Bölüm 4
Kamera elverdiğince adamın suratına bakmaya çalışıyordu, Nastya. Suratından bir şeyler okumayı bekliyordu.
"Sabahın beşinde bilgisayarıma girme sebebini öğrenebilir miyim.." soran gözlerle Adrian'a bakıyordu, adını öğrenmek istermiş gibi. Nasıl bir cümle içinde iki ayrı soru sorabiliyordu?
"Finn."
"Diğer soruma cevap vermedin?"
Nastya telefona "Dediğim gibi sadece eğlenmek istiyordum." dedi. Ardından adam dediğini tekrarladı. Tanrım lütfen sorunsuz bitsin yetim çocuklar için vakıf açacağım lütfen tanrım lütfen...
"Başkalarının bilgisayarına girince ne yaptığını cidden merak ediyorum."
"Bu soruya cevap vermeyeceğim."
"Hımm o zaman polis bu fareyi öğrenecek."
"Çok ibnesin Leonardo." diye inlemeyle karışık söylendi. Tabii bu cümlesini Adrian tekrar etmemişti.
"Sadece ekran fotoğrafını değiştirip onları korkutuyorum."
"Bu komik mi?"
"Sana ne?"
Leonardo, kafasını Adrian'a sır vereceğini belli edercesine yaklaştırıp "Bu adam yerine oyuncu tutsaydın, daha inandırıcı olabilirdin kendini zeki sanan hackercığım." dedi.
Adrian, şaşkınlıkla öksürdü. Bu arada Nastya, emirlerini yağdırmaya başladı. "Öksürüğünü uzat da sana anlatacak vaktim olsun. Dokuncu masaya bak, sana bakan biri olacak ona bakarak' özür dilerim efendim.' diyip kulaklığını çıkar. Gerisini o halleder."
Adam onun dediklerini yaparken Nastya diğer telefondan tuttuğu diğer adamı aradı. "Oraya gelecekler talimatımı bekle."
İkinci adamı tutmayı akıl ettiğine sevinerek umutla beklemeye başladı.
Leonardo daha ilk görüşte karşısındaki adamın hacker olmadığını anlamıştı. Cevap vermeden beklediği birkaç saniye, onun karşıdan bir talimat beklediğini açıkça belli ediyordu. Oyunu daha fazla sürdürememiş, anladığını söyleyince adam öksürüklere boğulmuştu, her ne kadar son on saniyedeki öksürükleri onun zaman kazanmaya çalıştığını belli etse de..
Leonardo piçi ile Adrian beceriksizi dokuzuncu masaya ilerliyoken bu sefer ki tutsun diye dua ediyordu Nastya. O bok beyinli nasıl anlamıştı?
"Bu da ne demek oluyor?" Leonardo daha masaya ulaşmadan böyle demişti. Bu sefer ne oldu? "Bütün restorantta sahte adamları mı var bu kendini zeki sanan hackerın?" diye bağırmıştı. Hassiktir. Bu adamın cinlerle bir ilişkisi vardı. Kesinlikle.
Adrian'ın gömleğindeki kameraya suratını yaklaştırıp "Sandığın kadar aptal değilim. Yarın aynı yerde aynı saatte. Bir saçmalık yapmaya kalkarsan bu sefer bu kadar sabırlı olmam." demişti.
İçinden Leonardo'ya ve tuttuğu beyinsizlere saydırırken, kendini es geçmiyor kendine de küfrediyordu, Nastya.
Evine gelen iki gereksize bir servet ödedikten sonra kendini uykunun kollarına bıraktı.
Sonraki gün uyandığında saat çoktan öğlen 12 olmuştu. Ne olacaksa olsun modunda olduğu için sorun etmiyordu. Adamın blöf yaptığını anlamıştı.
Biraz oyalandıktan sonra normal kıyafetlerini giyip sarı uzun saçlarını topuz yapıp şapka taktı. Evden çıkıp güvenliği açtığında saat üç buçuktu.
Restorantın önüne geldiğinde derin bir nefes alıp saatine baktı. 15:59 tam vaktinde. İçeri girip yedinci masaya ilerledi. Leonardo, ondan önce gelmiş bu sefer önünü kapıya çevirerek oturmuştu. Onun kendi masasına ilerlediğini farkedince şaşkınlıkla kaşlarını kaldırıp ağzını bir karış açmıştı. Onun bu haline tebessüm eden Nastya bu kadar şaşıracağını tahmin etmemişti.
Karşısına oturup gözlerini gözlerine dikti.
"Karşındayım işte." dedi tok, kendinden emin bir sesle.
"Sonunda cesaret ettiniz görünmez prenses."
Ne saçmalıyordu? Gözlerini kapatıp sabır istedi. Sakin olmalıydı.
"Ne istiyorsun?"
"Sadece seni görmek istiyordum ama seni gördükten sonra senden başka bir şey daha isteyebileceğime karar verdim."
"Bu iş canımı sıkmaya başladı."
"Bütün akrabalarımın olacağı küçük bir kokteyl olacak. Ve bil bakalım kim bana eşlik edecek?"
"Hadi ama, saçmalama. Ben ne anlarım kokteylden? İstedigini aldın beni rahat bırak." Ne zırvalıyordu bu? Koktelymiş de.. Akrabalarıyla tanıştıracakmış da.. Hiç partiye bile gitmemiş Nastya ne anlardı kokteylden?
"Gelip gelmeyeceğini sormadım, geleceksin dedim." Bir de şu itiraz istemeyen cümleleri yok muydu!
"Peki, geleceğim," adamın yüzü aydınlanmış umutla bakıyordu. İçinde bir şeylerin kıpırdandığını hisseder gibi olmuştu. Neydi bu kıpırtı? Mutluluk? Ümit? Heyecan?..
"Ama bir iki şartım var."
"Dinliyorum."
"Zorunda kalmadıkça temas etmeyeceksin."
Adam kafasını 'tamam' anlamında sallayınca devam etti.
"Sana birkaç yumruk atacağım ve sen beni şikayet etmeyeceksin."
Adamın soran gözlerine aldırmadan devam etti.
"Akrabalarına sinir olursam acımam, dalarım."
Adam kafasını sallayınca memnuniyetle gülümsedi Nastya.
"Seksi giyin," dedi adam Nastya'yı birkaç saniye süzdükten sonra "senin seksi olabileceğinden şüpheliyim ya neyse, " dedi, imayla harmanlanmış bir ses tonuyla.
Nastya, cevap vermek yerine gözlerini adamın gözlerine dikti. Bu kadar gereksiz biriyle beş saat mi geçirecekti? Ölmeyi yeğlerdi.
"Sohbetine de doyum olmuyor canım, ben gideyim." Nastya her zaman ki Nastya'lığını konuşturmuştu. Onu o kokteyle kendisiyle gittiği için pişman edecekti.
"Cumartesi saat dokuzda kapının önünde ol." küçük bir kağıt Nastya'nın eline sıkıştırdı. ''Numaram, bir sorun olursa ararsın."
Nastya açlıktan isyan modlarına geçmiş, verseler bir sığır yerim durumuna gelmişti. Restorantta oturmalarına rağmen sadece kahve içmişlerdi. O gerizekalı cimri Nastya'ya aç olup olmadığını sormamıştı ki.
Karnını doyurup kendine geldiğinde iki gün sonra o pezevenkle kokteyle gideceği fikri şimdiden onun kasılmasına sebep olmuştu. Lanet olsun!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
internet faresi
Mystery / ThrillerBazen, kazanmak için cüsseye değil, zekaya ihtiyacınız vardır.