--Kalp düşünebilseydi atmaktan vazgeçerdi.--
--
Ateşin birini bu denli güçlü kılacağını hiç düşünmemiştim. Hele ki havalanıp yükseleceğimi...
"Sidra ne yapıyorsun?"
Uraz bağırdığında başım hala poşet içerisindeymiş gibi sesi boğuk gelmişti. Ne yaptığımı bende bilmiyordum. Her tarafım alev alırken ve havadayken ne uzuvlarımı ne de beynimi kontrol edebiliyordum. Hareket etmeye başladığımda iç güdülerimin beni ele geçirdiğini anlamıştım.
Evimizin olduğu yöne doğru uçuyordum. Birden ellerim öne doğru ateş bükmeye hazırlanmıştı. Gözlerimi kapatıp içimden ne kadar dua etsemde durmuyordum, uçmaya ve alev almaya devam ediyordum. Güneş ve Erva'yı da yok edecektim. Hayır!
"Lütfen!Hayır! Biri beni kurtarsın! Lütfen!" diye haykırsamda kimse duymuyordu herkes donmuştu. Son kez evime baktım. Ellerim ateş bükmeye ve alev topu yollamaya başlamıştı.
--
Ta ki havada ki elektrik benim gücümü ve ateşimi emene kadar. Mor ışıklar saçan şey evimden doğru bana yönelmişti. Bütün gücüm emilmiş gibi ateşim yok olmuştu. Ve etkisiz bırakılmıştım. Yere savrulduğumda başıma büyük bir darbe yemiştim. Kollarımda ve bacaklarımda da ufak bir hatıra olacağı kesindi. Etkisiz hale getirilmek gururumu kırsa da beni sevindirdi. Evimi ve Güneş'i yakmamıştım.
Gözlerimi açtığımda Melek'in gülen suratı ile karşılaştım. Bana el sallamıştı.
--
"Uyandı!" diye bağırdı Sıla. Gözlerimi kırpıştığımda tüm olayları hatırlayabildiğim fark ettim. Uraz'ın olmadığını ve Melek'in gittiği farkına varınca hemen ayaklanmaya çalıştım. Bacaklarım buz kesmiş gibiydi. Her adım atışımda ayağıma küçük çiviler batıyor hissi veriyordu. Bacaklarım rüzgar estikçe karıncalanıyordu. Bir kaç adımdan sonra acı dayanılmaz olunca koltuğa geri oturdum. Kimse beni engellemedi, yolumu kesmemişti.
Ama ben kendimi engelleyememiştim. Ateş bükmeyi kesememiştim. Güneş uzağımda durup bana bakarken ufak çaplı bir şok geçirdim. Yanına koşacaktım ki yere yığıldım. Taha yanıma koşup elimden tuttu. İlk kez biri beni engellemişti.
"Sidra nereye gidiyorsun?"
"Güneş'in yanına derken sesim çok kısık çıkıyordu." lafımı bitirince tüm oda sessiz ve şaşkındı.
"Neden öyle bakıyorsunuz?" diye bağırdığımda kimse cevap vermedi. Herkes öylece bakıyordu. Başımı Güneş'in durduğu yöne çevirdim. Fakat bu kez Güneş yerinde yoktu.
"Nereye gitti?" diye bağırdım parmağımla işaret ettiğim yere bakarak.
"Orda kimse yok Sidra" diye fısıldadı Selin. Ömer önce boğazını temizledi sonra konuşmaya başladı. "Melek'in yarattığı vakum çemberi Sidra'nım halüsilasyon görmesine sebep oluyor. Bu çok uzun sürmez kısa sürede tedavi olacaktır." dediğinde şimdi daha büyük çaplı şok geçiriyordum. Kimsenin görmediği şeyleri tek başınıza görmek kendinizi deli gibi hissetmeniz için yeterli bir sebepti. Aynı zamanda ürkütücü bir şeydi.
"Peki ya Güneş gerçekten nerde?"
--
--URAZ'DAN--
"Yakalandık." deyip avucunun ortası ile alnına vurdu.
"Ever yakalandık." dedim sessizce.
Erva bana ben ona çaresizce bakıyordum.
"Bunu neden yapıyorsunuz?" ona bakıp gözlerimi kaçırdım.
"Sen neden yapıyorsan ondan." deyip sertçe kestirip attım.
"Ben artık yapmıyorum." dediğinde alayla gülümseyip ona döndüm.
"O halde neden hala burdasın." sadece susup gözlerini yere dikti.
Haklı değildi, değildik, yapmak zorunda kalmıştık.
Yönetim binasının giriş kapısından çıkan görevli kollarımızdan tutup bizi içeri sürükledi. Karartıcı bir havası olan bina içeriye adım attıkça üzerime geliyordu. Gözlerimi hızlıca odalar üzerinden gezdirdim. İlerde bir işime yarayabilirdi. Yöneticiden ve onun kuyruğu olan bozuntularından korkmuyordum. Hepsi işe yaramazın tekiydi. Yalanım hazırdı. Kurtulma şansım %99.9 du. Erva'ya bakınca ölüm fermanı verilmiş, ipte sallandırılmaya giden bir kurbana benziyordu. Büyük ihtimalle de öyle olacaktı.
"İçeri." dedi görevli kolumu bıraktığında parmak izlerinin kaldığı yeri ovdum Erva'ya dönünce o da aynı şeyi yapıyordu. Burda cinsiyet ayrımı yoktu. Herkes eşit şekilde şiddet görebilirdi.
"Gelin bakalım." dedi buruşuk surat ellerini çenesinin altında kenetleyip ciddi bir-buruşuk- suratla bize döndü.
"Melek burdan sürgün edileli yıllar oldu. Onu buraya getiren ne? Ve açık olmanızı istiyorum onunla bir ilişkiniz var mı?" dediğinde Erva bembeyaz olmuştu. Sürgün lafı geçer geçmez gözleri kızardı. Biraz daha beklesek ağlayacak gibi duruyordu. Boğazımı temizleyip konuştum.
"Melek ile ilişkimizi olduğuna nerden karar verdiniz. Hadi biz sevgiliydik. Geçmiş zamanda yakın bir ilişkimiz vardı peki Erva'yı buraya çağırma sebebiniz nedir?" dediğimde Erva şaşkın suratıyla beni izliyordu. Güneş ona aşık olmasa Erva ile de küçük bir ilişkimiz olabilirdi, tatlı kızdı.
"Melek buraya geldiğinde her yerde Erva'yı aradığı söyleniyor. Şahitler var." dedi yerden bitme adam ve ekledi. "Bu şahitleri görme izniniz yok." dediğinde yumruğumu sıktım.
"Erva ve ben sevgiliyiz." dediğimde Erva kalp krizi geçiriyor olmalıydı. Hızlı nefes alışverişleri beni endişelendirmeye başlamıştı. Oda da ki yöneticiler dahil herkes şaşkınlık içindeydi. Çünkü 'Erca ve Güneş ' aşkını tüm kamp biliyordu.
"Melek bundan haberdar olmuş. Melek'in bizi aradığına şahitlik edenler onun bizi öldürmeye çalıştığına da şahitlik etmiş mi bari?" diye sinirli şekilde cümleyi bitirdiğimde şimdiden haklı olduğumu düşünenler çıkmıştı.
Garip kılıklı yönetici bana bakarak konuştu. Hindistan yerlileri gibi giyiniyordu. Başına bağladığı bezi çekiştirdi.
"Haklı kameralara yansımış Erva'yı öldürmeye çalışıyordu. Bir tek o kamera kayıt almış." dediğinde sesli bir nefes verdim. Başımı kaldırdığımda baş yönetici olan kadın içeri girdi. Onunla ilk kez bu kadar yakın mesafedeydik. İlk defa yakalanmıştık.
"Erva ve Uraz. Öyke değil mi?" diye parmağıyla işaret ederek konuştu. Sesi o kadar kalın ve sertti ki ben bile ürkmüştüm. Erva ise nutku tutulmuş nefes bile almıyordu.
"Lütfen baylar sessizlik!" diye bağırdı. Tüm yöneticiler yorumlarını başka bir dakikaya bıraktı. Herkes bizi izlemeye başladı.
"Yaptıklarınızı kabul mu yoksa red mi ediyorsunuz?" dediğinde bir an için kabul etmeye hazırdım. Kadının yarattığı bu gerginlik nefesimi kesiyordu. Başımı Erva'ya çevirdiğimde öne arkaya doğru sallanması artık onunda nefesinin kesildiğine işaretti. Yere yığılan Erva'nın yanına çömeldim. Tüm yöneticiler soğuk bir tavırla uzaktan bizi izliyorlardı.
Baş yönetici olan kadın ufak kırmızı bir düğmeye bastı. Kapı açılır açılmaz içeri beyaz önlüklü iki kişi girmişti. Ben nolduğunu anlayamadan Erva'yı kollarımdan çekip sedyeye yatırdılar.
Sıkıca gözlerimi kapadım. Derin nefes alıp verdim. Bu yalanımı daha da güç duruma sokuyordu. Ellerimi önde birbirine kenetledim suratımı endişeli bir şekilde tutmaya çalıştım.
"Erva'yı nereye götürüyorlar?" dediğimde cevabını verecekmiş gibi duran Taha karşımdaydı.
"Herşeyi anlattım Uraz. Yönetim anladı ve gereği yapılacağı söylendi." dediğinde ağzım açık kalmıştı. İlk kez bensiz giriştiği bir işi başarmıştı. Gerginlik ve korku öyle çok sarmıştı ki bedenimi baş yöneticinin çoktan çıkmış olduğunu fark edemedim. Düşündüğüm yalana o kadar odaklanmıştım ki odaya yeni yeni baktığımda bir çok yöneticininde çıkmış olduğunu fark ettim. Taha elimi tutup beni kapıya çekiştirdi.
Hiçbirşey söylemeden kapıya doğru adım attım. Taha'ya baktığımda parmağıyla bana 'sus' işareti yaptı. Bende sustum.
--
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ BÜKÜCÜLER -Kamp-
FantasyAşk? Günümüz insanlarının yerden göklere çıkardığı o yüce duygu. Sevgi ise onun yanında basitleştirilmiş bir alışkanlık. İnsanlar; ilk görüşte aşk, sonsuza kadar aşk diye bir sürü şey türettiler. Sevgi ise bir ihtiyar gibi köşesine çekildi ve...