Ben kaktüstüm,
İnsanlar bana dokunduğunda canını acıtırdım.
Öyle ki acıta acıta kanatırdım.
İnsanlar benden uzak durmak istese de tekrar yaklaşırlardı.
Dikenlerim olsa da güzelmişim...
Ben kokusuz, dikenli, sade bir bitkiyim.
İlgi çekmem.
İnsanlar daha güzel, kokulu, renkli bitkiler severler.
Gül gibi, papatya gibi...
Kaktüs ile aynı kaderi yaşayan ben, dikenlerim olsa da insanlar benden vazgeçmiyordu.
Dikenlerimiz insanların canını yakıp kanatırdı. Güzel değildim diğer çiçekler gibi... Ben bendim sadece, kokusuz, renksiz... Beni seven, bana yaklaşan yada benim sevdiklerim hep kanadı, kanattım. Kaktüs gibi yapım buydu, çevremdekilere hep zarar verdim.
Ama yine de benden vazgeçmediler, dikenlerime rağmen, kanatmama rağmen beni sevdiler, sevgileriyle suladılar, gülümsemeleriyle güneşlediler. Solmadım, soldurtmadılar.
Solmaman, dimdik durmam için zaman verdiler. Ailem, sevdiğim herkesi arkamda bırakıp kaçtım. Alışmak zor ve zor olacaktı biliyordum ama deneyecektim. Zamanı geri alıp o an Mustafa'nın yerine ben ölmeyi göze alırdım ama ... ama geçmiş geçmişte kaldı. Ne kadar kendimi suçlasam da geçmişi geri saramazdım. Zaman hep ileri akıyordu.
Yağmurun çiselemesiyle oturduğum ağaç kütüğünden kalkıp ağaçların arasına daldım. Yağan yağmur ve ağaçların kokusu bana iyi geliyordu. Buraya gelmekle ne kadar iyi yaptığımı uzaklaştığım düşüncelerden anlıyordum. Burası huzurdu, cennetti...
Yağmurun daha da bastırmasıyla hırkama sarılıp koşmaya başladım. Burada her mevsim yağmur vardı ama Mayıs ayında bir farklı yağıyordu. Eve yaklaştığımda bahçesini tahta kapısını açıp eve doğru koşmaya devam ettim. Merdivenlerden çıkıp tahta kapıyı da açarak içeri girdim. Çamur olan ayakkabılarımı çıkartıp köşeye koyduktan sonra solana bakmaya başladım.
''Ben geldim.''
''Gel kızım içerdeyiz,'' hırkamı çıkartıp vestiyere astıktan sonra terliklerimi giyip soldaki odaya girdim. Çifte kumrular cam kenarında karşılıklı oturmuş, yağan yağmur eşliğinde çaylarını yudumluyorlardı. Yanlarına yaklaşıp yanaklarından öptükten sonra karşılarında dikildim.
''Çayın yanında bir şeyler koysaydınız ya öylece içiyorsunuz.''
''Rıza deden sen gelmeden bir şey yemek istemedi.'' Bakışlarımı Rıza dedeye çevirip kaşlarımı çattım.
''Her zaman böyle yapıyorsun ama Rıza dede.''
''Olsun kızım ne yersek birlikte yiyelim yoksa boğazımdan geçmez. Cemile ninen de seni beklemek istedi. Topu direk bana atıyor.'' Bu hallerine gülümsediğimde Cemile nine kaşlarını çatıp ayağa kalktı. Duvarın içine gömük olan dolaptan bir havlu alıp saçlarımı kurutmaya çalıştı.
''Ah kızım hasta olacaksın. Kaç sefer yağmur yağmadan eve gel diye uyarıyorum seni ama yağmurda duş almadan gelmiyorsun.''
''Sadece saçların ıslandı. Bak üstüm o kadar ıslanmadı.'' Elindeki havluyu alıp saçlarıma sardıktan sonra Cemile nineyi divana oturtup mutfağa ilerledim. Dün yaptığım kurabiyeleri tabağa dizip yanına da fındık koydum. Kendime bir bardak çay da doldurup odaya girdim. Tepsiyi aralarında bıraktıkları boşluğa koyup Rıza dedenin yanına oturup camdan yağan yağmura baktım.
![](https://img.wattpad.com/cover/55844649-288-k433256.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİ
General FictionNe kadar kaçarsan kaç geçmiş bir gölge gibi takip eder seni...