YAZAR NOTU:
Biraz karışık bir bölüm olmuş olabilir. Dikkatli okursanız olay akışını rahat idrak edebilirsiniz.
Sizinle paylaşmak istediğim bir şey var. Wattpad'den "Öne Çıkanlar" listesine girmek için teklif aldım ve bunu kabul ettim. Artık fantastik kategorisindeki Öne Çıkanlar listesinde biz de varız. Şu ana kadar yanımda olan, okuyan, oy veren ve en önemlisi yorum yapan herkese teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız. Siz olmadan bu başarıyı elde edemezdim.
İyi okumalar!
***
Güneşin vedasıyla ruhlar rüya diyarına uçtu bir bir. Sadece kalplerde başlayıp damarlarda yol bularak tüm vücudu esir alan bir yangına sahip olan ruhlar kaldı yalan dünyanın üzerinde.
Yasemin ve teyzesi de onlardan biriydi. İçlerindeki acı bir yana başkasının evinde sığıntı gibi yaşamak rahatsız ediyordu onları. Belli bir süre eve giremeyecekleri için jandarmalar eşliğinde evlerine girip kendilerine küçük bir valiz hazırladıktan sonra neredeyse temelli buraya taşınmış gibi hissediyordu. Rima'nın ailesi asıl durumu bilmedikleri için aralarındaki iletişim pek tutmuyordu. Yasemin her an pot kırabilirim endişesiyle onlarla konuşmuyordu bile. Bu görevi Rima'ya vermişti. Rima çoğu zaman ailesine kaş göz hareketiyle sormamaları gerektiğini söylüyordu; ama bu yeterli değildi.
Çift kişilik yatakta huzursuzca sağa, duvara doğru döndü Yasemin. Biraz Triskelion kolyesiyle oynadı. Ahmet Komutan'ın ona ve Hazan'a yaptığı sorguyu düşündü. İkisi de sorgudan çıktıktan sonra söyledikleri şeyleri birbirlerine anlatmışlardı. Anlaşılan o ki Ahmet onlara pek inanmamıştı.
***
Ahmet'in gözlerine baktı. Ona bir cevap vermesi gerekiyordu. Belli bir süre kafasında ne söyleyeceğini tarttı. Bu süre sonunda Ahmet sorusunu yineledi.
"Nereden bildin, anneannenin öldüğünü?"
Yasemin derin bir nefes verdi. Gözyaşlarının akmasına engel olmak için elini birkaç kez salladı ve anlatmaya başladı.
"Bazen bazı şeyler olur. Her nasıl olursa siz o şeyler olurken içinizde tuhaf bir şey hissedersiniz. Size hiç oldu mu?"
Ahmet iki saniye boyunca kıza baktı. Bu iki saniye Yasemin'e iki asır gibi gelmişti. Adam kafasını saçmalık der gibi iki yana salladığında Yasemin gözlerini kapayıp karanlığı izledi. Gözlerini açtığında devam etti.
"Ailem trafik kazası geçirdiğinde aynı şey ablama da olmuştu. Şimdi de bana oldu."
Ahmet ellerini birleştirip alnına dayadı. Nefesini verirken ağzından "Peki." kelimesi çıktı. "Melisa kaybolduğunda çığlık attığın söyleniyor. Aynı şey mi?"
Yasemin yavaşça kafasını sallarken bir damla gözyaşı gözlerine daha fazla tutunamadı ve yanağına doğru süzüldü.
"Nesiniz siz? Medyum falan mı? İfadene imzanı attıktan sonra dışarı çık ve teyzeni gönder!"
Yasemin adamın bu tavrına sinirlenmişti. İnsanlara böyle bağırıp çağırma hakkını ona kim veriyordu? Üniforması mı? Burnundan soluyarak odada bulunan diğer askerin uzattığı kağıdı alıp imzasını hızlıca attı ve dışarı çıktı.
Hazan ürkek adımlarla odaya girdi ve az önce Yasemin'in oturduğu gri metal sandalyeyi çekip oturdu. Ahmet'in suratına bakıp soracağı soruyu bekledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEPELERİN KIZI
FantasíaKaranlık yükseliyor. Drunemeton bir mıknatıs gibi kötüleri kendine çekiyor. Sayısız intihar ve sayısız kurban ediliş... Yıllardır bulunamayan bir katil... Ablasını öldüren kişiyi bulmak için ant içmiş bir kız... Bir ölüm perisi... Tepelerin Kızı... ...