Zindan

44 4 2
                                    

Bütün gece kestirme yollardan yaptığımız yolculuklar sonunda Oswald'ın inine varmıştık. Onların bizi göremeyeceği bir uzaklıktaydık. Güneşin doğmasına bir saat vardı. Herkese dinlenmesi söyledim. Bir saat sonra saldıracaktık.

Benim aksime kimse tedirgin değildi. Herkes büyük bir istekle saldırı emrini bekliyordu. Bende ise tedirginlik vardı. Oswald sandığımızdan çok daha güçlüydü. Ve tabi ki oğlu Martin de öyle...

Aslında korkuyor gibiydim de. Birazdan insanlar ölecekti. Ve bir çok kişi yaralanacaktı. Bunun olmasından nefret ediyordum ama yapacak bir şey yoktu. Barışı istiyorsak karşılığında birkaç şey feda etmeliydik.

Andre sessizce yanıma oturup bana baktı.

-Ne düşünüyorsun? Dedi.

-Çok şey, dedim gülümseyerek. O da gülümsedi.

-Korkuyorsun değil mi? Diye sordu.

Her ne kadar söylemek istemesem de bunu kabullenmeliydim. "Evet korkuyorum, ve bundan utanıyorum." Dedim fısıltıyla.

Andre eliyle dinlenen insanları gösterdi. "Buradaki herkes korkuyor ve korktukları için utanıyorlar. Ama belli etmiyorlar, çünkü belli ederlerse etrafındaki diğer insanlar da korkacak. Sonuç, herkes korkacak ve savaş başlamadan bir yenilgiyle bitecek." Dedi.

Sonuna kadar haklıydı.

-Peki sen korkuyor musun, diye sordum.

Açık mavi gözlerine bir gölge inmişti. Koyulaşan gözlerini kapatıp birkaç saniye sonra açtı. "Evet, korkuyorum." Dedi.

-Ölmekten mi korkuyorsun?

Alaycı gülümsemesiyle bana baktı. Kalbim yine deliler gibi atmaya başlamış, az önce üşüyen ellerimi ateş basmıştı. "Hayır, sana zarar vermelerinden korkuyorum."

Şuan hafif bir keman sesi ve mum ışığı olsa Andre'den çok fena etkilenirdim, ancak bunlara gerek kalmamıştı. Çoktan etkilenmiştim bile.

Elini tuttuğumda gözlerini gözlerimden çekip tuttuğum eline baktı. Onun da elleri sıcacıktı. "Korkma, bana hiçbir şey olmayacak." Dedim.

Tekrar mavi gözlerini gözlerime diktiğinde artık ağzımda atan kalbimin fırlayıp çıkacağını sandım. Neler oluyor sana Melody?

"Biliyorum, çünkü buna asla izin vermeyeceğiz."

Çoğul konuşması romantik havayı söndürmüştü. Neyse zaten romantikliğin sırası değildi.

-Bölüyorum ama...

Birdy'nin sesiyle elimi hemen Andre'nin elinden çektim.

-Melody sana bir şey söylemem lazım.

Hemen oturduğum ağacın dibinden kalkıp Birdy ile Andre'nin yanından uzaklaştık. Sakin bir yere geldiğimizde Birdy cebinden küçük bir şişe çıkardı.

-Bunu Emma gönderdi, senin için, diyerek şişeyi bana uzattı. Şişenin kapağını açıp kokladım. Kan kokuyordu. Annem kendi kanını bana yollamıştı. Nasıl beslendiğimi hatırlıyordu demek ki.

-Tamam teşekkür ederim, diyerek Birdy'e baktım.

-Seni bir yerden tanıyorum sanki, dedim en sonunda.

Birdy hafifçe gülümsedi. "Unutmamışsın." Dedi.

Sonra kafama dank etti. Kızıl saçlı kız...

Akademideki ilk günümde sınıfta korkuttuğum kız...

Andre'nin beni zorla zapettiği gündü.

-Emma seninle gurur duyuyor Melody. Bundan emin olabilirsin, dedi ve yürümeye başladı. O gün söylediklerinin tam tersini söylemişti.

-Emma kızının şimdiki halini görse ondan utanırdı.

Gülümseyip bende peşinden gittim. Moralim yerindeydi. Şimdi kazanmam gereken bir savaş vardı.

***

-Ateş!

Sesim olabildiğince gür çıktığından tüm ormanda yankılandı.

Ateş elementini sorumlusu olan Damon ilk saldırıyı yaptı. Ardında gruptaki herkes kapıya saldırdılar.

Ve kapı saniyeler içinde tuz ve buz olmuştu.

-Rüzgar! Diye bağırdığımda Andre ve grubundakiler kapıdan içeri daldılar. Arkalarından ben girdim. Planımıza göre diğerleri daha sonra girecekti.

İçeride ilerledikçe karşımıza tek bir insan bile çıkmadı. Şaşkınlıktan nefesimi zor alıp veriyordum. Yoksa... Kaçmışlar mıydı?

Bu düşünceyle olduğum yerde çakıldım. Etrafıma bakıyordum ve kimse yoktu. Bu kadar sese çoktan bize saldırmaları gerekirdi.

-Andre! Diye seslendiğim de yine ses gelmedi. Beni bırakıp önden gitmişlerdi. Korkuyla ileri doğru koşmaya başladım. Sonra aşağıya doğru inen merdivenlerden koşarcasına indim.

Büyücülerin hapsedildiği yeraltında bir zindandı. Zindana doğru iniyordum. Karşıma tek bir engel çıkmıyordu. Ayaklarımdan başlayarak tüm bedenim uyuşmaya başlamıştı. Acaba bir tuzağın içine mi ilerliyordum?

Dönen başımı aldırmadan ilerlemeye devam ettim ve bahsedilen zindana vardım. Paslı parmaklıkları olan oldukça karanlık ve büyüktü. Tavandan damlayan suların sesi duvarlarda yankılanıyordu. Rutubet hat safhadaydı. Demir parmaklıklara yaklaştım ve karanlığa alışan gözlerimle içeri baktım.

Boştu...

Lanet olsun ki boştu.

Kaçmışlardı, ama nasıl öğrenmişlerdi ki geleceğimizi?

İçimizde casus mu vardı?

Hayır olamazdı. Herkes sonuna kadar bana sadıktı. Bunu biliyordum...

Duvarla bakışmayı kesip yukarı çıkarak Andre'yi bulmaya karar verdim. Tam merdivenlerden yukarı çıkacaktım ki bir öksürük sesi geldi. Hızla arkamı döndüm. Gidip gitmemek arasında kısa bir ikilemde kalsam da koşup parmaklıklara dayandım.

-Kim var orada? Diye bağırdım.

Bir kıpırdanma ve sürüklenerek gelen ayak sesleri. Ardından belirgin olan bir vücut bana yaklaşıyordu. Parmaklıklara iyice sarılıp gelen kişiye baktım.

Gözleri ve ağzı bir bezle bağlanmıştı. Elleri de kalın bir iple sarılmıştı.

Yaklaştıkça gelenin bir erkek olduğunu fark ettim.

-Yanıma gel, diye seslendim. Adımları hızlandı ve sesime yöneldi. En sonunda yanıma geldiğinde parmaklıklardan ellerimi içeri sokup ona dokundum. Önce bir korksa da sonra bana yaklaştı. Gözlerine bağlanmış bezi çözdüm. Karşımda simsiyah gözleri görünce afalladım. Simsiyah ve nefret dolu gözler sanki beni öldürecekmiş gibi bakıyordu.

Martin'in bakışlarına benziyordu.

-Martin? Dedim sorgulayarak. Gözlerini kırpıştırdı. Hayır bu Martin değildi.

Daha sonra ellerimi tekrar ona doğru uzattım ve ağzındaki bezi çözdüm.

Parmaklıklardan geriye çekilip dikkatlice karşımda duran adamı süzdüm.

Bezi çıkarınca derin bir nefes aldı ve gözlerini açıp kapadı. Oldukça yorgun gibiydi. Üzerinde bölük bölük kan vardı. Yaralanmıştı. Saçları dağınık ve pisti. Uzun bir süre burada kaldığı belliydi.

Yüzüne korkunç bir gülümseme yerleştirdi ve gözlerime baktı.

-Tekrar karşılaştık, prenses zımbırtısı!

Bu, Oswald ile ilk karşılaşmam değildi.


Düşlerin Ötesinde (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin