Uyandığında sabah güneşi yüzüne yüzüne vuruyordu. Gözleri aralanıyordu.Güneşi ilk defa yüzüne vururken görüyordu. Çocuk esirgeme kurumunda daha çok camın küçük aralığından görürdü.
Ayağa kalktığında o gün ne yapacağını düşünmeye başlamıştı. Nasıl karnını doyuracaktı? Akşam nerede kalacaktı?
Ne yapacaktı?
Önce iş bulmalıydı. Ama yaşı daha küçüktü. Her ne kadar vücudu öyle göstermese de yaşı gösteriyordu. Ona kim iş verebilirdi?
Ayağa kalkıp iş arayacakken karnından bir ses gelmişti. Açıkmıştı.
Kalkamadığı banka tekrar oturdu.
Yiyeceği hazırdı. Kaçmadan önce yanına bir miktar ekmek almayı unutmamıştı.
Dışarıda ne ile karşılaşacağını bilmiyordu ve aldığı ekmek için çok mutlu olmuştu. Onu yiyebilirdi.
Çantasını aralayıp bulduğu ekmeği küçük bir parçaya böldü ve daha önce hiç yemek yememiş biri gibi ekmeğin üzerine atlıyordu. Çünkü yemeğin değerini anlamıştı.
Tam o sırada yolun kenarından geçen ve kendisi gibi sokakta kaldığı kıyafetinden ve yırtık terliğinden belli olan bir çocuk gördü. Oysa kendisi de çocuktu.
Sabahın ilk saatlerinde yiyecek bir parça arıyordu çocuk çöp kıyılarında.
Yüreği el vermedi onu göre göre yemeye. Ne kadar acıdan zevk alsa da, acıya aşık olsa da, ezilen, küçümsenen insanlara dayanamıyordu.
O, ezilenlerin intikamını almak istiyordu. Onlara bunları yapanların ve yaşatanların.
Bir gün kendine kurulan bu hayatın ve çektiği acılardan zevk almasını sağlayanların da intikamını alacaktı.
Çocuğun yanına giderek ona yaklaştı. Sesini ilk defa yumuşatmıştı.
Normalde sesi tok çıkardı. Tıpkı yetişkin erkeklerin o çekici sesleri gibi... Büyüleyici.
"Merhaba. Benim biraz ekmeğim var. Al birazını da sen ye."
Çocuğa verdiği parça aslında çokta büyük değildi. Ama çocuk o ekmeğin sadece küçük bir kısmını yiyerek geri kalanını bırakmıştı.
"Neden kalanını yemedin."
"Kardeşlerime vereceğim."
O an Oğuz, hiç düşünmeden çantasında olan tek yemeğini, bütüne yakın ekmeğini çocuğa verdi.
"Al bakalım. Bununla idare edin."
Çocuk, mutluluk duygusunu doğduğu andan beri ilk defa yaşıyor gibi sevinmişti. Kirli olduğu için siyahlaşan yüzünden ışık saçıyordu.
Gözleri doluyor ve kirli yüzünü kendi yıkıyordu. Su kullanamıyordu.
"Teşekür ederim abi. Allah razı olsun senden... Allah razı olsun."
Çocuk ekmeği alıp giydiği yırtık ve rengi gitmiş t-shirtünün içinde saklayarak koşuyordu.
Koşarken mutluluk gözyaşlarını yerlere dökerek 'En mutlu insan' figürünün kanıtını bırakıyordu.
Oğuz hiç pişman olmamıştı. Kendisi gibi olanlar asla öyle kalmamalıydı. Bunun için uğraşacaktı.
Kendi çektiği sıkıntıları, eziyetleri her şeyi ezik gibi görünenlerin yaşamasına izin vermeyecekti. Onları o yaşama mahkum bırakmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİRLİ GEÇMİŞ
Kısa HikayeAcıların ve işkencelerin içinde yaşayan adam. Hayata nefretle bakıyor. Adam, artık en inanılmaz yerde yaşıyor. İntikamın gölgesinde. O soğuk, hissiz, pislik yerde yaşıyor. Kafes dövüşçüsü olarak... Amacı doğrultusunda yürüyebilecek ve hayatı yenebil...