FİNAL-1

449 46 0
                                    

Gülnihal Pare

Aslında söze nasıl ya da nereden başlayacağımı ben de bilmiyorum. Otuz yıldan önce bu yola çıktığımda da böyleydim. Beni nelerin beklediğini, kim olduğumu ya da kim olacağımı, hayatın beni nasıl şekillendireceğini de kestiremiyordum. Ama bu beni yolumdan döndürmemişti. Ya da önüme çıkan o engeller beni yıldırmamıştı. Çünkü biliyordum ki, kimse düşmeden öğrenemiyordu yürümeyi. Ben de düştüm arkadaşlar; düştüm ama ertesi sabah da aynı yerden kalkıp koşmaya, o tempolu hayata, insanların arasına karışmaya devam ettim. Biliyorum, çoğunuza göre garip bir kızım. Anlaşılması zor bir insanım. Yaşına göre biraz daha çılgın, iflah olmaz biriyim. Normalde bu yaşlarda benim olgun olmam, en azından öyle düşünmem gerekir. Ama işte bazen bu o kadar kolay olmuyor.

Misal annem ve Ercan beyi yaptıklarından ötürü hâlâ bile affedebilmiş değilim. Hani kendime olanı bir şekilde pas geçiyorum da, Alihan'a yapılanlar mümkünü yok aklımdan çıkmıyor. İki tarafın da onu çıkarları konusunda kullanmasını hazmedemiyorum. O ben kadar takılmıyor gibi görünüyor ama içten içe bu halde olmamıza üzüldüğünün farkındayım. Daha da açacak olursam, Behiye hanım, kardeşim, ben ve Alihan bu yaşananlardan sonra babamın evine taşındık. Yaklaşık üç haftadır da gül gibi geçinip gidiyoruz. Mutluyuz da. Ama işte bir yerden de yarımız.

Annem ve Ercan bey büyük uğraş veriyor bu masaya dahil olmaya. Her gün bir şekilde yol da yapıyorlar ama biz işte bayağı inatçıyız. Babam ve kardeşim de en az ben kadar öfkeli anneme. Alihan da keza babasına. Behiye hanım desen hep bizim yanımızda. Torunu kadar benim de üzerime titremesi hoşuma gitmiyor diyemem. Kaldı ki ben de onu çok seviyorum. Güllü nenemden sonra kadının sevgisi ilaç gibi geliyor. Her ne kadar böyle desek de kardeşim de, ben de en çok onu özlüyoruz. Anneme karşı kapı duvar olsak da onun yeri bizde başka. Onun da biz de emeği çok. O yüzden gizli saklı annem pazara, oraya buraya gittiğinde gidip bir görüyor ama sıkı sıkı da tembihliyorduk söylememesi adına. Ercan bey desen bizi çok şaşırtan bir karar almıştı. O evimizi almak için annem kadar bin bir dolap çeviren adam gitmiş, yerine daha mülayim ve insancıl kararlar alan bir adam gelmişti. Şirketinin batmasına sebep olabilecek bir karara imza atıp son projeden, sırf Alihan ve benim için çekilmiş, evimizi de geri iade etmişti. Haliyle karşı taraflarda mağdur olmalarından ötürü dava açmışlardı. İşleri iyicene durulmuştu. Gözünden sakındığı ve uğruna oğlunu kaybetmeyi bile göze aldığı şirketinin elinden gitme ihtimali bile vardı ama onun tek derdi Alihan'dı. Hatta bir keresinde benim yolumu kesmişti. Konuşmak isteyince de onu kıramamıştım. O gün anlatmıştı, bu işten vazgeçtiğini, oğlunu geri istediğini. Bir baba olarak haline gerçekten üzülmüştüm ve Alihan ile de konuşmuştum. Ona her şeyi anlatmıştım. Bir şans vermesini istemiştim. En azından dinlemesini söylemiştim. Ama o da herhalde benim annemle barışmamamdan ötürü aynı şekilde karşı çıkıyordu. Ben üzgünken kendine mutluluğu bile çok gören bir adamdı. Bu da öyle bir inatlaşmaydı aslında. Farkında olduğum için çabalıyordum ama doğrusunu demem gerekirse, çok sevgili yol arkadaşım da en az ben kadar inatçıydı. Herkesin hak ettiğini yaşadığını söylüyordu bazen acımasızca. Oysa daha o an içimize kaya taşı büyüklüğünde bir ağırlık oturmuş oluyordu. Gözlerimiz ele veriyordu o yosun tutmuş, tortulaşmış acılarımızı...

Hâl böyle olunca, hani başında dediğim olay var ya, işte o bir türlü gerçekleşemiyordu. Önümde upuzun bir yol olsa da, ben kendimde kalkıp yürüyecek, koşacak mecal bulamıyordum. Sevgilim, babam, kardeşim hatta Behiye hanım böyle yalandan tavırlar takınıp mutluluk pozları verdikçe içim acıyordu. Şey gibi düşünün bunu; gün ışığıyla beraber herkesin içinde perde çektiğiniz o acılarınızın geceleyin karanlıkla beraber üzerinize çökmesi ve sizin o fotoğraflara sarılarak ağlamak istemeniz. Biz aile olarak haftalardır bu travmayı yaşıyoruz. O eksik fotoğrafı kollarımızın arasına sığdırmaya çalışıyoruz ama yine de göze batıyor o boşluklar. Misal ilk bir arada yediğimiz akşam yemeğinde iki fazla tabak eklemiştik kardeşimle beraber, sonra Alihan üç diye düzelmişti onu. Ondan sonra uzun, dalgın bir bakışma olmuştu aramızda. Kimseden çıt çıkmamıştı. İştahlar daha yenilmeden kaçmıştı. Bir gecede, ki ben düzenli bir insan olmama rağmen fazla dağınık yatardım; üstümü açmıştım. Üzerimi örten Behiye teyzeyi annem sanıp gülümsemiş ve ona teşekkür etmiştim. Fark ettiğim andaysa kafamı toparlamaya çalışmıştım. Kardeşim bazen bana anne diye sesleniyordu. Babam yemeklerine bakıp burukça gülüyor, muhtemelen bu konuda yaptıkları kavgaları hatırlıyordu. Behiye hanım, geçmiş anılarını anlatıyordu. Bir şekilde de konu Ercan beye ve onun Alihan'ın üzerine haddinden fazla titremesine geliyordu. O bağdan bu noktaya nasıl geldiklerini aklım almıyordu. Behiye hanıma da hiç sormamıştım. Haddim değil gibi gelmişti. Alihan da pek konuşmayı sevmiyordu. Sadece işte gelinlik mevzusunu biliyordum. Ha bir de, mezuniyet töreni olayını. Bunun için de aklımda bir şeyler vardı tabii. Benim mezun olacak olmam da çok büyü payı olacağı için onunla beraber kep fırlatma niyetindeyim; ha sonrasında da sıra nasip olursa düğünümüze gelirdi...Kaldı ki Alihan da tekrardan birkaç üniversiteye başvurmuştu ama henüz gelen olumlu bir cevap yoktu. E beni deseniz, mezun bile olmadım ki işim olsun. Ha deyince de olmuyor böyle şeyler. Gerçi Alihan'ın arkadaşları aracı olabileceğini söylemişti ama ben torpil işlerini sevmediğimden direkt karşı çıkmıştım. Babam desen bu kadar boğazı nereye kadar doyurabilirdi ? Kardeşimin masrafları yetiyordu zaten canına. Behiye hanımsa her şeyi oğluna devrettiğinden dolayı dımdızlaktı. Hoş, aksi de olsa Ercan bey zor durumdaydı. Olmasaydı da bizim onun parasıyla işimiz olmazdı. Durum böyle olunca, bizim bir başına aldığımız evlenme kararı da sekteye uğradı. Bir ev kurmak, hele de sıfırdan çok zordu. Ben Alihan da kendini sıksın, bir de böyle konularla kendini üzsün istemediğim için elimden gelen şirinliği yapıyordum. Bazen onu delirttiğim de oluyordu; ama yine de beni sevmekten vazgeçmiyordu. Bazen adımı söylemesi bile yetiyordu, eriyip gitmeme. Zıt ama klas bir çift olmuştuk. Açıklarımızı beraber örtüyor ya da tamamlıyorduk. Onu utandırmayı hiç istemediğim için ayak uyduruyordum düzenli yaşamına ya da tam tersini o yapıyor, bana uyuyordu. Zaten birbirini sevmek de böyle bir şey değil miydi ?

GÜLNİHAL-TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin