8. Bölüm

436 80 62
                                    


Dönüş yolunda , benimle birlikte sessizliğe gömülmüştü her şey. Her şey dilsiz ve renksizdi. Tüm cıvıltılarıyla öten kuşlar , şarkı söyleyen yollar, caddeler susmuş; hava kararmıştı. Bilkent, kararmış.

...

İki ay içinde nişanlandılar.

O bakışlardan etkilenmeyecek kadını, zaten hiç düşünmemiştim. Haklı çıktım. Ablam, bu flörte kısa süre içinde yeşil ışık yaktı ve böylece Semih, ne zaman okunduğu hatırlanmayan eski bir kitap misali, bir daha bahsi hiç açılmamak üzere hayatın tozlu raflarına kalktı. Babam, her ne kadar bu aceleye karşı olsa da , Emel'in ısrarlarına direnemeyip, bir akşam, usulen yapılan isteme merasiminin ardından, yine usulen ettiği birkaç geleneksel sözle, ablamı o uzak akrabalarına verdi.

Sonra, küçük bir merasimle nişanlandılar. Emel'in okulu biter bitmez de evleneceklerini ilan ettiler. Ailede yaşanan büyük şok, birkaç aya geçince, birbirlerine fazlasıyla yakışan çiftin, imrenilecek hayatlarını, izlemek kaldı geriye. Önce Bahçelievler'de ultra lüks bir ev tutuldu , ardından içine, özenle seçtikleri eşyalar konuldu. Ve düğünün gerçekleşeceği Temmuz ayı, heyecanla beklenmeye başlandı.

Her şey, işte bu kadar net ve hızlıydı. Herkes bu kadar kendi aleminde. Bu , dolu dolu geçen günleri, tek kelimeyle ifade etmem istenseydi eğer; 'boşluk' derdim.İçinde boğulduğum boşluk.

Olmasa da olur dediklerin arasında, artık hayatın da varsa ; neyle doldursan kapanmaz içindeki boşluk. Ne koysan,dolmaz.

Bir daha görmek istemediğin biriyle ayrılırken : '' Haydi görüşürüz.'' dediğinde anlarsın bu boşluğu...Her şeyin rutin,her doğan günün bir öncekinin aynısı olduğunda , içinde büyüyenin sevgi değil de nefret olduğunu anladığında ; kaçmaya çalıştığının , peşinden bir an bile ayrılmadığını gördüğünde anlarsın.

İşte o zaman anlarsın ki , kötü senaryolu bu filmde , sadece FİGÜRANSIN.

Başrol oyuncusu ablam, çoğu gece eve on ikiye doğru gelir ; gece yarısına kadar çalışıp, çizimlerini bitirmeden yatmazdı. Enerjisini, o bakışlardan alığından beri aşk onu, çok daha coşkulu, çok daha güçlü kılmış, uyku, ihtiyaç olmaktan çıkmıştı neredeyse Emel için.

Figüran olan bense, ana yolda karşıdan karşıya geçmeye çalışan bir kaplumbağa gibiydim. Hayat, hızlı ! Hayat, akan trafikti ...Boş gözlerle bu akışı izlerken, ezilmediğime şükrettiğim her andı, hayat ! Ama, son bir görev kalmıştı, canlanmamı gerektiren. Son bir oyun , sahnelenmesi en zor olan ! Son bir vuruş , beni ilelebet mağlup sayan.

Düğün geceleri.

Anlatımlar da ifadesini yitirebilirdi kimi zaman ; harflerin hükümsüz kalıp, dile getiremeyeceği duygular vardı. O gece gibi.

O gece ki :

Temmuzun 22'si... Ara sıra hafif bir rüzgar yoklayan, fakat yine de çok sıcak olan.

Misafirler ki ,şıklıkta birbiriyle yarışan ve gözleri durmadan gecenin çiftini arayan.

Bembeyaz bir gelinlik sonra...

Etekleri çimleri süpüren ve metrelerce uzunlukta bir duvak, o gelinliğe eşlik eden. Gelinin yanında, gelini bile gölgede bırakan bir damat ... Tüm ihtişamı ile onlara doğru ilerleyen. Ve, bahçenin uzak kısmında , kainatın içinde, toz zerresi kadar yeri olmayan Dünya gibi ; kumsaldaki milyarlarca kumdan biri gibi... Siyah matem elbisesinin içinde,avuç içleri patlayana kadar o çifti alkışlayan bir kız, -Ayla- !

Ablasının masal gecesinde , hayalini kurduğu anın figüranı olan Ayla. Yaşayabileceği en korkunç gecenin bu olduğunu zannedip, yine yanılan Ayla.

Onlar ki,''Bir prenses girdi bahçeye,'' diye düşündüler, kolunda prensle. Alkışlamaya devam ettiler , yüzlerindeki memnuniyetle...Alkışlamaya devam ettim, yüzümde koca bir gülümsemeyle. Saçlarım yapılı, elbisem şahaneydi o gece. Daha kolay gelir diye, bir kaç kadeh içmiştim hem de...Sonra, bir kaç daha...Az acı çekilmezmiş meğer, çok içince !

Karşılıklı evetler, dökülürken dudaklardan, ''Sonsuza kadar evet,'' deyip imzalarını attılar son'lu bir deftere...''Nikah akdi gerçekleşti,'' dedi memur.''Gelini öpebilirsiniz .''

Kimsenin halimden şüphe duymasına izin vermeden , izlemeye devam ettim.Sonsuz mutluluklarını, yüzümden hiç çıkarmadığım maskemle seyrettim...Oynadım,ailenin delikanlılarından bazılarıyla, dans bile ettim. Tebrikleri kabul ettim içtenlikle. Fotoğraflarını çektim, fotoğraf çekildim aile büyükleriyle. Gülen yüzleri, orkestraya para serpenleri, ortamdan sıkılıp telefonuyla ilgilenen gençleri ; her bir ayrıntıyı, ilmek ilmek zihnime işledim.

Bir ara, bakışlarım elbisesinde dev bir kelebek olan, kız çocuğunun üzerinde durdu. Tereddütlü adımlarla yanına ilerleyip , kızın yumuşacık saçlarına dokunduğumda, kalbimde bir zamanlar uçuşan ve şu an çoktan ölmüş olan kelebeği düşündüm. Kelebeğin ömrü gibiydi, mutluluğumun ömrü . Yok denecek kadar az. Yaşadım demeye değmeyecek kadar, manasız. . .

Orkestra, mutluluklar dilerken gecenin çiftine ve ablam sarılırken tek tek bizlere ; ne olduğunu anlayamadan, birinin beni kucakladığını hissettim.

Kendime geldiğimde babam , dinlenme odasında kolonya koklatıyordu bana. ''İyi misin kızım, diyordu, iyi misin? Korkuttun herkesi!''

''Üzgünüm baba,'' dedim .''Geceyi berbat etmek istemezdim. Açlıktan oldu sanırım.''

Gerçekten de nasıl oldu anlayamadan,birden her şey silinmişti.İyi ki babam halimi fark edip, beni düşmeden yakalayabilmişti.

''Sen neleri biriktirdin içinde be güzel kızım , neleri dert ediyorsun kendine şu genç yaşında ? ''

Babamın boynuna sarılmış zangır zangır titriyordum.Birkaç dakika içinde annem girdi içeri ve ardından ablam ...

''Benim küçük kardeşim,'' dedi yanıma eğilip, göz hizama gelirken...'' Şimdi daha iyisin değil mi ? Yahu,bu kadar mı yorduk seni?''

''İyiyim ,'' dedim. Acaba kuşkulanmış mıdır halimden, diye korkarken. Son ana kadar gayet iyi gitmiştim de şu baygınlık hiç olmamıştı.

''Özür dilerim,çok özür dilerim.''diye ekledim.

''Saçmalama,'' dedi . Gülümsedi.

''Heyecan,uykusuzluk ve bir tanecik ablanın gidiyor oluşu...''Elimi sıkıca tutuyordu.

''Tansiyonun düştü tabi. İyi olacaksın,hep daha iyi ...''

Sonra,''Biliyor musun?''dedi .''Çiçeği kapmayı bekleyen bir düzine genç var dışarıda, fakat bunu sana vermek istiyor canım.''

'' Al bakalım...''

Gözlerinde ,şüpheden çok uzak,merhametle karışık hüzün vardı sarılırken.

''Benden çok daha güzel bir düğünün olacak,'' dedi ve çok daha yakışıklı bir kocan. Seni seviyorum. Hemen kalkma , dinlen burda.''

Kucağımda pembe gelin çiçeği : '' Güzel bir bal ayı geçirin. ''dedim. Yanaklarımdaki yaşları sildim ve ekledim: '' Güzel bir ömür. ''

En son ,gözlerindeki meraklı bakışlarla Yankı girdi yanıma ve ''Şükür,kendine gelmişsin,''dedi...''Çok korkuttun bizi.''

''İnanın,son anda bunun olmasını istemezdim...'' demeye çalışırken;

Şiişşş..,diye işaret parmağını dudağına götürüp,''Özür dilemek yok.'' diye atıldı.

''Bilirsin,dar vakitlerde,mühim şeyler söylemek huyumdur. O günkü cesaretlendirmen olmasaydı, belki hala bu güzel hanıma açılamamıştım.İyi ki varsın Ayla,bizim için önemlisin.''

...

Eteklerini,toplayıp kapıdan çıkmaya çalışan ablamın kolunda, dönüp son kez gülümsedi ve sevdiği kadınla uyanacağı, mutlu yarınlara gitti.


KIVILCIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin