6.Bölüm

447 89 35
                                    

Sinemaya vardığımızda, seans başlayana kadar, kafelerin olduğu bölüme geçmeye karar verdik. Sigara içeceğimiz için , evet artık ben de içiyordum, mekanın açık hava kısmına doğru ilerledik. Fakat burada bile ,içerideki patlamış mısır ve tost kokularını alabiliyorduk.

''Aç mısın?'' diye sordu Yankı. Teşekkür edip, sabah tıka basa yediğimi söyledim . Oysa heyecandan, tek lokma yiyememiştim...Oturacağımız masaya karar verdiğimizde, önce benim oturmamı beklemiş, ardından kendi yerleşmişti sandalyesine. Durmadan, ona güzel görünebilmenin, hesabını yaptığımdan, Güneş ışığının bana vurması için,masanın bu tarafına, karşısına, geçmiştim . Böylece göz ve saç rengim, çok daha hoş görünecekti.

60'lı yılların filmlerinden, günümüze ışınlanmış bir jön kadar centilmen, bir jön kadar çekici ; tam karşımda ,ellerimin uzanma mesafesinde, oturuyordu işte. Nasıl bakmalı, nasıl gülmeli, hatta nelerden söz etmeliydi? Tüm bunları defalarca hayal etmeme rağmen, o an yine hepsi iç içe girmişti ve ben önüne geçemediğim bu telaşla, nasıl başa çıkacağımı bilemiyordum. O sırada , telefonum çaldı. Arayan Emel'di.

''Aylaa !!! Lanet olasıyla, az önce yine birbirimize girdik, bu halde eve tıkılmak istemiyorum.'' diyordu. ''Ne olur, annemlere bir şey çaktırma ! İpek'le dağıtmazsam, sinirden uyuyamam.''

''Tamam,'' dedim hemen. Ben, annemleri ikna ederim. Tamam abla... Tamam , sen meraklanma !''

Nihayet kapatmıştı telefonu.İlişkileri hep böyleydi. Kavga ettiler mi, haftalarca sürerdi Emel'in kaprisleri.Bizimkilere bir şey çaktırmamak için de, bir süre eve gelmez,İpeklerde kalırdı ablam. 'Allah vere ki, bu kez uzun sürmesin küslükleri' diye dua ettim içimden.

Yankı, ''Ne olmuş,ciddi bir şey yoktur umarım.'' diye olup biteni öğrenmeye çalışırken , çiçek bozuğu tenli, tıknaz garson gelip, siparişimizi sordu. Açık bir çay alabileceğimi söyledim. O ise latte içecekti. Başımızda dikilen garsondan kurtulunca, ''Mühim bir şey yok.'' dedim.''Semih,yine kızdırmış bizimkini.''

Siparişlerimizi beklerken,Yankı telefonuna göz atmaya , ben de etraftaki masalara şöyle bir göz gezdirmeye başladım. Birkaç çiftin dışında, hepsi gruptu oturanların .Fakat, kızların çoğu, birer cemiyet dergisinden fırlamış gibiydi adeta. Yalnızca fotoğraflarda değil, bu kızlar belli ki her an bakımlıydı.Törpülü,uzun tırnaklar, fönlenmiş ve boyası geciktirilmemiş saçlar, rimellenmiş hatta belki takma kirpik ilave edilmiş, kıvrık kirpikler , lens mi emin olamadığım renkli gözler ve spor yaptığını kanıtlayan, mükemmel vücutlar.

Mütemadiyen, birbirinin fotoğrafını çeken bu güzel kızlardan birkaçıyla , göz göze geliyordum ara sıra. İlk andan itibaren, göz hapsine aldıkları Yankı'yı, belli ki sevgilim zannedip, hayrete düşüyorlardı ve bu beni epey eğlendiriyordu.

Onları incelerken şunu düşünmüştüm : Bir filmin fragmanıyla aynı şeydi bence, insanlardaki ilk izlenimin. Güzellik, bizim yaşımızdaki erkeklerin aradığı ilk özellikti. Başını beğenirse okuyacağı, beğenmezse bir köşeye fırlatacağı, romana benzerdi bu durum... İlerleyen sayfalarda ne var diye, kimsenin umursamadığı bir romana... ''Güzelse,tanışayım,değilse vakit harcamayım .'' demeyen ; dıştan ziyade, içe önem veren birini tanımak, büyük şanstı cidden. Ve ben, henüz o şansa erişemeyenlerdendim.

Aslına bakarsanız,kuruntum boşunaydı çünkü Yankı'nın çevreyle ilgilenir bir hali yoktu. Yemyeşil gözleriyle,gözlerimin tam içine bakıyor; havadan sudan konuşmalarına, doyumsuz gülümsemesini ekliyordu arada ...Bazen de, haftaya başlayacağımız, Ankara turu hakkında bilgi alıyordu benden. Onun için sıradan bir cumartesi, benim içinse, son nefesime kadar her ayrıntısını hatırlayacağım, her saniyenin hem kazanç hem de kayıp olduğu, gündü bu... Azar azar bitiyordu üstelik ... Ellerim avucunda, dudağıma ufacık bir buse kondurmasını, nasıl beklediğimi anlayamadığı bir gün daha eksiliyordu, bugün ömürden. Beklemek eziyetti. Şu kısa ve belirsiz ömürde, beklemenin anlamı neydi ?

KIVILCIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin