Bir nisan sabahı , inanılmaz bir haber geldi bizimkilerden. Annem ağlayarak , Emellerin Hollanda'ya taşınma işlerinin kesinleştiğini söylüyordu.
''İki kızım da gurbete gidecekmiş meğer.Kaderde babanla yapayalnız kalmak varmış.''
Afallamış halde telefonu kapattığımda , ne zamandır annemin bahsettiği fakat, ihtimal vermediğim işin, nasıl gerçekleştiğini düşünmeye koyuldum hemen.Bir yandan ilk derse yetişmek için aceleyle giyiniyor, diğer yandan kendimce tahminler yürütüyordum.
Kocasının ruh halinin epeydir bozuk olduğundan yakınıyordu Emel...Gerek kazandığı para gerekse sosyokültürel farklar, onu Türkiye'den soğutuyordu demek...Belli ki alıştığı imkanları arıyor , bulamayınca da gün be gün boğuluyordu Ankara'da... Bir insan, yerleşmek için delirdiği ülkesinden, nasıl bu kadar çabuk soğur, geldiği yere dönmek için nasıl böyle can atardı ,anlayamamıştım. Bu radikal bir karardı ve bütün radikal kararlar anlaşılan Yankı'nın işiydi.
Babamlar, bu evliliğe onay verdikleri için , ilk büyük pişmanlıklarını yaşarken, ben her şeyi geçmiş ; Yankı'nın ablamı nasıl ikna ettiği konusunda hayretler içindeydim.
Semih'ten kıskandığına mı inandırmıştı karısını ? Yoksa Emel'in mesleki gelişimi üzerinden mi oynamıştı taşlarını ? Bilemiyordum. Zira hayal ettiği iş teklifini ,henüz alamayan ablam , Hollanda'nın kariyeri için fırsat olduğunu düşünmüş olabilirdi. Olasılıklar üzerinde durmak, hiçbir işimize yaramadı tabi. Nitekim, olan olmuş , bu önemli karar alınmıştı ve ''Niçin böyle oldu ?''sorusunun cevabı , sonsuza kadar onlarda kalacaktı. Önce, Bahçelievler'de tuttukları güzelim evi boşalttılar sonra eşyalarını yok pahasına elden çıkardılar. Onca emek, birkaç haftada heder oldu böylece. İşin garibi de ;
''Bu oğlanın kuklası olmam artık,'' diyen Jale teyzenin , oğluyla dönmeyi kabul etmeyişiydi. Sağlam bir duruşla, kadıncağızın Ankara'da yaşamayı seçmesi , hepimizde şok etkisi yaratırken , annesine bunu yaşatan Yankı'ya bir kez daha öfkelenmiştik.
Yankı, şimdi kaçıyordu kaçmasına ama , hayatında ters giden şeyin yaşadığı yerle alakası yoktu aslında... İçlerindeki huzursuzluğun, nereye kaçsalar onlarla geleceğini bilmeden, nisan sonuna biletlerini aldılar. Bense, bu uğurlama merasimi için aylar sonra Ankara'ya geldim .
Sanki yol, günlerce sürecekmiş gibi, çocuklarına bir sürü yolluk , bir sürü irili ufaklı paket hazırlamıştı bizimkiler...Her iki ailenin de ortak kaygısıydı evlatları. Hele ki annemin , ablamdan ayrılması , tahammül edemeyeceği kadar zor olsa gerekti. Bu yüzden evden çıktığımızdan beri , ona yakışmayacak bir güçsüzlükle, sarsıla sarsıla ağlıyor, durmadan ilk fırsatta yanlarına geleceğini söylüyordu. Babamsa, benim gibi susmakla yetiniyordu o akşam. Susmak ve arabayı sürmek.
Her zaman uyumlu giyinmeyi seven bu çift, son akşamlarında da siyah eşofman ve üzerlerine aynı tonlarda body giymişti. Ablam rahat etsin diye saçlarını ensesinde toplamış , Yankı ise yine o değişik şapkalarından birini geçirmişti başına ...Dikkatli bakmaya cesaret edemesem de, sakallarını değişik bir boyda kısalttığını ve hafif kilo aldığını fark etmiştim...Ve parfümü, hala intihar sebebim olabilirdi.
Ani başlayan yağmur eşliğinde, dış hatlardan içeri girdiğimizde ; yıldızlar artık bulutların arkasında kaybolmuştu. Bizimle birlikte aceleyle içeri girenler , yağmurdan kurtulmanın verdiği rahatlamayla , duruşlarını düzelttiler ve ceketlerinin fermuarını indirdiler. Biz de aynısını yaptık. Yankı'nın bir an önce şu yolcu etme merasiminden kurtulmak isteyen, ablamınsa, yanımızda geçirdiği her ana şükreder bir hali vardı. Sırayla sarıldık, varınca haber vermelerini yeniden ve yeniden hatırlattık.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIVILCIM
RomanceBir türlü yakınlaşmayı beceremeyen iki kız kardeş ve o kardeşlerin arasına,aşılmaz duvar örmeye gelen genç bir adam... Kardeşlik bağlarına,hayata ve AŞK'a dair çok şeyin anlatıldığı roman ; "KIVILCIM!.."