Vay bu başıma gelenler!

886 73 31
                                    

Gülnihal Pare

'' Kızım valla billa bu sefer ki farklı! Ne var gidip bir konuşsan ? Olmazsa sepetlersin zaten.''

Al işte, yine kız kurusunu bitirme operasyonu başladı!

'' İşim var diyorum Ceroş, anlamıyor musun acaba ? ''

'' İş dediğin şey, bir ayda beş kilo verdiren mucize diyet mi ?''

Oha! Nereden bildi ki bunu ? Odamın bir yerine falan kamera mı taktırdı yoksa bu kız ?

'' Nereden bildin ? '' dedim boş bulunup. Hemen akabinde kulaklarımı tırmalayan tiz bir kahkaha duydum.

'' Bugün günlerden pazartesi şekerim. Sen her pazartesi diyete başlar, ertesi gün tövbe ederek bozarsın. İstikrarının hiç kaideyi bozmadığı tek canlı türüsün. Hiç sekmiyorsun tatlım, hem de hiiiç.''

Aman ne komik ne komik! Utanmadan gülüyor bir de. Böyle arkadaş düşman başına. Evlendirme kurumu gibi. Ama bir kendine yaramıyor. Yaramadıkça da bize sarıyor. En iyisi hat çekmiyor numarası yapmak. Vallahi de billahi de çok zeki kızım ha! Benden cidden korkulur.

'' Alo. Ceroş. Sesin gelmiyor canım. Alo...Alo...Cer...Cer...'' deyip eko yapa yapa suratına kapadım. Tekrar arama ihtimaline karşılık da telefonu sessize aldım. Çantamı da alıp sırtladığım gibi evden çıktım. İyi gelmez miydi hiç deniz havası, bebekte üç beş tur atıp sinema yapmak, sonra da manzaraya karşı kahve içmek! Halis muhlis Türk kahvesiyse bir de. Mis mis! Bugün de programım vardı işte. İşsizlik bazen güzel şeydi doğrusu. Hele özgürlük. Yemeğin üzerine yenilen çikolata neyse benim için de bu ikili oydu. Sadece bir şeye endekslenmek ya da sadece bir şeyi delicesine istemek bana göre değildi pek. O yüzden belki de şu aşk denilen şeyi saçma buluyor, evlilik denen şeyden de kaçım kaçım kaçınıyordum. Gören de beni nikah masasında eşi olacak adam tarafından sap gibi ortada bırakıldı sanır. Ama ne bileyim, birine bağlanmak, hayatını ona göre şekillendirmek bence biraz şeyce...Kızmayın bana ama aptalca...Ama bekarlık öyle mi ? Kafa nereye sen oraya! Hesap verme derdin yok, faturalar yok, yüklü gelen kredi kartı ekstresinden sonra ananın evinde de böyle miydin diye dır dır eden, aldıklarını burnundan getiren, başına kakan adam yok; üstüne üstlük merteben de sultanlık. Baban el üstünde tutuyor. Kardeşin varsa şayet her ayak işini o görüyor. Annen desen iki dudak büzdün mü kıyamıyor sana. Huysuz ve tonton anneanneniz varsa yüksek meblağ harçlıklarla her ay cebinizi doluyor...Ama kocanız varsa kızlar, üzgünüm, hayat mottonuz hep; no parti yes kavga gürültü patırtıdan ibaret. 

Hal böyle olunca tabii daha bir uzaklaşıyordum bu duygudan. Her şey sanki çıkar üzerine kurulmuş gibi geliyordu gözüme. Öyle bir çağda olduğumuzun sizler de farkındasınız da ben gibi pat küt diyemiyorsunuz. Hatta sırf kırmamak için kırılmayı göze alıyorsunuz. Bence değmez. Bazen her şey olacağına varmalı. Çok zorlanmamalı. Yani el alem şunu dermiş, bunu dermiş safsatalarıyla yaşanmamalı. Asıl maharetin kendin gibi olmakta olduğu hep kulaklarımıza küpe olmalı. Ben hangi sevabım karşılığında böyle ödüllendirildim bilmiyordum ama mutluydum; bir başıma, kendi köşemde, kendi kendimi mutlu ederek...Tabii bu durumdan ben kadar mutlu olmayanlar da vardı ki gördüğünüz üzere onlar da kuyumu kazmakla meşgul. Ama halledecektim bir şekilde bunu da, inancım tamdı yani. En azından kendi ezber yargılarım gelip bana en sillesinden güzel bir tokat atana kadar...Hikayem de böyle başladı zaten; büyük konuşmakla...

******

'' Gülnihal, her zamankinden mi ? ''

''Aynen mavişim, her zamankinden.''

Daimi müşteri olmanın ayrıcalıkları işte. Leb demeden leblebiyi önüne servis ediveriyorlar.

'' Nasılsın görüşmeyeli ? '' diyen Mükerrem ablaya öylesine gülümseyip işi alaya vurdum.

GÜLNİHAL-TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin