BÖLÜM 30 ☮

162 20 2
                                    

-Cehennem kırılanların buluştuğu yere denir.-

--

"İşte!" dedi Azra "Delikten bak. Yakalanmayalım. Bak Melek burda saklanıyor ama onu saklayan kişiyi görmen için burdayız. İyice bak Sidra. Bunu fark ettiğimde sana nasıl söyleyeceğimi düşündüm ama bir türlü anlatamadım. İnanmayacağını düşündüm. Sonra onu takip ettim. Sürekli buraya geldiğini gördüm. Seninde gözlerinle görüp hem bana hem de gözlerine inanmanı sağlayacaktım." diye sözünü bitirdiğinde kapıdan adım atan kişiye döndüğümde "Hayır!" diye çığlık attım. O anda beni fark etti. Elindeki bardak yere düştü. Kendimden çok kırılacak başka biri daha vardı.

--

Dilim tutulmuştu gerçekten artık içimde sıcak mı soğuk mu ne tür bir su dökülüyordu bilmiyordum. Bu his güvenimin kaybedilişinin tanımıydı.

Bu Erva'ydı.

Güneş neler düşünecekti kim bilir? Ben şu an ne diyeceğimi bile bilmiyordum. Melek ayağa kalkmış sinirli bir şekilde Erva'ya bağırıyordu.

''Korunduğumuzu söylemiştin?! Başka birisi mi var burada Erva?''

''Saçmalama Melek! Su bükücüler arada merak ederler bu ormanı geziler düzenleniyor. Emin ol buraya bakmak akıllarına bile gelmez. Yanmış bir binanın arkasında ki çadırı kim ne yapsın?'' derken çok endişeliydi. Ne yapmaya çalışıyordu bu? Benim arkamdan iş çevirip şimdi de beni mi koruyordu? İroni bu muydu?

Ben şok olmuş bir şekilde bakarken Azra heyecan ve korkudan bembeyaz olmuş soğuk elleriyle kolumu çekiştiriyordu.

''Yalvarırım gidelim artık. Erva bizi gördü. Bizi öldürecek.'' ben Azra'ya bakarken onu dinlemiyordum bile. Allah'ım ben Güneş'e ne diyecektim? Ne anlatacaktım? Bunca harcadığı sevginin verdiği değerin karşılığı bu şekilde mi olacaktı? Erva ile konuşmadan Güneş'e mi gitmeliydim? Erva ile konuşup ne yapmaya çalıştığını mı anlamalıydım? Ne yapacağımı şaşırmıştım. Önce geriye bir adım attım. Sonra delikten baktığım çitlere ilerleyip ateş bükecektim ki Uraz kolumdan tuttu.

''Azra!'' yerde bayılmış Azra'ya baktım.

''Sadece baygın. Onu evine götüreceğiz ve sende benimle geliyorsun.'' dediğinde durdum.

''Dur!'' o da durup bana baktı. ''Azra'yı evine götür.'' konuşurken dudaklarım titriyordu. Gözlerimi kapayıp derin bir şekilde soğuk havayı içime çektim. Göz yaşlarım artık dayanamadan kendilerini salıvermişti.

''B-ben, Güneş ile konuşmalıyım.''

''Hayır! Hayır, çünkü, lütfen benimle gel Sidra.'' başımla onaylayıp onunla yürümeye başladım. Azra'yı kucaklayıp yanımdan geçerken tekrar bana baktı. Omuzlarım çökmüş yürüyordum. Yürürken yerde ki taşlara vuruyordum. Onları öne savurup duruyordum. Bir damla, iki damla , bir damla daha. Gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Burası çok garip bir yerdi. Herkes birbirine ihanet ediyordu. Ben amcamı özlemiştim. Burdan çok korkuyordum. Güneş'in incinmesinden korkuyordum. Yere çömeldim, kalkmadım. İçimde garip bir şeyler oluyordu, nefes alış verişlerim gittikçe derinleşiyordu. Uraz bana döndü. Birden onunda üzüldüğünü düşünmüştüm. Fakat saçımdan tutup beni yolda sürükledi. Bağırmaya başlayacaktım ki içimde ki acı o kadar ağırlaşmıştı ki halsizliğim üzerime çökmüştü.

Saçımı daha sıkı sarıp çekince inlemiştim. Bu gerçekten canilikti.

''Saçımı bırak!'' diye bağırınca bıraktı. Başım yere çarptı.

ATEŞ BÜKÜCÜLER -Kamp-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin