya üç saatte gidebilirdi. Izini kaybettirir miydi? Belki. Sonuçta buraya tatile gelmişti. Kyoto'a kaçtığında onu bulamazlarsa, tatiline devam edecekti. Bulurlarsa Avusturalya'ya bilet alıp giecekti. Sonsuza kadar peşinden gidecek değillerdi ya?
Üstelik daha neden peşine takıldıklarını bile bilmiyordu. Bilgisayar üzerinden dolandırdığı adamlaedan biri olabilir miydi? Düşündü bir süre Nastya. Tehditlerinde kendi adını hiçbir zaman kullanmamıştı. Poine'ı kullanıyordu bazen. O da bir tanrıça ismiydi sonuçta, kim bilebilirdi ki? Son dönemlerde tanrıça ismi koymak moda olduğundan -örneğin kendi adı-  aranılsa bile bulunmazdı. Kendini ele verecek herhangi bir cümle kurduğunu bile hatırlamıyordu. Paralarıysa, bir hayır kurumuna adamların bilgisayarı üzerinden internetten yapıyordu. Ve hayır kurumunun gibi görünen hesaptan kendi hesabına aktarılıyordu. Kendi bilgisayarının izinin sürülmemesi için bir program yapmıştı, üstelik bilgisayarındaki güvenlik duvarı Apple'ınki ile kapışırdı.
Buradan değilse neden peşine takılmışlardı? Hiçbir mantıklı bir şey aklına gelmiyordu. Stieg'ın yanından ayrılınca uyuşturucu satmaya başlamıştı bu iki yıl önceydi ve bunca senedir ne sikim arıyorlardı? Üstelik mükemmel bir şekilde saklanmıştı Nastya.
Bağımlı gibi görünerek onlardan istiyordu, sattığı parayı tam getiriyordu, kendisinde kalan para da sadece uyuşturucu alnaya yetecek kadar olduğundan kimse onun elindeki birkaç kuruşu siklemiyordu. Bağımlı gibi davranmak çok zordu, özellikle de onların gözünün önünde birkaç kere çekmişken. Hapları dilinin altında saklıyordu, damardan aldığındaysa daha zordu. Vücudundan bir yerden kan çıkışı sağlanınca kana etki etmiyordu bu yüzden her seferinde parmak uçlarını kesiyordu. Kısa sürede kolay para kazanmanın yolu buydu sadece. Üstelik kendi evine de gitmiyor, yırtık elbiseleriyle eski bir binada kalıyordu. Boş bina. Birkaç ay yapmıştı bu işi. Takip edildiğini biliyordu bu yüzden eve gitmemişti, çünkü mimlenirdi. Müşterilerine zam geldiğini söyleyerek fazladan para alıyor, adamlara daha az para veriyordu. Karlı ancak zor bir alışverişti.
Oradaki kimse onu siklemiyordu. Evsizdi, parayı tam getiriyordu, bağımlıydı.
Böylelikle birkaç ayda iyi para kazandı. Parmak uçlarının kesilmesi dikkat çekmeye başlamıştı. Kan çıkışını sağlamazsa bağımlı olacağını biliyordu, başka yerini kesemezdi. Zaten onun tutkusu bilgisayardı, yeterince para kazanmıştı. Bu yüzden kolayca kaçtı. Zaten kimse tarafından siklendiği yoktu. Kesin bir ayırt edici özelliği de yoktu, genellikle şapka takıp saçlarını saklardı çünkü. Üstelik evi, eski binadan iki buçuk saat mesafe uzaktaki bir semtteydi.
Evine gidip ilk birkaç hafta evden çıkmadı. Zaten oraya kadar gelmemişler, aynı işi yaptığı başka kimseye rastlamamıştı bile.
Bu çok çok küçük bir ihtimaldi.
Ama aklına başka bir şey gelmiyordu. Rusya'da yaptığı küçük çaplı şeyler vardı. Siciline işlenmeyecek kadar küçük. Bu yüzden onlardan da olamazdı. Gerçekten bunların peşinden gelmesinin sebebi neydi?

internet faresiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin