Bölüm 11 "Randevu?"

156 9 4
                                    

Devrim

"İnsan kardeşine bunu yapar mı insafsız kadın!" Burçin yatağında duran yastıkları bana fırlatmaya başlayınca kahkaha attım. "Özür dilerim ama ne yapıyım biriktirip gıybet yapmak daha güzel geldi." Gözlerimi kırpıştırdığımda derin bir nefes aldı. "İnanamıyorum ya. Kızım bir ay yalnızca bir ay boş bıraktım seni neler neler olmuş!"

Burçin'in ve Ulaş'ın benim en yakınlarım olduğundan bahsetmiştim size.

Burçin bir kaç aydır bitirme projesiyle uğraştığı için güzelce oturup ona olanları anlatabilecek bir zamanım olmamıştı. Ki bana kalırsa anlatmam hataydı, çünkü eminim şuan kendi kafasında beni ve Utku'yu evlendirmiş üstüne bir de çoktan üç çocuk peydahlamıştı.

"Her şey bir an da oldu zaten ben bile ne olduğunu anlayamadım ki." Omuzlarımı silkip Burçin'in makyaj masasını karıştırmaya başladım.

Aylar sonra ilk kez birlikte kalabilecektik. Burçin bu 'görkemli' gece için bolca abur cubur ve düğün dergisi depolamıştı. Eğer planları doğru tutarsa tam olarak dört buçuk ay sonra Ulaş ile evleneceklerdi. "Ya kızım şimdi benim anlamadığım nokta şu, sen bu adama ağır abi, mafya gibi bir şey dedin. Ama bana resmen minnoş, tatlış, şapşal bir adam anlattın. Kafam allak bullak oldu." Elinde ki derginin sayfalarını çevirirken kafasını salladı.

Anlaması zor değil, Utku'dan bahsediyordu. Aslında benim de aklımı allak bullak etmişti adam.

Benim yanımda genel olarak şirket işleri, yapılar, bütçeler gibi genel şeyler konuşuyorlardı. Fakat evine gittiğimde hem Arif Abi'de hem de Utku'da bellerine taktıkları iki koca silah görmüştüm. Üstelik eğer Ege abartmıyorsa babası ve Utku daha önce bir çok illegal işler yapmışlardı. Ki benim gördüğüm imajlarıyla bunlara inanmak imkansızdı.

Yani duyduklarıma inanmam imkansızdı çünkü Utku benim yanımda göründüğünden çok daha farklı bir insan oluyordu. "İşin aslı bende adam hakkında hiç bir şey bilmiyorum ki. Yani hiç arkadaşlarından bahsetmedi ya da ne biliyim, yanında Arif Abi'den başka kimseyi görmedim."

Düşününce içime bir sıkıntı oturmadı değil.

Utku sürekli benim hayatımı sorguluyordu. Yani en azından beni tanımaya etrafımdaki insanlardan başlamıştı. Yakınımda olan herkesi beni 'takip ettirdiği' süreçten dolayı biliyordu. -ki bu da beni hala aşırı rahatsız eden bir gerçekti- Bilmediği şeyleri ise sürekli soruyordu, benim hakkımda neredeyse çoğu şeyi biliyordu. Kabul ediyordum bende öyle hayatı çok eğlenceli, afilli geçen biri değildim.

Fakat ben, adam hakkında hiç bir şey bilmiyordum. Kocaman kapalı bir kutuydu Utku. "Ya bana sorarsan zaten içinde bulunduğun durum da çok mantıklı değil. On sekizine basacak bir çocuğa bakıcılık yapıyorsun resmen farkında mısın?"

Farkındaydım. Yani sürekli Ege'nin peşinde dolaşıp duruyordum. Okuluna gidiyordum, öğretmenleriyle konuşuyordum, derslerini takip ediyordum. Hatta son senesi olduğu için çoğu zaman birlikte ders çalışıyorduk. Ama yine de Ege benim için bakıcılıktan çok daha özeldi. İçinde olduğu psikoloji o kadar yıkıktı ki, onun suratında oluşan gülümseme ruhunu iyileştirmek için minik minik dikişlerdi ve bunda benimde azıcık da olsa payım vardı.

"Ege işi çok farklı kabul ediyorum. Bana da çok saçma geliyor ama o kaybolduğu gün o kadar korktum ki. Düşünsene kardeşin, öz, canın, kanın intihar ediyor. Defalarca. Ve bir anda kayboluyor. Utku'nun yerinde asla olmak istemezdim." Burçin kaşlarını kaldırıp dergisini kapattığında suratında ki ifadeden bir bomba patlatacağını saniyesinde anlamıştım.

TerapiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin