Evde yiyecek bir şeyler kalmamış gibi.

5 0 0
                                    

Birkaç araba yanlarından geçmesine rağmen Nastya ve Haruki hala tentelerin arkasından çıkmamışlardı. Bir buçuk saat kadar oturduktan sonra kalktılar. Nastya Haruki'nin ona verdiği akıllı telefondan Avusturalya uçaklarına baktı.
Beş saat sonraya vardı. Haruki'yi izleyebilirlerdi odayı onun adına tutmuşlardı ama yapılacak bir şey yoktu Haruki için sahte pasaport bulmak minimum bir haftayı alırdı. Bir hafta içerisinde bulacağı pasaporta da servetinin yarısından fazlasını vermesi gerekirdi.
Bu yüzden o riski göze alıp gidecekti. Hem onları hala arıyorlardı, gittikten sonra bulacaklardı o zamana kadar da onlar yapacak bir şey elbette bulurdu. Sonuçta Nastya Isviçre'ye gittikten kaç yıl sonra Pavel ile bulmuşlardı onu.
Nastya telefondan bilet keserken, "Haruki," dedi.
"Efendim?"
"Pasaportun var mı?" bu cümlesi bir yandan,benimle gelmek konusunda kararlı mısın anlamı barındırıyordu.

"Elbette." az önce bıraktığı eline alıp sıktı. Ardından oyuncu bir şekilde göz kırptı.

Nastya burası için aldığı banka kartından ödemeyi yaptı.
"Havaalanına gidelim beş saat boyunca oturur bekleriz. Yani daha iyi bi fikrin yoksa..."
Nastya çantasını sırtına takıp elini cebine koydu. Başını önüne eğip yürümeye başladı. Telefonundan haritalara baktı, oldukları yer ile havaalanı arasında yürüyerek muhtemelen iki üç saatte giderlerdi. Yürümek tehlikeliydi, hala onları arıyorlardı.
Canı sıkılmıştı Nastya'nın her zaman ki sessizliğinden farklıydı bu. Aniden mutsuz oluvermişti. Nastya hayatı boyunca sürekli bir bokların içindeydi. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğreten biri olmadığı için kendi doğrusunu bulmuştu her zaman. Sonu kavgayla biten paralı sokak basketbolu, genellikle ölümle ya da hastanelik olmakla biten sokak dövüşleri, uyuşturucu ticareti gibi bir çok şey yapmıştı ancak bunların hiçbiri peşine böyle azılı düşmanları taktıracak kadar büyük şeyler değildi. Neden kaçtığını bilmeden kaçmak insanı sinirlendiriyordu.
Nedensiz bir mutsuzluk buhranı düştü Nastya'nın üstüne. Omzunu oynatıp sağa kayan çantayı düzeltti.
Yürüdüler, yürüdüler, yürüdüler...
Ayakları kopacak gibi oldu ikisinin de. Haruki Nastya'yı tanıdığı birkaç gündekinden biraz daha fazla düşünceli gördü. Bu onu da etkilemişti.
Japonya'dan ayrılışını düşündü. Eşi öldükten sonra asla Japonya'yı terketmeyeceğini düşünmüştü. Şimdi gidiyordu. Çok sevdiği keman kursunu, haftalar sonrasına yapılması gereken pasta şiparişlerini, evindeki çicekleri, arkadaşlarını bir kenara bırakıp siktir olup gidiyordu.
Arkadaşları onun yokluğunu ne zaman farkedeceklerdi? Sipariş verenler sinirden köpürüp içlerinden birini bulup patladığında mı? Yoksa aylar sonra 'acaba öldü mü?' diye düşünüp evine gittiklerinde ölü çiceklerle karşılaşınca mı? Nedense bu o kadar üzmedi onu. Bu düşünceler ona karısını özletiyordu.
Sadece iki yıl karısı olarak kalabilen karısını. Şimdi de yaşıyordu, hayat doluydu ancak hep bir boşluk vardı. Şey gibi yemek yemişsin ama tam doymamışsın da evde yiyecek bir şeyler kalmamış gibi.
Nastya gibi ellerini cebine koydu o da. Sırf ona meydan okuyan bakışlarla baktığı için biraz daha yanında tutmak istediği kızla Avusturalya'ya gidiyordu şimdi. Neden? Cevap veremezdi.
Gözlerini kapattı birkaç saniyeliğine. Yürümekten ayakları acıyordu. Canı düşünmek istemiyordu. Karısını hatırlayacaktı, onu gömüşünü, günlerce bir şey yemeyişini hatırlayacaktı. Istemiyordu.
Bir banka oturdular.
"Şimdi onbeş kişi karşımıza çıksa, bizi yakalarlar," dedi Haruki bir şey söylemiş olmak için.
"Belki yirmi. Kolumu kaldırmaya mecalim yok."
"Ne kadar yolumuz kaldı?"
Nastya cebinden telefonu çıkarıp baktı. "Yarım saat kadar yürüsek varırız."
Aydınlanmaya başlayan göğe baktılar.
"Hadi," dedi Nastya. Ayaklandılar tekrar.
Küçük bok böceğinin gece görüşü vardı, kesinlikle. Birde geleceği görebildiğini düşünüyordu Hector. ona asansöre binecek kadar zaman tanımış, elektrikleri kesmişti. Oysa merdivenleri kullanmıştı!
Gün boyunca otelden çıkmamışlardı, korkaklar. Hector odada bir boklar karıştırıyor olabilirler diyerek çok da uzatmadı bu işi. Gece otele gittiler.
Merdivenlerim başına bıraktığı adamın çenesi çıkmıştı. Kız küçük ama işlevliydi.
Karanlıkta asla bulamayacğını düşündüğü personel çıkışından çıkmışlardı, üstelik oraya bıraktığı adam da uzun süre baygın kalmış, ensesinde kocaman bir morluk oluşmuştu.
Bunların hepsi karanlıkta olmuştu. KARANLIKTA.
Dış cephelerdeki adamlardan biri onları görmüş, bağırmıştı. Yetişememişlerdi. Tüm gece boyunca aramışlardı. Insanlığın yarısı bu saçma şehirdeymiş gibiydi, onları böyle kalabalık bir yerde kaybettikten sonra bulmak çok zor olacaktı. Gece olduğu için şanslıydılar ancak bulamıyorlardı bir türlü. Gün ağarınca bulmak tamamen zorlaşacaktı.

internet faresiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin