33. Bölüm

247 7 1
                                    




Kapının koluna elimi atıp kapıyı açtım. Vakit kaybetmeden Barlas gelip yerini tam arkamda almıştı. 

Yanımdan bir saniye olsun ayrılmıyordu. Kapıda beliren kişi Berraktı. Kuzenim olan...

Evin yok mu senin? Git orada yaşa burası yol geçen hanı değil. -Pardon burası yol geçen hanı biz yoldan geçeni evimize alıyoruz.- Özellikle de Barlas gibilerini... Berrak konuşmaya başladı.

"Bir bardak su versene Berrin çok susadım." Hala kapının dışında duruyordu. Onu içeriye almaya pek de niyetli değildim.

"Berrak şaka mısın sen? Su içmeye mi geldin?"

"Yok aslında kalmaya geldim ama yüz ifaden susamama neden oldu dilim damağım kurudu. Beni eve almayacak mısın?" Her zaman yaptığını yapıp beni deli ediyordu. Bu sırada arkadan gülme sesi geldi. Bu ses Barlasındı. Neden gülüyordu sanki?

"Sahiden Berrak'ı içeri almayacak mısın?"  Dedi Barlas. Ah bir sen eksiktin senin fikrini soran olmamıştı...

"Sen sus." Deyip sinirli bir bakış attım ona. " Berrak gitmek zorundasın. Misafir gelecek burada olmamalısın." Dedim sakin olmaya çalışarak. Çevremdekiler bana her şeyi büyüttüğümü , mızmızın teki olduğumu söylüyorlardı. Değildim bence. Berrak'ın şu an burada olması doğru değil!

"Sen nasıl kuzensin? İçeri al beni! Yoksa bağırırım!" Burada olması yetmezmiş gibi birde kendini haklıymış gibi gösteriyordu.

İşaret parmağımı kaldırıp gitmesi için yolu gösterdim. " Git Berrak!" Söylediklerim karşısında Berrak şaşkınlıkla bana baktı. Bozulmuşa benziyordu. Ama ben ciddiyetimi  bozmadım. Kararlıydım çünkü. Kesin ve net gitmeliydi!


"Çekil Berrin!" Adım atıp beni yana itip içeriye girdi. Ve o tanıdık gülme sesi. Kim olduğunu biliyorsunuz değil mi? Cevap  belli. Ben burada sinirden kızarırken o gülüyordu. Neden bir tanesi de benim yanımda değilde yerini hep karşımda alıyordu!


Sonuç olarak Berrak bizdeydi. Gideceği yoktu. Üstelik son geldiğinde yanında olan sevgilisi de yoktu. Yani Brandon. Yazık ya. Kıyafet değiştirir gibi sevgili değiştiriyordu. İçeri girmenin zaferiyle Barlas'a bir gülümseme gönderdi Berrak! Ah bir kerede yoluma taş koyma be! Sürekli eli ensemdeydi sanki. Hiç gitmiyor. Hep orada kalıyordu...


Sinirle kapıyı hızlı bir şekilde kapattım. Barlas Berrak ile birlikte ağabeylerimin yanına gitmişti. Yine yalnız kalmıştım. Mutfağa geri döndüm. Salondan gülüşme sesleri geliyordu. Aldırmamaya çalıştım. Bozuntuya vermemeliydim. Ama Berrak sinirimi bozmaktan başka hiçbir şey yapmıyordu!


Mutfakta kalan işime devam ettim. Su ısıtıcıdaki su kaynamıştı. Alıp tencereye değilde elime dökmeyi başarırken acıyla inledim. Su gerçekten sıcaktı. Gözümden yaşlar akarken elimin sızladığını ve kızardığına şahit oldum. Gerçekten canım çok yanıyordu. Bunun sebebi elimin yanmasından çok yaşadıklarımdı. Her şey üst üste geliyordu. Ben ağabeylerim ile birlikte bu evin içinde güzel güzel yaşıyordum. Tamam belki yalnızdım. Arkadaşımda yoktu. Ama iyiydim. Hiç olmazsa ilk öpücüğüm gitmeyecekti. Barlas ilk öpücüğümü almıştı. Hem aramızda hiçbir şey olmamasına rağmen. Bu olanlardan ağabeylerimin haberi yoktu. Hem olsa zaten olacakları siz gayet iyi biliyorsunuz. Yani Isaac de olanlardan bahsediyorum. Bilmemelerine rağmen yinede aramıza mesafe girmişti. Onlarla eskisi kadar vakit geçiremiyorduk. Zar zor konuşuyorduk hatta. Bu konuda üzgündüm. Evet buraya ağabeyimin hastalığı yüzünden gelmiştik. Durumunun nasıl olduğunu bile bilmiyordum. Nasıl bir kız kardeştim ben! Üstelik tek kız kardeş olmama rağmen üstüme düşen görevi bile doğru dürüst yapmıyordum. Aklım başka yerlerdeydi. Ağlamaya devam ederken mutfaktan çıkıp elimi önümde tutarak salondan geçip yukarı çıkmayı planlıyordum. Ama planladığım gibi olmamıştı. Çünkü salonda ağabeyimler , Berrak ve Barlas vardı. Arkamdan herkes şaşkınlıkla 'NE OLDU?!' derken koşmaya devam ettim. Kendimi odama kilitleyip bir daha çıkmayacaktım. Benim gerçek bir arkadaşa ihtiyacım vardı. Ağlamak için bir omuza , sarılmak istediğimde sarılabiliceğim birine ama öyle biri yoktu. Ben yalnızdım hemde fazlasıyla. Hiç bitmeyecek gibi...

Kapıyı kilitledikten sonra yatağıma gidip yüzümü yastığıma gömüp ağlamaya devam ettim. Rahat verseler daha da ağlardım ama rahat vermiyorlardı ki! Kapıyı yumrukluyorlardı. "Berrin aç şu kapıyı!" Açmadım. Bir süre sonra sesler kesildiğinde kapıyı açma gereği duydum nedensizce. Açmayacaktım oysaki! Başımı eğip elime baktım baya kızarmıştı. Üstelik acıyordu. Ama canımın acıdığı kadar değil. Kapıyı açmam ile birlikte içeri yığılan bir Barlas ile karşılaştım. Sanki o an dejavu yaşıyorduk. Gülmek istedim o an kahkaha atıp gözümden yaş gelene kadar gülmek hatta kendimi iyice aşıp ona onu sevdiğimi söylemek istedim. Tabikide bunların hiçbirini yapmadım. Sanırım ben kapıyı açmadan önce sırtını kapıya yaslıyordu. Sadece sarıldım ona şaşırmıştı doğal olarak. Ama o bana sarılmamıştı aldırmadım. Sonra uzaklaştırdı beni kendinden.  Bakışlarını elime indirip inceledi. Evde ses seda yoktu. Sanki sadece ikimiz vardık. O an zaman durdu. Üstüne bastırınca acıyla inledim. Bu kez bakışlarını gözlerime götürdü. Ve sonra da dudaklarıma ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalıştım. Anlamıyordum bir şey. Ne yapıyordu yahu?!

"Sana bir şey söylemem gerek." Ve sonra bir öpücük. Ama
söylemem gerek demişti! Öpmem gerek değil...

Dört Erkek KardeşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin