ON BİR - TUTKU

1.3K 112 110
                                    

seveceksin, azizim.
yemeden, içmeden, uyumadan.
dudakların bir damla suya muhtaç kalıp kuruyana,
bedenin dayanacak incecik bir dala ihtiyaç duyana,
alacak nefesin kalmayana kadar seveceksin.

sonra duracaksın.
ve bir damla su,
incecik bir dal,
son bir nefes gibi
yeniden
seveceksin.

altı bin dokuz yüz dakika kala

Sessizlikte oturmak, Lauren ve Camila için oldukça yabancıydı.

Bazen aralarındaki sessizlik rahatlatıcı olurdu ve bu sakin anlar içerisinde ikisi de sanat galerisinin kokusunu içlerine çekerdi. Ama bugünkü sessizlik ikisini de apaçık bir biçimde rahatsız ediyordu, Lauren'ın eskiz defteri önünde açık dursa da eli kalemi kavramıyordu, Camila ise ifadesizce uzaklara bakıyordu. Camila bugün işi ekmek istemişti ama alarmı çalıp da takvimi bugünün Cumartesi olduğunu gösterdiğinde kendini kalkmaya zorlamıştı. Kendini kocaman bir enkaz gibi hissediyordu ve Lauren hakkında düşünmek istemese de kızın da kendisinden farksız olduğunu sezebiliyordu.

"Bugün sorular yok mu?" derken sesi boğuktu ve saatlerini ağlayarak geçirdiği belli oluyordu. "Mona Lisa aslında Da Vinci miydi? Kurt Cobain'in ölümü intihar mı yoksa cinayet miydi?" Aslında saatlerce sessizlikte oturabilirdi ama bu hiçbir şeyi değiştirmezdi. Buradan çıktığında gideceği bir okulu yoktu ve eve gidemez, Normani ve Dinah'yla buluşamazdı. Lanet olsun, bir kere daha Lauren tek seçeneğiydi.

"Seni çizmek istiyorum."

Camila göz devirmemek için kendini zor tuttu ama kurumuş dudaklarının arasından yapmacık bir kahkaha çıktı. "Cevap ya: Bununla ilgili testler yapıldı ve mantıklı bir teoriye benziyor, ya da bence cinayet veya bence intihar olmalıydı." Lauren sesli bir şekilde iç geçirdiğinde Camila kızın da aynı derecede moralsiz olduğunu kanıtlamış oldu. Şüphesiz ortamı neşelendirme çabaları pek de iyi sonuçlanmıyordu ama kendisini neşelendirmesi gereken Lauren'dı.

"Camila," derken Lauren'ın sesi alışık olmadığı bir biçimde keskindi. "Seni çizmeye ihtiyacım var."

Barışçıl geçirdikleri günlerden sonra Camila onun yine tırlatmış bir ressam olduğunu düşünmek istemiyordu ancak söyledikleri anlamsızdı. "O zaman çiz, Lauren. Küçük İskender aşkına, beni çizmek zor bir şey değil." İnce ve uzun bir yüze altları morarmış iki göz, çirkin bir burun ve kurumuş, yamuk dudaklar. Camila çizilmeye değer bir yüzü olduğunu asla iddia etmemişti ama Lauren istiyorsa, onu çizmekte serbestti elbette. Bu kendisini gururlandırmayacağı gibi kötü hissetmesine de sebep olmazdı. (Yanlış anlaşılmasın, Camila'nın portrelere ve genel olarak resime olan saygısı sonsuzdu ancak bir ressamın, özellikle Lauren'ın kendisini çizmek istemesi onun iyi hissetmesine yol açmazdı. Bu saçma bir düşünce olsa bile onların sadece yüzünü sevdiğini düşünürdü.)

"Gerçekten anlamıyorsun," dedi Lauren hüzünle karışık bir şaşkınlıkla. Doğru düzgün bir konuşma sürdürdükleri ilk gün Camila'nın insan anatomisinden anlamadığını fark ettiğindeki gibiydi sesi. Sanki Camila her şeyi bilmek ve algılamak zorundaymış da öğrendiğiyle bu teorisi yıkılmış gibi. "Sadece yüzünü çizmek değil amacım, Camila. Sana saatlerce bakmak ve her bakışımda seninle ilgili yepyeni, hayran olunası başka bir detay keşfetmek istiyorum. Tenin ne kadar yumuşaksa ben de bunu öylesine nazik bir biçimde aktarmak istiyorum. Gözlerinde ne kadar fazla duygu, ruhunun ilkbaharıyla açılmaya hazır çiçek, yazılmaya bir hatıra ötede bekleyen şiir olduğunu herkese göstermek istiyorum. Benim sende gördüğüm o kıvılcımı onlar da görsün, senin sayende dünyaya duyduğum tutkuyu onlar da duysun istiyorum." Lauren yutkundu. "Dün yalan söylemiyordum Camila, sen gerçekten bir sanat eserisin, bir şahesersin. Ama ben, benim şaheserim olmanı istiyorum."

mona('s) lisa ☆ camrenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin