Ne yazık ki Barlas'ın beni öpmesinin üzerinden bir ay geçti. Bu süre içerisinde abimler evdeydi ama Barlas bir gün olsun eve gelmemişti . Aramamıştı bile hoş onda numaramın olup olmadığını dahi bilmiyordum. Büyük ihtimalle yoktu. Abilerime sormamıştım Barlas'ın nerede olduğunu çünkü yanlış bir izlenim verebilirdim. O yüzden sormamak en iyisiydi ama içim içimi yiyordu. Bu kadar basit mi yani? Öp sonra ortadan kaybol! Oldu canım...Demeyi unuttum. Berrak ve Brandon evden gitti. Artık ev biraz daha boş. Barlas da olmadığına göre sadece biz varız.
Hışımla yatağımdan kalktım. Barlas'ın odasına yol aldım her şey gittiği gün ki gibiydi. Dağınık yatağı , odayı saran parfüm kokusu , etrafa saçılmış kıyafetler...Onu özlüyordum. Özellikle sesini.Omuzlarına gelen dalgalı sarı saçlarını kısacası her şeyini özlüyordum. Bu doğal bir şey miydi? Sanırım doğal bir şeydi ama ben bunu doğal karşılamıyordum. Ona olan özlemim artsın diye her gün odasına gidip parfümünü üstüme sıkıyordum. Abimler soruyorlardı tabiki parfüm kokusunun nereden geldiğini ama ben 'BİLMEM.' Diyordum. İnandıklarını sanmıyordum ama bu da bir çözüm yoluydu. Bazen bazı şeyleri bilmemek en iyisiydi. Bugünde aynı şeyi yaptım odasına gidip parfümünden sıktım ve aşağıya yol aldım. Yavaş inmeye dikkat ettim.
Tamam parfümü onda daha güzel duruyordu çünkü kendi kokusuyla karışıyordu. Kendi kokusuyla karıştığı için daha güzel kokuyordu ama olsun. Ne yapabilirdim ki elimden gelen buydu.
Aşağıya indiğimde herkes ayrı bir koltukta oturuyordu. "Hey millet!" Deyip elimi kaldırıp salladım sesimi neşeli gibi göstermeye çalıştım. Mutfağa yol aldım.Evimizin salonu mutfağa açılıyordu. Amerikan mutfak gibi değil ama. Şöyle anlatayım. Salon evin ortasında ve salon her yere açılıyordu. Dolayısıyla mutfağa gitmek için salondan geçmem gerekiyordu. Mutfağa vardığımda bir süre kapısında durdum. Gözümde burada yaşadıklarımız canlandı. Tamam iyi şeyler yaşamamıştık ama olsun her şey geçmişte kalır. Önemli olan şu an. Keşke şu an burada karşımda olsaydı. Ama yoktu.
Daha fazla mutfak kapısında durmayı bırakarak içeri girdim. Buz dolabına gidip sütü çıkardım. Kafama dikerek bir kutu sütü bitirebilirdim. İçine şeker çikolata tozu koymanın ne gereği var ki? O zaman tadı kalmıyor. Neyse bir kutu sütü kafama diktim. Bir kısmı üstüme döküldü tabii. Ama önemli değildi. Olur o kadar. Mutfaktaki işimi bitirip salona geri döndüm. Abim söze başladı.
"Bu akşam misafir var. Hizmetçilere söyle. Yemek hazırlasınlar." dedi Berk abim.
"İyi de bugün izinliler ki."
"O zaman sen yaparsın." deyip sırıttı Berkin. Toptan üstüme gelin. Gelin gelin çekinmeyin...
"Nasıl ya? Ben yemek yapmayı bilmediğim ve üşendiğim için evde aç geziyorum!"
"Bu kez üşenmeyeceksin." dedi Berke abim.
"Yemek yapmayı bilmiyorum." dedim. Gerçekten bilmiyordum. En fazla makarna. Makarna yapsam bile diri olur yiyemeyiz.
"Öğrenirsin. Yeter ki canın istesin." dedi Berkan abim.
"Siz baya baya ciddisiniz. Günah benden gitti. Zehirlenirseniz karışmam ." Hepsi aynı anda sırıtarak kafalarını salladı. Bu konuşma olurken ayaktaydım. Arkamı dönüp odama çıkma kararı aldım. Belki ipad'den tarifleri bularak birşeyler yapabilirim. "Berkin benimle gelir misin?!" diye bağırdım merdivenlerden çıkarken. Sonra arkamda ayak sesleri duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dört Erkek Kardeş
Novela JuvenilÜç abin ve bir de ikizin varsa erkek gibi büyürsün ama Berrin böyle değildi o normal bir kız. Her kız gibi o da abilerinin tişörtlerini izinsiz alıp gidiyordu ve bilindiği gibi bunu abisi olan her kız yapar. Ama keşke herşey basit bir tişörtle olup...