Uzun o gün, her şeyin başladığı o gün arabasını kullandığı arkadaşının evine gitmişti. Küçük mahallede ki büyük apartmana doğru ilerledi. Apartman uzaktan bakınca çok şatafatlı dursa da ne kadar kötü inşaa edildiğini ortaya koyan çatlaklar tüm apartmanı kaplıyordu. Apartmanın boydan boya camdan kapısından içeri girdi. 1. Katta ki arkadaşı Alex' in kapısını çaldı. Defalarca çalmasına rağmen kapı açılmadı. Karşı komşusu olan bi hanımın kapısını çaldı ve ona ''Merahaba. Ben karşı komşunuz olan Alex' si ziyarete geldim fakat evde yok galiba sizin bu konu hakkında bi bilginiz var mı?'' Sıradan bi ev hanımı normal halk konuşmasını bilirdi böyle ''Bilginiz var mı?'' gibisinden resmi ve modern dilden anlamazdı. Biraz bekleyip söylenenleri beyin süzgecinden ordan modern ve resmi dilden halk diline çevirip sorulan soruyu anladı. 1.70 boylarında oldukça şişman ve bakımsız duran cevapladı:
O öldü!
Hiç bi şey yokmuş gibi aniden söyliyiverdi kadın. Dallama.
Bi süre sessiz kalan Uzun ne diyeceni bilemedi.
''Galiba 2 hafta önceydi ailesi geldi eşyalarını topladı. Nolduğunu sorduğumuzda öldüğünü söylediler.''
Şaşkınlıkla açılmış gözleri ve titreyen bedeniyle sordu: ''Nasıl? ne zaman? ''
''Ben bişey bilmiyorum. Sadece ailesi öldüğünü söyledi!'' kadın uzunun suratına kapıyı kapatıverdi.
Öylece baktı kaldı Uzun. Nasıl olabilirdi? Yoksa bu onun yüzünden miydi? Kime gitmeliydi? Öldürüldü mü? Nasıl öldürdüler? Kafasında ki düşüncelerden kımıldayamıyor titreyen bedeniyle kapıya bakıyordu. Komşu kadın kapı deliğinden Uzun' a bakıyordu. ''Ne üzücü...'' diye düşündü.
Ağır adımlarla apartmandan çıkıp yavaşça uzaklaşırken gözlerinden sessizce yaşlar esen rüzgarla yanaklarında kuru bi his bırakıyordu. Bi banka oturup batan güneşin karşısında çaresizce ne yapacağını düşünüyordu. Karanlıkta, sokak lambasının uzağında ki bankta kafasında ki düşünceler yavaşça oturuyordu. Artık kalıcak yer bulmuştu. Alex' in evinde kalabilirdi çünkü onu yüzde bi milyon ihtimal Uzun' un peşinde ki adamlar öldürdü. Araba plakasından bulmuş olabilirler diye düşünürken ne kadar saçma ve oturmayan düşünceler olduğunu sorguladı. Önce bi kaç soruya cevap bulmalıydı. Alex' e ne oldu? Peşindeki adamlar ne durumda? Ne yaparsa kendini daha güvene alır? Peki bu soruların cevabını nerden bulucaktı?
'' Ben korkuydum. Kafamda ki bilmem neci güdünün saçmalayan korkusuydum. Konu korkudan açılmışken yaşadıklarımı bi kitap yapıp yaptıklarımı kitapta anlatsam bundan korkarlar mıydı? Tam tam anlamıyla hepsini değil bazı değişiklikler yaparım heralde... Ya da yapmam... Bilemedim...
Sarhoşluğun verdiği baş dönmesi çok hoş. Ayaklarımın altına kadar uyuşuk bedenim. Baygın bakan gözlerim, açık kırmızı dudaklarım, elimde koca bi absolut şişesi ve karanlık odamda ki sarı masa lambasında bilgisayarımda bişeyler yazıyorum. Kendime mektup mu bu? Düşünemiyorum. Sarhoşluğun en çok bu yönünü seviyorum, düşündürmüyor. Belki düşünmek istiyorum ama düşünemediğim için yazıyorum. Ne düşündüğümü bile bilmeden karalıyorum. Yazmak için yazıyorum.
Şimdi işin doğrusunu anlatacağım. Gittikçe değişen dünyanın globalleşen şehirlerin modernleşen insanlarının resmileştirilerek birbirlerinden uzaklaşan insanlığın... Şaka. Tabiki de bu kadar ince düşünüp umrumda olmayan insanların geleceği hakkında konuşmıycam.
Söylemek istediğim şu: Anne... Tam karşında hüngür hüngür ağlarken gelip boynuna sarılmama izin vermediğin ve ağlama diye öfkeyle gözlerime baktığın için ölümünü memnuniyetle karşılıycam.
Baba... Ben senden kötü olabilirim ama senin gibi yere düşen bi çocuğu gördüğümde izlemiyorum öylece, gidip yardım ediyorum. Ben adam öldürüyorum ama senin gibi hayaller öldürmüyorum. Siktir olup gitmesen ben böylesine usanmazdım.
Arkadaşlarım... Tecavüzümü size annlattığımda ''Boşver, seni böyle kabul etsinler, senin bi suçun yok tatlım'' demenizi değil ''Sen ne kadar da güçlüsün bunu kaldırabiliyosun, kendini güvende hissediyor musun? Eğer hissetmiyosan bizde kalabilirsin'' demelerini beklerdim.
Ve ben... Sen bu kitabın kötü yazarı, diğerlerinin katili, siktiğimin bi kaçağısın. Geber artık. ''
Tüm bu satırları yazarken oldukça hüzünlüydü. Fakat kendi için bişeyler yazınca yüzünde bi nefret duygusu oldukğu açıkça belliydi. Koca votka şişesinden bi yudum alıp laptopu kapattı. Sol tarafındna duran aynalı dolaba baktı. Baygın bakışlarının altında ki kıpkırmızı gözleri fırlıycak gibiydi. Elleri titreyerek saçlarının üstünde elini gezdirdi. Çok güzel saçları vardı. Dolgun, gür siyah, orta boylu, parlak... Ayağa kalktı masaya dayanarak. Titreyen kollarından güç alırken yere düşüyordu az daha. Düştüğü hale kahkahalar atıyordu. Aynaya yaklaşıp kendini inceledi. Hiçbir şey düşünmüyordu sadece bakıyordu. Uzunca bi süre sessizlik...
Aniden hareketlenip yatağın altına zulaladığı tehlikeli eşyalardan birini çıkardı. Bi F92 çıkardı. Yakın mesafeden ateş edilirse kişinin yaşama şansı %2dir. Silahı sıkıca kavrayıp şakağına dayayıp aynanın karşısına geçti hızlıca. Titreyen tüm bedeni kafasında tuttuğu silahıda titretiyordu. Gözlerinin içine dikmiş gözlerini nefretle bakıyordu. Yapabilir miydi? Bu sefer becerebilir miydi ki? Binbir gece çektiği acıya son vermenin zamanı gelmişti sanki. Biriken çaresizliğinin sonuna gelmişti işte. Bitiyor... Şimdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avcı
RandomBir kadın ancak ne kadar sadist olabilir? Peki ya bi kadın ancak ne kadar masum olabilir? Duru masumluğun içinde iliklerine kadar sadist bi kadının neler yapabileceğini tahmin edebilir misin? Kadınlığında gizlediği soğuk küçük kızı saklayan bir k...