Sabah sabah ne bu gürültü?! Off anne. Kahretsin bu gün altın günü. Hemen kaçmam lazım ama Nasıl. Esma desem bu gün cumartesi sevgilisiyledir. Aslı desem hayatta gelmez. Bakalım başka kim var... Tek çare Demir. O da gelmez ki ama ben bir arayım gene de.
"Efendim."Dedi Demir.
"Naber."
"İyi senden"
"İyi sayılır gelip beni kurtarırmısın?"
"Kanka ben anneme yardım ediyorum. Yoksa gelirdim Cidden. Ama üzgünüm annemi tanıyorsun."Dedi.
"Hmm. Neyse o Zaman sana kolay gelsin görüşürüz."dedim.
"Sana da iyi eğlenceler görüşürüz."Dedi ve kapattı telefonu. Kim kaldı ki başka. Yo yo yo... Ona kalmış olamam. Emre...
"Alo. Emre. Nasılsın?"
"İyi ne oldu gene?"Dedi ukala bir tavırla.
"Şey... Beni kaçırır mısın?"dedim hızlıca.
"Nasıl yani bana mı aşıksın?"Dedi birden. Şaşırmıştı. Bende...
"He canım kaçır da evlenelim Allah ım ya... Oğlum delimisin sen. Evde altın günü var diyorum kurtar beni diyorum. Anlıyor sen beni."dedim.
"He... Desene kalbim duracak tı. Birden dedim. Bu çirkin kız bu yakışıklı. Karizma. Bir erkeğe Nasıl aşık olur. Dedim. Yani kalbim duruyordu."
"Ha ha ha. Çok komik. Neyse sana ihtiyacım yok bay bay.!"dedim ve kapattım. Beni durduracağını zannediyordum ama benden önce kapattı. İnanamıyorum. Kaba şey. Yeniden aramamak adına kendime söz verdim. Tabii kendime verdiğim sözleri ne Zaman tuttum ki. Telefona giden elimi diğer elimle tuttum.
"Hayır hayır hayır..."derken elimi ger çektim. Tabii bir kaç saniye sonra. Etrafı yalandan inceledim ve telefona koştum hemen.
"Aradığınız kişi arayacağını bildiğinden telefonu katmıştır lütfen bir daha asla denemeyiniz dır dır dıt"Dedi ince bir sesle.
"Mal mısın? Özür özür gel beni al burdan lütfen lütfen lütfen..."dedim.
"Tamam bekle geliyorum. Ama benim istediğim yere gidicez."Dedi."Tamam"dedim çaresizce. Telefonu kapattım.bir kaç saat sonra annem içeri girdi ve.
"Arkadaşın gelmiş. Seni almaya. Bizde seninle kahve içip fal bakacaktık neyse bir dağdakine."dediğinde içimden sevinç çığlıkları atarken yüzüme yalandan hüzün yerleştirdim.
"Değil mi bir dahakine."dedim başımı öne eğerek odadan çıktığımda. Aşağı indiğimde arabanın kapısına yaslanmış bini bekliyordu. Beni görünce toparlandı ve arabanın etrafında dolaşıp şöför koltuğuna oturduğunda bende yanına oturdum. Bana bakmadan arabanın motorunu çalıştırdı. Gözlerin de biraz da olsa öfke vardı. Telefonuna mesaj geldiğin de telefonuna aldırmadan. Gaza daha da yüklendi. Korkmuştum ve emniyet kemerimi taktım. Telefonum çaldığın da bilmediğim bir numara olduğunu gördüğümde kaşlarımı çattım. Telefonu açtım ve "efendim?"dediğimde neşeli bir kız sesi çıktı telefondan.
"Ezgi beni hatırladın mı ?"diye sorduğunda kaşlarımı kaldırdım. Ve hatırlamaya çalıştım. Ama hatırlamadım. Sesi tanıdık geliyordu. Ama... Çıkartamıyordum. Ama hatırlamadığım kişinin sesi... Eskilerden olduğunu biliyordum. Ve annem ve babam yüzünden geçmiş dosyalarımı karıştırmayı istemeyerek cevap verdim.
"Üzgünüm ama kim olduğunu hatırlayamadım. "Dedim hanım kızı ses tonumla.
"Gerçekten mi? Zaten beklemiyordum."dediğinde sesi gayet düzdü.
"Kimsin peki?"diye sorduğumda Emre'ye baktığım da arabayı durdurmuştu ve soran gözlerle bana bakıyordu.
"Ben... Yarın saat ikide sana konum attığım yere gelir misin?"diye sordu. Merakıma yenik düştüm ve kabul ettim.
"Tamam. Ama bana adını söyler misin?"dedim.
"Hayır. Söylemicem. "Dedi. Sinirleniyordum.
"İp ucu versen. "Dedim.
"İpin ucu yok ki."dediğince gerçekten sinirlendim.
"Beni sinir etmeye mi çalışıyorsun?"diye çirkeflendiğimde. Kıkırdadı.
"Bu halini görmeyi çok isterdim."Dedi keyifle.
"Bende gelip saçını çekmek isterdim."dedim sinirle. Emre'ye baktığım da mavi gözleri yumuşamış ve benim bu halime gülüyordu. Neresi komik ti ki?
"Bunu bir tek bende uyguladığını sanıyordum."Dedi. Nasıl yani. Ben bunu bir tek... Hayır Can'ım o olamazdı değil mi? Bir süre konuşmadan durdum ve telefonu tutacak gücümün kalmadığını anladığımda telefonu kulağımdan çektim ve kapattım. Oydu. Yada değildi. Bilmiyorum ya da biliyorum. Onunla iletişimi tamamen kestikten sonra. Onun değerini anlayan ben yıkılmıştım... Emre Kocaman açılmış gözlerime bakarak ne olduğunu sordu. Onun sorusuna cevap vermedim ve eve gitmek istediğimi söylediğimde. Anlayışla karşılayacağını sanmıştım ve öylede oldu. Emre'nin neye sinirlendiğini düşünmek yerine onun benden istediği şeyi merak ediyordum. Onla her ne kadar kavga etsek de -tabii ben vuruyordum o bana vurmuyordu bile- bir konuda ortak nokta bulup yeniden barışmamız an meselesi oluyordu. Ve ben onunla ilk konuşmaya başladığımda nedense annemle babamın ayrılmasını unutuyordum ve ben hep gülüyordum düşünün hiç gülmeyen ben hep gözleri dolan ben. Artık gülüyordum. Tabii salak ve safın önde gideni ben onun değerini onla arayı açmışken anlamıştım. Ne kadar. Salaktım ya da iyiliğimden. Onun deyişi ile iyi kalpliydim. Ama ben delinin önde gideniydim. Belki şimdi dördümüz takılıyorduk. Ama ben ondan kötü bir elektrik alıyordum. Ve onunla konuşmak istemiyordum. Hala aynı duyguyu hissetsem de. Aslı'nın zoraki lafları ve Esma'da aynı şekil yapınca. Sadece vicdan yapmıştım. Ama ben gene de onunla konuşmayacaktım. NET. Onu ailemi unutmak amacıyla kullanıyordum sadece o kadar. Gerçekten çok zekiyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇİM SENİN
Teen FictionEzgi'nin parti hayatının başlangıcı olan üniversitede Esma ve Aslı ile geçirdiği süreç, mücadeleleri ve SEÇİMLERİ...