Neden varız?
Yemek, içmek, eğlenmek, gezmek, uyumak ve bunun gibi birçok neden mi sadece?
Bu hayat bizim için bir sınav. Sadece mutluluğu, huzuru aramak saçmalık... Kim sınavdan istediği gibi geçmiş ki? Zorluk olmadan, acı olmadan, can yanmadan olur mu?
Her iyi şeyin arkasında bir zorluk vardır. Tıpkı benim yaşadığım acılar gibi... İçimde kopan fırtına, anlam kargaşası canımı yakıyordu. Ben bir katil miydim? Ahmet'in yüzündeki yarasına, kaybettiği parmağına ben mi sebep oldum?
Ahmet ile bu konuyu tekrar konuşmaya kalksam kestirip atacaktı. Kendileri için mi susuyorlardı yoksa beni düşündükleri için mi?
''Ahsen iyi görünmüyorsun?'' Ezgi ile okul çıkışı otobüse binmiş, yan yana oturuyorduk.
''Biraz başım ağrıyor,'' dediğimde yalan değildi. Düşünmekten başıma ağrılar girmişti.
''Ders boyunca da oldukça dalgındın. Bir sorun varsa, anlatmak istersen dinlerim seni.''
''Ezgi, bu günlerde zor bir süreçten geçiyorum. Kusura bakma benim yüzünden senin de yüzün asıldı.''
''Hayır, benim için sorun yok. Sadece yüzün gülsün istiyorum.'' Zorda olsa yüzüme bir gülümseme yerleştirip arkadaşımın koluna girerek arkama yaslandım. Yapabileceğim tek şey buydu.
Durağa geldiğimizde Ezgi ile inip, vedalaştıktan sonra kafeye doğru ilerledim. Saat 5 olmak üzereydi ve hava çoktan kararmıştı. İçeri girdiğimde yemek servislerinin başladığını gördüm. Arka tarafa geçip önlüğümü giydikten sonra mutfağa girdim. Hatice abla elindeki çayla tezgaha yaslanmış dinleniyordu.
''Çok mu yoruldun Hatice abla?''
''Fazla değil, asıl yorucu zaman şimdi başlayacak.'' Evet, bu saatlerde burası oldukça kalabalıklaşırdı ve kimsenin dinlenmeye zamanı olmazdı bir, iki saat içerisinde. Mutfaktan çıkıp İbrahim ile birlikte masalarla ilgilenmeye başladık. Benim tarafımdansa ona ait masalar daha kalabalıktı. İrem ise müşterileriyle idare edebiliyordu.
''Hesap alabilir miyiz?''
''Tabi geliyorum hemen.'' Ali ağabeyin yanına ilerleyip masanın hesap fişini alarak masaya bıraktım. Birkaç dakika sonra defteri alıp para üstlerini bırakarak yanlarından ayrıldım.
Ahmet'in nasıl olduğunu merak ediyordum ama bugün yaşadıklarımdan sonra ne arayabilmiştim ne de yanına gidebilmiştim. Fatih'in aramasına da cevap vermeyip meşgule atmıştım. Birde bu halde Dilber teyzenin daveti üzerine yan konağa gidecektik. Tek istediğim eve gidip yatağa uzanmaktı.
''Yine ne oldu?'' Temizlediğim masadan başımı kaldırıp İrem'e baktım.
''Yok bir...''
''Ahsen, başlama yine. Rengin atmış ve bedenin burada ama ruhun başka yerde gibi.''
''İrem...''
''Ahsen rüyalarından sonra bu hale geldin. Uzun süredir böyle olman beni korkutmaya başladı. Ben eski seni geri istiyorum.'' Sadece yüzüne bakıp işime odaklandım. Ya eski ben olacaktım ya da daha beter bir ben. Her şey hatırlayacağım şeylere bağlıydı.
Saat akşam 7 olmak üzereydi ve kafe boşalmış durumdaydı. Mutfakta bir şeyler yedikten sonra Kadir'in gelmesiyle hazırlanıp kafeden çıktık. Arabaya bindiğimde Ahmet sabahki yerinde oturuyordu. Selam verdiğimde karşılık vermiş başını cama çevirmişti. Sabahki haline göre daha iyi görünüyordu.
Dikiz aynasına baktığımda Fatih kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Psikologla olan görüşmemi merak ediyordu ve bugün aramalarına cevap vermemiştim. Bakışlarımı önüme çevirip çantamdan kulaklığımı alıp telefonumdan bir şarkı açarak dinlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİ
Ficción GeneralNe kadar kaçarsan kaç geçmiş bir gölge gibi takip eder seni...