13. bölüm

404 68 31
                                    

''Aşık olunca, yalnız sen değil , aşık olunca meğer, seninle beraber her şey değişirmiş...Görüyorum...Her sabah indiğin yokuş da, her gün selam verdiğin suratlar da.... Hep baktığın ağaçlı yolun manzarası , gökyüzünde gördüğün bir kuşun uçuşu da. Var olan her şey , daha anlamlı şimdi...Sana ulaşmayı beklediğim her an, daha değerli...Ve ömrüm, sen varsan kıymetli ... Belki  ilk kez, bir hayali bu kadar güçlü istiyor ve bana hiçbir vaatte bulunmamış biri için, her zerremle savaşmaya gidiyorum , tahmin bile edemediğim cephelere...Günaydın Ayla.(ENGİN )

O sabah Engin'den gelen bu mesaj benliğimi bir anda paramparça etmeye yetmişti.Evet , zaman geçtikçe korktuğum oluyor , Engin bana daha fazla bağlanıyordu.Evet zaman geçtikçe yine korktuğum oluyor ve ben Yankı'yı gittikçe  fazla özlüyordum.

Kalbimde ilk günlerde parlayan minik aşk zerresi bile, hava kaçıran balon misali, sönmeye başlamıştı içimde...Giymeye can attığım mutluluk elbisesini olduramadıkça üstüme , Engin'in sadece dostum olabileceğine karar veriyor , masallların pembe rengini bırakıp, gerçeğin siyahlığına sığınıyordum.

Öyle çok ortak noktamız vardı ki oysa, aşka yetmeyen...Öyle benzerdik ki birbirimize.

Gerçeğe giden yollarda , yolunu kaybetmiş tüm insanlar gibiydi, onun da hali. Olup biteni, sorgulamaktan, genç yaşında yorulunca ; hiçbir şey için kafa yormayacağı, sadece yaşayacağı, bu hayatı seçmişti. Hakkıyla yaşamaya çalıştığımız bu hayatta ; gündüz İztuzu plajına gider, akşamüzerleri ,balıkçı tekneleriyle yarışırcasına koşuya çıkar, kan ter içinde kalırdık...Dondurma yer,külahını martılara bırakırdık...Kültürel turlara,vahşi yaşam turlarına , bazen de tüplü dalışlara katılırdık... Sanat galerilerini gezerdik bazen de... Likya Kaya Mezarları,Kaunos Antik Kenti,Sülünger Gölü ; kısacası gezdirmediği yer kalmamıştı beni.

Cumartesi akşamları ise , kendimizi yabancı hissettiğimiz gece kulüplerine takılıp, kendini yabancı hissetmeyenleri izleyerek ''Şu insanlara bak''derdik...''Hepsi ne kadar da aynı.Ne gam ne tasa,ne ülke sorunları umurlarında.Varsa yoksa,selfie keyfi...''

O güne kadar tanıdığım en cömert insan olan Engin ; bu tür mekanlara girip çıkmak için verdiği paraya hiç takılmaz ; '' Fethiye'de misafirimsin benim,'' deyip,nereye gidersek gidelim, hesapları fark ettirmeden  öderdi.Elimi cebime atmak istediğimdeyse, anında sinirlenirdi... Neymiş,ben daha öğrenciymişim.İlk maaşımı aldığımda, bunların acısını nasılsa çıkartırmış o . . .

'İlk maaşımı aldığımda , yanımda olacak mı acaba?' diye geçirirdim içimden. Yüzüne ise , ''Bu gidişle hiç beli doğrultamazsın sen derdim. '' "Çok müsrifsin! "

Ben böyle deyince ; ''Para ,harcanmak için kazanılır küçük hanım,'' diye tekrar çıkışırdı hemen. Ardından, beni bedenine doğru nazikçe   çekip;''Haydi kaçalım burdan,'' derdi.O yüksek sesli yerden ayrılıp kumsala iner, kendini dinlenmeye almış, sessiz yeryüzünü seyreder, geceyi, insanlar ondan el ayak çektiği için,bir başka severdik.

Bir akşam yıldızları seyrederken ; ''Ne düşünüyorum biliyor musun?'' dedi .

''Ne düşünüyorsun yine?'' çılgın adam dedim merakla yüzüne bakarken.

''İnsanlar , belli bir yerden sonra  işlerinden sıkılıyor. Fantastik gelebilir fakat , mümkün olsa da iki yılda bir iş değiştirsek. Mesela ben iki yıl doktorluk yapsam, sonra avukat olsam , sonra veznedar olup biraz para saysam, hatta küçük bir kasabada esnaf olsam bir ara ? Ne dersin şahane olmaz mı ? ''

''Saçma , '' diye cevapladım onu. ''Yani, , kimse uzmanlaşamaz ki bu takdirde,'' dedim...''İnsanlar en az on yıl çalıştıkları işte uzmanlaşmış oluyor.''
''Öyle , ''dedi yüzü düşmüş bir halde...''Doğru. Uzmanlaşmış ve o işten nefret etmiş oluyorlar. Bir işi severek ve heyecan duyarak yapmak, uzmanlaşarak yapmaktan çok daha iyidir.''
Gittikçe kafam karışıyordu. ''Peki ya , herkes senin gibi değilse,'' dedim bu kez de. ''Herkes sıkılmıyorsa iki de bir,  yaptığı meslekten ?''
''Sıkılmamak ? İşte bu kelime, benim teorimden bile ironik . Herkes sıkılır Ayla ,''dedi. ''Herkes, başka hayatlara özenir !''

Bugün düşündüğümde, bu deli adamla  umduğum gibi gitseydi işler, yaşananların hiçbiri yaşanmayacaktı. Yine başka hayatlara özenerek yaşayacaktım belki fakat ; Yankı'yı kalbimin derinliklerine gömecek ve onunlayken hissettiklerimi, hoş bir anı olarak anacaktım.

Hayat,önce deliler gibi aşık olduğum adamı , ablama vermiş; ardından Engin 'i çıkarmıştı promosyon olarak karşıma .''Al ''demişti. Seni önemseyen, seven,sana göre bir erkek... Her defasında,acıyı mı seçmen gerek ? ''

Fakat,acının peşinde koşturmaktan vazgeçemeyen ben, gömleğin yanlış iliklenen ilk düğmesi olan ben ; Engin'in de kıymetini bilemiyordum elbet...Yıllar öncesinde,bastırmış olduğum travma,bu ilişkide iyice ortaya çıkıyor, Yankı'dan başka kimseyle olamayacağımı, adeta gözüme sokuyordu...Bu yüzden Engin'in sevgilim olduğu gerçeğini, tüm bilinçaltımla red edip, her özel temasımızı Yankı'ya ihanet sayıyor; yani büyük bir aptallıkla , hala ablamın kocasını bekliyordum.

Bir gün Engin , yakınlaştığımız ve benim yine kendimi çektiğim o an , dayanamayıp :

''İzmir'de biri var değil mi ?'' diye sordu... "Kalbin,benimki kadar hızlı atmıyor senin..."

''İnan bana ,İzmir'de ya da Ankara'da kimse yok,'' dedim bu beklenmedik soru karşısında , telaşa kapılarak..."Ama kalbimi sorarsan ,  işte o , hızlı atamayacak kadar yenik.''

''Biliyorum ki,'' dedi bakışlarıyla  gözlerimi okşayarak...

''Ona şarkılar bestelesen de her gün ; kimseyi zorla kolundan tutup, şarkını dinletemezsin. Kimseye zorla, kendini sevdiremezsin. Bu yüzden bu hallerine kızmıyorum...Sadece zamana ihtiyacın olduğuna ve bize şans vereceğine inanmak istiyorum.Hepsi bu kadar .''

...

Odaya döner dönmez telefona sarılıp Gaye'ye  bu konuşmamızdan bahsettiğimde; ''Şayet mutlu değilsen,'' demişti...''Bir başkasının, mutlu olma hakkını, alma elinden . Ayrıl hemen! ''

Zaten tatilin sonuna gelmiştik .Benden beklediği ve hak ettiği dürüstlüğü Engin'e gösterecek, son gecemizde, ona veda edecektim. Kararlıydım...Onun şans diye nitelendirdiği ,  sonunun nereye varacağı belli olmayan bu yolda, benimle birlikte mutsuz olmasını isteyemezdim ...Çünkü emindim artık...Üç beş güzel cümleyle roman yazılmaz, birkaç ağaçla orman yaratılmazmış...Bir kez daha görüyordum ki, Yankı, kalbimde, kimsenin iyi edemeyeceği , kocaman bir çıbanmış...

O, kaçmaya çalıştıkça, yakalandığım celladımmış... Hem korkup, hem de elinden gelsin istediğim, ölümüm...Unutmaya çalıştıkça, hatırladığım...Görmezden gelmeye uğraştıkça , gözümün önünden gitsin istemediğimmiş . Birlikte geçen kısa anlar ; onsuz geçirdiğim saatlere, hatta günlere bedelmiş... Çünkü o, nefesimin kesilme sebebiymiş.O öyle bir tılsımmış ki yüreğime ; her yumuşumda gözlerimi aklıma gelen dudakları, bazen kuruyan bazen nemli duran ... Ama bana hiç açılmayan dudakları... Dokunmak istediğim kirli sakalları , küçük çenesi , güzel gözlerini biçimleyen kaşları,parmaklarımın gezinmek için delirdiği, yüzü varmış. İşte o böyle bir tılsımmış yüreğime ; artık ablama ait olsa bile, asla önüne geçemediğim...

Şimdi böyle güçlü duyguları, nasıl başka bir adamda eritebilir ; tek taraflı bile olsa, aşkı , nasıl hiç tatmamış sayabilirdim ?

Evet , geriye yapılması gereken tek bir şey kalmıştı ;  o da  bu yaz aşkına, son vermek.

KIVILCIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin