Kafa Karışıklığı

373 49 0
                                    

Gülnihal Pare

Behçet, Alihan bey gittiğinden beri başımın etini yiyordu. Abuk subuk sorular soruyordu. Hayır, güya buraya kafa dinlemeye gelmiştim ben değil mi ? Annemden sonra bir de onu çekemeyecektim. Gülperi hatunla da atışmıştık zaten. Haksızken kendini haklı çıkarmayı nasıl başarıyordu bilmiyorum ama içim hiç rahat değildi. Adamı bir kovalamadığım kalmıştı. Halbuki ne kadar da iyi niyetli bir yaklaşımda bulunmuştu. Sadece tam kaçmışken ve bunu başardığımı sanırken yeniden beni zahmetsizce bulmasına, yani ulaşmasına takılmıştım sanırım. Kafamın içi de sütlacın dibi tutmuş kazan gibiydi zaten. Güya buranın havası beni biraz olsun açacak, kendime getirecekti. Oysa nereye kaçarsam kaçayım, kime ne dersem diyeyim, bir yerde kendime çarpıyor ve kabullendiğim gerçeklerle alaşağı olup uslu çocuklar gibi yerime oturuyordum.

Gitmeden evvel okul işini de konuşmuştuk. Benim için yaptığı fedakarlıkların haddi hesabı yoktu ama bunca zahmete neden girdiğini anlayamıyordum işte. Ben buna değecek ne yapmıştım ? Aksine onu kandırmıştım. Olmayacak, yaşıma yakışmayacak, boyumdan büyük işlere kalkışmıştım. En basitinden oyun oynamıştım. Gerçi o biliyordu çoğunun sebenini ama olsun, sonuçta bu benim amacımı tümden söküp atmıyordu. Buna rağmen adam son derece insancıl davranmıştı bana karşı. Belki de beni böyle eziyordu; iyiliklerimi Gülnihal bilmezse Hâlik bilir, diyordu...

Ama olmazdı işte, kabul edemezdim. Bunca olanın üstüne, hiçbir şey olmamış, benden parçalarımı almamış gibi davranamazdım. Bir tek ikizler burcu oluşuma güvenemiyordum. Retroya metroya bakmadan değişkenlik gösteren kararlarımla meşurumdur da. Umarım bir imzamı da buraya atmam. Ünüm mümkünse bu alanda kendime has kalsın. Böyle böyle geçirdim günlerimi işte Yalova'da. Behçet tüm günü beni neşelendirmek için şebeklikler yaparken bile kafamı yataktan çıkarmadım. Kolumdan sürüyerek çıkardığı zamanlar da dün gibi hatırımdaydı ki yine öyle günlerden birindeydi. Ellerini enerjik haliyle tempo tutarak birbirine vururken mızmızlandım ama nafile bir çabaydı. Tüm bunlara rağmen yine de direndim. Depresyona direnir gibi direndim buna. Aldığım bir iki kiloya da atıfta bulununca kendimi salmaktan vazgeçtim ve onu şaşırtarak bu kez zorlanmadan yataktan zıpladım.

Beraber sahil tarafında yürüyüş yaptık biraz. Bugün diğer günlerin aksine pek sessiz oluşunu da tabii kendimce artık pes ettiğine yoruyordum. Meğerse Behçet'in hain planlarına kurban gidiyormuşum da haberim yokmuş, a dostlar...E, tabii bu kadar sessizliğin altından bir bit yeniği çıkacağı belliydi. Beni soslu mısır almak için terk ettiğinde fark ettim yanımdaki hareketliliği. Sonra da inanamayarak birkaç defa daha baktım yanımdaki yüze. Alihan beyin burada ne işi vardı yahu ? Gitmemiş miydi bu adam ? Yüzümdeki mimikler, dünya mutfağındaki bazı tatları tadar gibi şekilden şekile girerken ve kendini en leziz haliyle ona sunarken kafa karışıklığımı bir çırpıda geride bıraktım ve Behçet'e bakındım. Az ileride bize elini salladığını görünce dişlerimi sıktım. Onu müsait bir anda öldürecektim. Beni bu pasaklı halimle, onun spor kıyafetlerinin içinde adama servis etmesinin bedelini çok kötü ödecektim ama şimdilik esaslı sorunumuz o değildi. Yanımdaki adamdı. Ben kadar sessizce, ileriye bakan, denizi izleyen o adamdı. Alihan beydi.

'' Siz gitmediniz mi ?''

Dakikalar sonra dilim çözümlendi. Bakışmaktan nefret ederdim normalde ama onda hiç de öyle şeyler olmuyordu. Aksine çok hoşuma gidiyordu. Değişik bulduğum gözleri yine kaz ayaklarıyla beraber harekete geçince yanaklarımın da içimin ısısıyla beraber mikrodalga misali ısındığını hissettim. Bu kadar yemek ve fırın muhabbetimin üstüne fazlasıyla acıktığımı anlamış olduğunuzu varsayıyorum. Ama bu iştah açıklığımın Alihan beyle zerre alakası yoktu. Müsaade edin de az da olsa kendimi kandırayım. Yoksa adamı yürüyen Cheeseburger olarak görmem içten bile değil...

GÜLNİHAL-TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin