11. bölüm

475 72 44
                                    

Yaz tatili için , İzmir'den Ankara'ya uçarken, aldığım antidepresanlar sayesinde belki, başıma gelenleri kabullenmeye başladığımı, hissediyordum.Daha önceki yolculuklarımda baştan sona huzursuzca yol alırken , bu kez camdan bulutları izlemekle meşgul oluyordum ... Son haftalar ,öylesine koşuşturmayla geçmişti ki... Tiyatro kursu, kitap söyleşileri derken ; başımı kaşıyacak vakit bulamayınca , anılarla cebelleşmekten de kurtuluvermiştim tez zamanda.

Adaletsizliğin, içine hapsettiği talihsizlerin dünyasına köklerini salıp, diğerlerinin hayatını teğet geçmesi, gerçekten kabul edilir bir şey değildi. Fakat, buna engel olabilmek, kimin haddineydi...Dünyanın değişmez kuralı değil miydi, güçlünün güçsüzü yenmesi...Güçsüzdüm ve ablam beni yenmişti.Hepsi göründüğü kadar basitti işte.Madem bir daha yenilmek istemiyordum,o halde sızlanmayı bırakıp,  yepyeni bir Ayla var edecektim ...

''Yalnız sen misin, ilk aşkını maziye gömen? '' diyecektim kendime... ''Toplayabilir , mutlu uyanabilir ; hatta yeniden aşık bile olabilirsin.''

Zaman denen merhem, kurutmasa bile, nihayet yaraya iyi gelmeye başlamıştı lafın kısası. Gaye'nin de desteği ile daha çok karışır olmuştum artık çevreye.Daha çok şey paylaşır. Daha çok konuşur...Oldum olası fazla konuşmayı sevmezdim ben zaten . Küçükken, bir dükkanda okuduğum çerçevenin içindeki o yazı , hayat felsefemdi adeta.

''Konuşursan,yalnızca bildiklerini tekrar edersin;ama dinlersen,yeni bir şeyler öğrenebilirsin.''

Böyle diyordu DALAI LAMA ve işte,  bu çok doğruydu.

Böylece o yaz ve ardından iki kış , hızla akıp gitti önümde...Son sınıfa geçtiğim sene, ailecek uzun bir tatile çıkmaya, bunun için de Fethiye'ye gitmeye karar verdik... Babam ilk hafta bizimle kalıp, işine dönecek;  bizse , ''Sıkılana kadar devam, " diyecektik.

O temmuz ayında geldiği gibi, birkaç yazdır tek başına geliyordu Emel Türkiye'ye .Fakat,hiç bu kadar çok bavulla ve böyle süresiz geldiği olmamıştı. Yankı , her seferinde ya işini bahane ediyor ya da annesine bilet gönderip onu çağırıyordu yanlarına. Araları tam anlamıyla düzelmediği için , Jale teyze de çoğunlukla gitmeyi red edip bileti kabul etmiyordu.

Haklıydı  kadın...Annesini Türkiye'ye getirip, sonrasında çekip gitmesi gerçekten akıl sır ermez cinstendi. Antikanın teki olan bu adam , bizden yaşça o kadar büyük olmasına rağmen,ikimizden de çocuktu doğrusu.

Temmuz'un ilk haftası Dalyan'da iki aylığına rezerve ettiğimiz aile pansiyonunun, deniz manzaralı odalarına sevinçle yerleşmiştik .Şirin, üç katlı, mavi, beyaz boyalı ve on odalı bir aparttı burası. En büyük avantajı,deniz manzaralı olmasıydı. Deniz,Ankaralılar, yani bizler için, çok şey demekti.  Dokuz ay boyunca görmediğimizden, yazın bolca hasret gidermememiz gerekirdi onunla.

Ablamla aynı odada kalacak olmamızın dışında, beni rahatsız eden hiçbir şey yoktu bu pansiyonda...Kalanlar, kendi halinde sessiz ve sakin tipler ; ,işletmecileri , temiz giyimli ve güler yüzlüydü. İlk gün, bavulumu yerleştirirken, uzun zamandır duymadığım huzuru duyuyordum hatta. ''Tıpkı,yıllar önceki gibi , yine dört kişiyiz işte, çekirdek aile olduğumuz günlerdeyiz.'' diyordum...Bir zamanlar şikayet ettiğim geçmişi,  özlüyor oluşum, sahi ne yaman çelişkiydi!

Bir tatilden beklenen ne varsa,hepsini yerine getirmek için,sabahları sağlam bir kahvaltı eder , bütün günümüzü deniz kenarında, şemsiyelerin altında kitap okuyarak geçirirdik.Akşamüzeri alınan duş ve ardından kısa bir güzellik uykusu... Akşamları ise , yine deniz kenarında mısır yer ,çekirdek çitlerdik .''Çiğdem, bu yediğiniz,'' diye takılırdım bizimkilere.

''Hadi oradan,'' derdi babam...''40 yıllık çekirdek, hangi ara çiğdem olmuş.''

Bizim kız, ''İzmir e gittiğinden beri'' derdi annem keyfi yerinde. Çiğdemlerimiz bitince hediyelik eşya dükkanlarını turlar, biraz alışveriş yapıp, sonra odamıza dönerdik miskince. Babam, döndüğünde de  günlerimizi bu rutinlerle geçirmeye devam etmiştik.

KIVILCIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin