ADAMIN İLK ADIMLARI

9 2 1
                                    


Artık dışarıdaydı. Anlatılan o yerdeydi. Her şeyin olduğu yer...

Çöken dizleri yavaşça ayağa doğru kalkarken, alnından düşecek olan teri elinin tersi ile siliyordu.

Giydiği atlet, pantolon ile yaza uymuş hem de insanların tarzını yakalayabilmişti.

Böylece garipsenmeyecek ve ortamlarda dışlanmatacaktı.

Yerde duran sırt çantasını eline aldı ve sırtına geçirdi. Tıpkı okula gider gibi.

Okumasa bile hayat ona bazı şeyleri öğretecekti. En iyi öğretmen oydu ve o kalacaktı.

Atacağı ilk adım içim hazırlanırken, içeride yaşadığı ve daha çok arkadaş dediği kişilerin yaşattığı şeyleri hatırladı.

Ona, neden orada olduğunu söyleyen, Derya Hanım ve Fırat Bey'in konuşmalarını duyan Halit söylemişti.

"Çok yazık! Neyse ki ben ve diğerlerimiz annemizi öldürmedik. Sen bir katilsin! Burada katillere yer yok ve olmamalı da!"

Halit'in arkadaş çevresi ile Oğuz'a attıkları dayak, her köşe başında yediği işkenceler, burnundan akan kan ve ciğerlerine işleyen acı...

Bir süre sonra bu işkenceleri onu etkilemez olmuştu. Hatta hoşuna gittiğini bile düşünmüştü.

Ne olmuştu yani diğerleri gibi değilse? Zaten hiçbir zaman olamayacaktı. Farklıydı ve öyle kalacaktı.

Acıdan korkanlara ve saklananlara inat doğmuş gibiydi. O günlerde acıdan hoşlanmış ve aşık olmuştu.

İlk aşkı acı olmuştu. Ona bağlanmıştı. Onsuz yapamaz gibiydi.

İşte bu yüzden kaçarken hiç düşünmemişti.

Düşünürse kalacak nedeni çok olacaktı. Düşünmemesi iyiydi.

Şimdi ise acı çekmeden yaşayacaktı. Ya da o öyle sanıyordu. Tek başına kalacağı o koca dünyada tabiki acı çekecek ve zorlanacaktı.

Kalacak bir yer bulmalıydı. Aramaya koyuldu. İlk başta bir bank buldu ve oraya yerleşti.

Uyuyacak ve dinlenecekti. Kaçacağı için iyi uyuyamamıştı. Yorgundu.

Hazırladığı çantasını başına koydu ve biraz uyumaya çalıştı. Dışarda uyumak zordu.

Sabah ki gibi hava akşamları iyi değildi. Tehlike, her türlü hayvan, sarhoş insanlar, tinerciler, sapıklar...

Kim bilir hangisine denk gelecekti gece.

Gözlerini yavaşça kapattıktan sonra dinlenmeye çalıştı. Yaklaşık 10 dakika geçince yanına yaklaşan bir gölge ile sokak ışıklarının ışığı engellendi.

Gözlerini araladığında karşısında birinin elinde bir şişe olan, diğerinin elinde de sigara olan birini gördü.

Sarhoş olmalılardı.

"Hey, sen! Ne yapıyorsun orada? Orası bizim bankımız."

Sesleri hıçkırıklı ve boğuk çıkıyordu. 14 yaşında, yaşına göre iriydi. Vücutlu ve uzundu. Korkmayan ve korkmaması gerektiğini bilen Oğuz, sakin davranıyordu.

"Burada ben yatıyorum. Eğer sizinse burada olacaktınız."

"Dikleniyorsun demek."

Diye atılan şişeli bir genç, elindeki şişeyi sigara içene bırakarak cebimden bir bıçak çıkardı.

Bıçağı açtığında ise Oğuz tedirgin olmuştu. Bu kadar ileri gideceklerini bilemezdi.

"Ya oradan kalkarsın, ya da burada ölürsün."

Oğuz, yaşına göre davranmayıp, bir yetişkin gibi hareket ediyordu. İçindeki çocuk o an ölmüş ve içindeki yetişkin ortaya çıkmıştı.

"Gel hadi! Gel!"

Ayağa kalkarak 'gel' işareti yapan Oğuz, bağırıyordu ve korkmuyordu. Hayat ona bir ders vermeye çalışıyordu.

O, derslerini birilerinin aracılığı ile öğretirdi. Ya can yakar yada kanatırdı.

Önemli olan başarılı olmaktı.

Oğuz, şimdi başarılı olursa hayatında zorlanmayacak ve daha rahat hareket edebilecekti.

Eğer korkarsa sonsuza kadar korkak ve başarısız olarak yaşamını sürdüremeyecekti.

Tek yol onun için başarıydı.

İçeride öğrendiği bazı savunma hareketlerini hatırlarken, bıçağın üzerine savrulması ile geri sıçradı.

Çizik almıştı. Derin olmayan ama giydiği atleti yırtan bir çizik.

Parası yoktu. Şimdi nasıl yeni bir atlet alacaktı. Oysa onu çok seviyordu. Siyahtı. Tıpkı kendisi gibi.

İkinci saldırıya karşılık olarak gencin uzattığı bıçaklı elini tutarak dizinin üzerine getirdi.

Dizini kullanarak gencin kolunu kıracaktı. Bu kesin ve uğraşmaması için bir yoldu.

Dizine doğru çektiği gencin kolunu sertçe vurarak, o kemik sesini duydu. O ses ona müzik gibi gelmişti. Zevkliydi. Zevk alıyordu.

Genç acı içinde kıvranırken yerde yatıyordu. Sarhoş olduğu için yapacağı fazla bir şey yoktu.

Sigara içen genç şişeyi atıp, sigarayı da söndürerek Oğuz'a yöneldi.

İlk başta sağ elini yumruk yaparak vurdu. Vurduğu yer Oğuz'un burnuydu.

Burnundan kan gelmişti ve burnuna götürdüğü eli metalik kokuyordu. Hoştu. Kendi kanı cezbedici derecede etkileyiciydi.

Yüzünde haince bir gülümseme yer edinirken, gencin üzerine giderek sağ yanağına yumruk patlattı. Sonra da sol yanağına.

Sersemleyen ve yarı sarhoş olan adam yere, kendi ayağına takılarak düşmüştü.

Oğuz, gencin üzerine çıkarak önce tehditkar şekilde konuştu.

"Şimdi orası hala sizin mi?"

Genç cevap vermiyordu.

"Sana bir soru sordum?!!"

Diyerek gencin elindeki parmakları kıracak vaziyette duruyordu.

"Ha-hayır. Senin olsun."

"Duyamadım!!"

"Senin olsun!!"

"Sakın bir daha beni rahatsız etmeyin. Yoksa hepinizi gebertirim!"

"Ta-tamam!"

Gencin üzerinden kalktığı anda fırlayarak kaçan sarhoşlar, uzaklaşmak için arkalarına bile bakmıyorlardı.

O iki serseriden kurtulan ve sokak hayatına atılan Oğuz, artık sokağa aitti.

Sokakta olan bank için kavga etmiş ve dinlenmesi için bulduğu yeri korumuştu.

Artık kesinlikle adının saflığı ve iyiliği geride kalmıştı. Adının sadece genç, sağlam ve güçlü manalarını yaşatacaktı.

Hayata sağlam adımlar atması için önce dinlenmeliydi. Banka doğru yönelerek yavaşça uzandı.

Evindeydi. Korkulacak ya da endişelenecek bir şey yoktu.

Her şey onun istediği gibi olacaktı. Bunu hissediyordu.

İleride çok iyi yerlerde olacak ve gücüne güç katacaktı.

KİRLİ GEÇMİŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin