ON ÜÇ - KUSURSUZLUĞU SEVMEK

1.1K 110 50
                                    

"Ne mesajlarıma ne de aramalarıma cevap verdin, iyi olduğundan emin misin?"

"Elbette," diye yanıtladı Camila kaşığını yoğurda sokup ağzına götürürken. Kaşığın yarısı anca dolmuştu ama bunu fark edemeyecek kadar dalgındı. Karşısındaki genç kadının yüzüne bakmak ona tarifsiz bir acı yaşatıyordu, bu sözlere dökemeyeceği kadar kuvvetli bir histi ve sanki kalbine bıçak saplanmış gibi acıyordu. "Sadece fazla meşguldüm, o kadar."

Normani kaşlarını çattı, üzerindeki sarı elbiseyle bir papatyaya benziyordu. Camila papatyaları severdi ama onların sadece öldükten sonra koktuğunu hep unuturdu. "Sen en yakın arkadaşımsın, Camila. Önemli bir şeyler olduğunda yanımda olmanı beklemiştim."

"Özür dilerim." Ne demesi gerektiğini bilmiyordu genç yazar. Dürüst olması gerekirse meşgul değildi. Bütün gecelerini yazı yazarak geçirmiş ve bol bol kahve içmişti. (Ve biraz da Lauren hakkında düşünmüştü ama bunu kendisine bile itiraf edemezdi.) "Dediğim gibi işte, çok fazla yapılması gereken şey falan filan."

Her zaman yaptığı gibi Normani'ye odaklanamıyor ve onun yüzünün ne kadar kusursuz olduğu hakkında düşünemiyordu. Aklı çok uzaklara dalıp gitmişti, neden olduğunu o bile bilmiyordu. Hiçbir şey hissedememeye başlamıştı ve Normani'nin önünde duran ekmek bıçağını kendisine saplasa canının acıyıp acımayacağını merak ediyordu. Metal derisini geçebilirdi ama hislerinin önüne ördüğü duvarı geçebilir miydi? Sanmıyordu.

"Her neyse," derken gözlerini devirdi Normani. Alınmaktan çok öfkelenmiş gibiydi ve Camila ona uzaktan, objektif bir şekilde bakmaya başladı. Bu daha önce hiç yapmadığı bir şeydi ama bir yerden başlamak zorundaydı. 10. sınıftan beri ondan hoşlanıyordu, ona aşık olduğunu düşünüyordu; bu yüzden hiçbir zaman ona uzaktan bir yabancı gibi bakamamıştı. Bir insanın kusursuz olduğunu farz etmeden önce onun kusurlarının olmadığından emin olmak gerekirdi.

Camila'nın gözleri daha farklı bir amaçla kızın yüzüne takıldı ilk defa. Sol şakağında bir sivilce vardı, eğer bunu bilseydi büyük ihtimalle hemen eve koşup yüzüne bir sürü maskeyle bakım yapardı. Dinah ve o yüzlerinin güzelliklerine çok düşkünlerdi. En fazla on beş yıl içerisinde yok olacak geçici bir güzellik için fazla para ve zaman harcıyorlardı ama Camila bunu onlara söylese de asla anlamazlardı.

"Ee, nasıl gidiyor?" diye sordu dalgın bir hâlde. "Lauren gibi düşün, Normani'yi bir tablo gibi incele." Lauren'ın kendine özgü düşünme yöntemi Camila'yı hayran bırakmıştı. Bu yüzden sandalyesinde biraz geriye çekildikten sonra yıllarını severek geçirdiği ve bakması hâlâ acı veren kıza bir kere daha baktı. Onu bir tanrıça değil de, yerin derinliklerinden çıkan bir solucan olarak görmeye çalıştı.

Normani bunu sorduğuna inanamıyormuş gibi baktı yıllardır yakın arkadaşı olan kıza. "Nasıl mı gidiyor? Babam bana aşırı derece öfkeli, eğer annem onu ikna etmeseydi beni evden kovacaktı." Camila neredeyse burukça gülümseyecekti. İçindeki bir yan hâlâ Normani ile çok da farklı olmadıklarını söylese de bunun doğru olmadığının farkındaydı Camila. Normani zengin bir aileden geliyordu, kendisi gibi hastalıklı bir beyni yoktu, ileride parlak bir geleceğe sahip olması beklenen güzel bir genç kadındı. Camila mı? O ise hayatta kalmaya çalışan ve bu süreçte kendisini asla sevmeyecek başka bir kıza aşık olmuş ve galerinin birinde sabah vardiyasında çalışmaya başlamıştı.

"Sonsuza dek kin tutacak değiller ya," diye karşılık verirken Normani'nin şimdiki sevgilisinden bir yüzük almış olduğu aklından geçti. (Yeniden geçti demek daha doğru olurdu. Çünkü Camila bu düşüncenin aklından tamaman kaybolduğundan emin değildi. Belki Lauren'ın karşısında oturup kadının sahip olduğu bütün tutkuyla kendisini çizmesini izlerken Normani'nin varlığını bile unutmuş olabilirdi ama o geçmiş zamandı.)

mona('s) lisa ☆ camrenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin