Kaçış

37 7 2
                                    

Odanın kilidi açıldı ve içeride ayak sesleri yankılandı. Ses gittikçe yaklaşıyordu. Gözlerim kapalı uyuyor gibi yapıyordum.

-Evet Andre, nasıl hissediyorsun kendini?

-Sayende Chris, çok daha iyiyim.

Andre'nin sırıttığını hissedebiliyordum. Ve, o karanlık odaya gelen Chris bu adamdı.

Sonra bir tokat sesi geldi. Ardından birkaç tekme sesi. Andre'nin acıyla soluduğunu duyuyordum.

-Benim adımı o lanet ağzınla sakın bir daha anma, diye tısladı Chris ve Andre'ye bir kez daha vurdu.

Gözlerimi açmamak için kendimi zor tutuyordum. Eğer şuan element gücüm olsaydı Chris çoktan kül olmuştu.

-Bu kız hala uyanmadı mı? Diye sordu Chris.

-Hayır, ancak birinin adını sürekli sayıklayıp durdu. Kevin diye birini. Kim o? Diye sordu Andre umursamazca.

Birkaç dakika sessizlik oldu. Sanırım Andre'nin kanını alıyordu.

-O öldü, dedi.

-Neden? Diye tekrar sordu Andre.

Chris küçük bir kahkaha attı.

-Seninle aynı sebepten, ancak o senden daha kötü durumdaydı ve erken pes etti. Bizimle ortak olup güçlülerin yanında olacağına, aciz ve gereksiz insanların yanında oldu. Prensesin yanında olan herkes ölmeyi hak ediyor!

-Peki şimdi cesedi nerede? Dedi Andre.

-Niye, yanına mı gitmek istiyorsun? Merak etme bu senden son kan alışım, eğer büyü yine başarısız olursa kendini onun yanında denizin dibinde bulacaksın!

Denizin dibi...

Öfke tüm vücudumda yayıldı. Kaskatı kesilmiştim. Sinirden çenemin titrediğini hissettim. Chris iki adım atıp yanıma geldi ve kolumu tutup şırıngayı batırdı. Canım çok acımıştı ama umurumda değildi.

Çıt!

İğneden gelen sesle Chris geri çekildi.

-İğne kırıldı, dedi.

Kolumda bir şeyler yapmaya çalışırken gözlerimi hafif araladım. İğnenin ucu kolumda kalmıştı ve Chris iğneyi çıkarmaya çalışıyordu.

Vücudum sinirden kaskatı kesildiği için böyle olmuştu galiba. Aldırış etmedim.

O kolumla uğraşırken Andre'nin elleri çoktan çözülmüştü bile. Ne kadar güçsüz olsa bile ateşi kullanarak demiri eritmeyi başarmıştı.

Andre'ye baktım. Emrimi bekleyen bir asker gibiydi. Chris iğneyi çıkaramayınca iğnenin takılı kalan derinin altından beri başka bir iğne sokmuş, bildiğin kolumu kurcalıyordu. O kadar acıyordu ki, gözlerim sulanmıştı.

Ve Andre'ye beklediği işareti verdim. Sandalyeden ayağa kalkıp Chris'e güçlü bir tekme attı. Yere düşen Chris'in üstüne çıkıp yumruk üstüne yumruk attı. Chris daha sesini çıkaramadan bayılmıştı.

Andre Chris'in cebinden anahtarları alıp ellerimdeki ve ayaklarımdaki kilitleri açtı. Ayağa hızlıca kalkınca birden dengemi kaybettim ve yere düştüm. Yürüyecek gücüm bile yoktu. Andre yanıma gelip çömeldi. Beni kucağına almaya çalışıyordu.

-Dur Andre, dedim. Sonra yerde duran şırıngaya baktım. İhtiyacım olan tek şey biraz kan...

-Bana kanını getir, dedim.

Andre'nin bakışları değişti. Şaşırmıştı. Ama buna zaman yoktu.

-Çabuk ol, diğerleri gelebilir, dedim.

Andre ne yaptığımı anlamasa da bana güvenip şırıngayı getirdi. Titreyen ellerimle şırınganın iğnesini çıkardım ve Andre'nin kanını ağzıma sıktım.

Lütfen... Lütfen kusmayayım!

Kanı hızlıca yuttum ve olacakları beklemeye başladım.

Andre tam karşımda merakla bana bakıyor, bende ona bakıyordum.

Ve işte muhteşem tat. Sadece bir yudumluk enerjim...

Vücudumdaki harika değişimi hissediyordum. Enerjim ve gücüm geliyordu. Yavaşça ayağa kalktım. Andre de benimle birlikte kalktı.

Avucumu öne doğru uzattım ve oluşan aleve baktım.

Kim demiş elementleri kullanamam diye...

Andre bendeki değişimi büyük bir şaşkınlıkla izliyordu.

-Hadi gidelim, dedim Andre'ye

Kolumdan tutup beni durdurdu.

-Hayır, bizi büyüyle izliyorlar. Önce onların büyüsünü bozmalısın.

Andre haklıydı. Dışarı çıktığımız anda kaçtığımızı anlarlar ve peşimize adam takarlardı.

Gözlerimi kapatıp, izleme büyüsünü hayal ettim. Aynı Matt'i iyileştirdiğim zaman büyüyü aklımda bulduğum gibi, izleme büyüsünü de aklımda buldum. Kelimeleri tersten okuduğum zaman üzerimizdeki izleme büyüsü kalkacaktı.

Ben bununla uğraşırken, Andre dolapta bir şeyler arıyordu. Bulduğu şırıngaları koluna batırıp kendi kanını aldı.

-Büyüyü kaldırdım, dedim.

Andre yanıma geldi ve kan dolu iki şırıngayı uzattı.

-Al bunları da iç, daha çok güce ihtiyacın var, dedi

Sessizce gülümsedim ve şırıngaları almadan kapıya yöneldim.

-Bana bu kadarı bile fazla, hadi gidelim artık, dedim.

Andre'yi ikna etmek ne mümkün. Zorla(!) içtim iki şırıngayı da.

Sonunda kapıdan çıkıp ince bir koridorda ilerledik. Nereye gittiğimizi bilmiyordum, sadece hislerimi takip ediyordum.

Birkaç dönemeçten döndük ve iki tane iri yarı adamla karşılaştık. Adamlar bizi fark eder etmez üstümüze çullandılar. Bana doğru gelen adamı ateş çemberine hapsettim. Zavallı olduğu yerde kalakalmıştı. Ötekisiyle boğuşan Andre yere yığılmıştı bile.

Adama şiddetli bir rüzgarla yere düşürdüm. Ardından rüzgarı burnuna ve ağzına doldurdum. Nefes alamadı bir süre. Sonra çektim rüzgarı üzerinden. Öksürerek yere yığıldı. Bizi ise koşmaya devam ettik.

Büyük bir kapıdan dışarı çıktığımızda artık özgürdük. Bizi fark eden birkaç nöbetçi dışında kimse yoktu. Doğruca ormana koştuk Andre'yle.

Uzun bir süre daha koştuktan sonra kimsenin bizi takip etmediğinden emin olduk. Andre çok yorgundu. Biraz dinlenip uyumaya karar verdik. Büyük bir ağacın kovuğuna girdik. Hava ılıktı.

-Sen uyu biraz, sonra yine yürürüz, dedim.

Andre bu teklifime hayır diyemedi çünkü gerçekten çok yorgundu.

Elime aldığım çubukla yere şekiller çizmeye başladım. Bir yandan da akademiye döndüğümde ne yapacağımı düşünüyordum.

Şuan oldukça iyiydim. Martin'in bana vurduğu iğne etki etmemişti. Sadece kısa bir süre güçlerim zayıflamıştı.

Uyuyan Andre'ye baktım. Oldukça rahatsız görünüyordu ama yine de uyuyabilmesi güzel bir şeydi. Ona çok minnettardım. Kafamı ağaca yasladım ve gözlerimi kapadım...

-Melody?

Gözlerimi hızlıca açtım. Gördüklerime inanamıyordum.

Hayal ya da rüyada olduğunu düşündüm.

Bana doğru yaklaştı ve yanıma çömeldi.

-Melody?

-Nicolas?

Düşlerin Ötesinde (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin