Karanlık

53 6 3
                                    


Kulağımın dibindeki sinek vızıltısıyla huzursuzca gözlerimi açtım.

Karanlık...

Hiçbir şey göremiyordum. Tekrar gözlerimi yumup açtım. Yok. Siyahtan başka hiçbir şey göremiyordum.

Ellerim sırtımdaydı. Sanırım bağlanmıştı. Parmaklarımı hareket ettirerek ipi bulmaya çalıştım ama olmadı. Yan şekilde soğuk bir zeminde yatıyordum. Bacaklarımda aynı ellerim gibi bağlanmıştı. "Kimse yok mu?" diye bağırmaya çalıştım. Çıkan tek şey mırıltılardı. Ağzımda bağlanmıştı.

Yerde debelenmeye başladım. Her yerim ağrıyordu. Özellikle sol omzumda inanılmaz bir ağrı vardı. Yorgundum. Uykum vardı ve açtım. Sanki sonsuza kadar uyusam bile yine de uykum olacakmış gibi. Enerjim yoktu.

En son ne olmuştu?

Balkonda Martin'i gördüğümü hatırlıyorum. Birinin üzerinden kalkıp bana doğru gelmeye başladığında kaçacak fırsatım bile olmamıştı. Elindeki bir şeyle sol omzuma vurmuştu. Sadece birkaç saniye görmüştüm, yerde kanlar içinde yatan Kevin'ı. Ağzında kanlar vardı. Gözleri bende sabitlenmişti. Kevin iyi midir?

Bana ne olduğunu bilmiyorum. Neredeydim ben? Neden kimse yoktu? Kaçırılmış mıydım?

Belki ateşi kullanarak ellerimdeki ipi yakabileceğim aklıma geldi. Ellerimde ateşin oluştuğunu hissetmeye çalıştım. Gücümü sonuna kadar kullandım ama nafile. Hiçbir şey olmuyordu. Neden?

Çok uzun bir süre öylece yattım. Hangi günde olduğumuzu hatta gece mi gündüz mü olduğunu bile bilmiyordum. Gördüğüm tek şey karanlıktı.

Boşlukta gibiydim. Sürekli düşüyorum bir türlü yere çarpamıyordum. Ne bir ses ne bir ışık... Kafamda binlerce soru... Binlerce düşünce...

Öylece yatıyordum. Şuan amcam ve teyzem neredeydiler? Neden beni aramıyorlardı? Akademide bir sorun mu vardı? Onlara verdiğim barış sözünü tutamamış mıydım?

Martin neredeydi? Onunla konuşmam lazımdı. Ya da konuşmadan direk ateşle yaksa mıydım? Suda boğsam, rüzgarda uçurup okyanusa fırlatsam? Toprağın altına diri diri gömsem daha mı iyi olurdu?

Martin ile ilgili aklımdan geçen bir çok psikopatça düşünce vardı. Ondan nefret ediyordum. Bu işlerin altında kesin onun parmağı vardı. Umarım Nicolas ve Andre iyilerdir. En son benimle birlikte olan onlar vardı.

Ve tabiki Kevin... Umarım iyisindir Kevin... İyi olmalısın Aras... Yüsra için...

Günler geçiyordu. O kadar canım sıkılmıştı ki kafayı yemek üzereydim. Olduğum yerde biraz sürünüyordum ama bu sol tarafıma daha çok acı veriyordu. Bacaklarımda yara olduğunu hissediyordum. Odadaki kan kokusu gittikçe keskinleşiyordu. Yaralıydım.

Sürekli uyuyordum, başka yapacak bir şey yoktu.

Açlıktan enerjim bitmişti. Susamıştım...

Ve uzun zaman sonra ilk defa bir ses duydum.

Click... Click...

Kapı açılma sesi, uzun zamandır ses duymayan kulaklarıma oldukça gürültülü gelmişti. Kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Hafif bir ışık bulunduğum yeri aydınlattı. Gözlerimi kırpıştırdım. Burası oldukça büyük bir odaydı. Zemin betondu. Duvarlar ise gri-siyah karışımıydı.

Ayak sesleri duydum. Tek kişiydi. Odadan içeri girip anahtarı cebine koydu. Benim olduğum yere gelmek yerine önce odanın öteki tarafına gitti seri adımlarla. Yere eğildi, bir şeyler yaptı. Ne yaptığını anlayamadım. Sırtı bana dönüktü.

Dikkatlice bakınca orada da yerde duran bir şey vardı. Bir insandı galiba. Bunca zamandır onu nasıl fark etmemiştim? Belki de ölmüştü... Demek ki yoğun kan kokusu sadece bana ait değildi.

Çömeldiği yerden kalkıp bana doğru geldi. Ayakları büyüktü. Adımları da öyle...

Ona baktığımı görünce bir küfür mırıldandı. Yanıma iyice yaklaşıp çömeldi. Anlamaz bakışlarla bana bakıyordu. Ağzım bağlı olmasına rağmen mırıltılar ile tepki vermeye çalıştım. Arkasından ışık vurduğu için yüzünü kestiremiyordum. Eliyle suratımı tuttu ve sağa sola çevirdi. Gözlerimi kocaman açarak mırıltı çıkarmaya devam ettim.

-Chris!

Adam olduğu yerden kalktı ve kapıdan dışarı çıktı. Kapıyı hafif aralık kalacak şekilde bıraktı. İki kişiydiler. Yanıma gelen adamın adı Chris'ti.

-Kız ölmemiş yaşıyor. Bilinci açık.

Benden bahsediyorlardı. Daha iyi duyabilmek için sürünerek kapının olduğu tarafa ilerlemeye çalıştım.

-Çocuk nasıl?

-O neredeyse ölmek üzere. Fazla dayanmaz.

Yerde yatan kişiye baktım. Onunda elleri kolları ve ağzı bağlanmıştı. Ayrıca gözleri de bağlanmıştı. Sanırım buraya gelirken bilinci açıktı. Yolu görmesin diye bağlamış olabilirlerdi.

Derin bir uykuda gibiydi. Bunca zaman nasıl anlamamıştım bu odada olduğunu?

-Andre'yi ikna edemiyoruz, dedi birisi.

Kulaklarımı kabarttım ve iyice yaklaştım kapıya. Bahsettikleri Andre o muydu acaba?

-Geldiğinden beri işkence odasında ...

Sesler bir anda kesildi. İşkence odası? Andre?

Chris denilen adam yine yanıma geldi ve ayağıyla karnıma tekme attı.

-Lanet, bizi dinliyormuş!

-Kapıyı neden kapatmadın? Dedi öteki gür sesli adam.

-Unutmuşum sanırım, dedi.

Karnıma yediğim tekmeyle aç olan karnım iyice içeri girdi. Acıdan kıvranırken ikisi de odadan çıktılar.

Tam kapıyı kapatacakları sırada duyduğum kelime ile tüylerim diken diken oldu.

-Şimdi ne yapacağız Oswald?

Oswald Morris...

Ölmemiş miydi?

Düşlerin Ötesinde (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin