ON - PİŞMANLIK

1.1K 111 55
                                    

"Bana o kadar fazla kere bıçak saplandı ki birisi bana bir çiçek uzattığında onun ne olduğunu anlamam zaman alıyor."

- Charles Bukowski

yedi bin üç yüz yetmiş iki dakika kala

"Bunu yapmamalıydık," dediğinde çoktan restoranın park alanından birkaç kilometre uzaklaşmıştı Lauren. Direksiyonu kavrayan elleri hafifçe titriyordu ve yüzünün ne kadar solgun olduğu Camila'nın dikkatinden kaçmamıştı. "Camila, biz bir hata yaptık. Onları öylece bırakıp kaçmamalıydık."

Dürüst olmak gerekirse Camila pek umursamıyordu. (Yanlış anlaşılmak istemezdi, Camila aslında asla böyle bir şey yapmazdı ancak o ortamda yanlış olan o kadar fazla şey vardı ki yemeğin böyle bir son bulması kaçınılmazdı.) "Olan oldu Lauren. Akışına bırak."

Lauren akışına bırakmayı deniyordu ama çoktan alıştığı his vücudunu ele geçirmişti bile. Sanki her an kendi üzerindeki kontrolünü kaybedecekmiş de kaygısı tarafından rehin alınacakmış gibi hissediyordu. O masadan kalkıp giderken ne geçiyordu ki aklından?! Beyninin her hücresi ona paniğinin kendisini ele geçirmesini söylese bile genç adam derin nefesler alarak arabayı 30'la sürmeye devam etti.

Yol boştu ve azami hız sınırı 70'di, bu yüzden Camila neden bu kadar yavaş gittiklerini anlamıyordu ama Lauren'ın yüzündeki o sıkıntı dolu ifade bir şeyleri irdelemeye hazır olmadığını belirtiyordu. "Acelemiz yok, değil mi?" dedi aksine, "istersen arabayı kenara çekip biraz sohbet edebiliriz."

"Evet," diye mırıldandı Lauren, "bu gerçekten de iyi olur." Çünkü iyi hissetmiyordu. (Camila'nın bunu fark ettiğini anlasaydı büyük ihtimalle daha da kötü hissederdi çünkü birilerinin ne hissettiğini öylece algılayabilmesi Lauren'ı biraz korkutuyordu. Sadece birazcık.)

Otoyolun kenarına park ettikleri için büyük ihtimalle ceza yiyebilirlerdi ama o akşamki milli maçtan dolayı yollar gerçekten de boştu. "Hadi konuşalım," derken Camila'nın yüzünü o güzel gülümsemesi aydınlatıyordu. Yoldaki lambalardan biri tam onun yüzünün üzerini ışıldattığı için kız bütün bu karanlığın arasında bile bir yıldız karar parlaktı. "Öncelikle, bu yemek–"

"Tam bir faciaydı."

"Şaka mı yapıyorsun?" Camila, Lauren'ın her şeye rağmen nasıl bu kadar ılımlı olduğunu anlayamıyordu. Tamam, birisini sevmek ve o kişiye değer vermek normaldi ancak Lauren'ın Ally'i hala bu kadar önemsemesi yanlıştı. Camila başkalarının eski ilişkilerini yorumlayacak konumda değildi belki, sonuçta Lauren'ı resmen yazacağı hikaye için kullanıyordu, ama yine de eski bir sevgiliyi korumaya çalışmak kişiyi yıpratırdı. "Bu gece önemliydi, Lauren. Sen Ally'e onu aştığını göstermek istemiştin. Birkaç ufak pürüz çıktı tabi ama amacına ulaştın."

Lauren ona amacının belki de bu olmadığını söylemek istedi. (Aslında mantıklı bir biçimde düşündüğünde elbette amacı bu olmalıydı. Eski sevgilisiyle başka neden bir yemeğe çıkabilirdi ki insan, değil mi? Ama kalbinin bir kısmı hala kızı geri istiyordu ve Lauren bazen kalbine nasıl söz geçireceğini bilmiyordu.)

"Fazla kabaydın."

"Açık sözlüydüm. Ayrıca o senin hislerini incitirken kibarlıkla ilgili düşünmüş müydü? Hayır. O yüzden şimdi bana teşekkür etmelisin çünkü eğer ben orada o sözleri söylemiş olmasaydım Ally'nin gözünde hala aynı kız olarak kalacaktın. Depresif, sessiz ve sevmesi zor."

Söylediklerinden sonra zaten zorlukla ilerleyen konuşma tamamen durdu çünkü Camila demeye çalıştığının bu olmadığını fark etmişti. Birkaç saniye boyunca o lambanın ışığı arabanın tavanını ve Camila'nın yorgun yüzünü aydınlatırken ikili sessizliğe gömüldü. "Benim hakkımda gerçekten böyle mi düşünüyorsun?" diye sordu en sonunda Lauren. Bakışları genç kızınkini bulmamıştı.

mona('s) lisa ☆ camrenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin